Duanın bitmesiyle birlikte, Türkün Türkistan'dan Avrupa'ya akışını, insanlık, adalet anlayışını canlandıran peşreve başladılar. Yusuf, peşrevin başlamasıyla birlikte, Rami çayırını terketti, Türkistan'dan Anadolu'ya oradan Avrupa'ya, Rumeliye, yurt tutmak, buraları insanlığıyla şenlerdirmek için akan atalarıyla birlikte o da aktı. Çayırdaki her dönüşü, Estergon'a, Semerkant'a, Malazgirt'e oldu. Yusuf, dev bir kartal gibi kanat çırparak, at gibi şahlanarak peşrev çıkarırken, sol kolu bileğinden ters kaynamış olan Mümin Hoca'nın yaptığı peşrev biraz garip kalıyordu. Bunu farkeden Yusuf da Mümin Pehlivan daha fazla sıkılmasın diye peşrevi kısa kesti, elleşip, birbirlerinin sırtlarını sıvazladıktan sonra iki pehlivan ense enseye geldi ve güreş başladı. Yusuf, Mümin'e karşı nasıl güreş yapsın bilemedi. Çolak kolu sebebiyle ona acıyordu. Bu çolak kolla da, Adalı Halil gibi kendisini en fazla zorlayan bir pehlivanı hem de üç defa nasıl yendiğini bir türlü anlamıyordu. Yusuf, hafif hafif elenselerle Mümin'i yoklamağa başladı, Mümin de tıpkı Hergeleci İbrahim gibi, vücut hareketleriyle elenselerin büyük kısmını boşa çıkarıyordu. Yusuf'un bir şey daha dikkatini çekti. Mümin Hoca, çolak kolunu omuzuna dayıyor, bundan sonra, sağa sola bakıyordu. Yusuf, Hocanın başka bir yere baktığını farkettiği zaman, yıldırım gibi paçalara indi. İnmesiyle beraber de Mümin boyunduruğu yetiştirdi. Yusuf, şaşırdı, paçalara indiği zaman, bu hoca başka yere bakmıyor muydu, nasıl görmüştü de boyunduruğu yetiştirmişti? Yüklenmesiyle birlikte, nefesi kesildi, Mümin hocanın kırık bileğindeki şişlik, Yusuf'un boğazına gülle gibi dayandı. Yusuf, yüklendi, yüklenmesiyle birlikte nefesinin kesildiğini, gözlerinin karardığını hissetti, bu sırada, Mümin Hoca, "Yusuf, ustam, gel inat etme, paçaları bırak" dedi. Yusuf'un daha önce rakiplerine söylediğini şimdi, Mümin Pehlivan ona söylüyordu. Ne güzel demişler düşmez kalkmaz bir Allah diye. Yusuf, Mümin Hoca'nın kollarındaki korkunç kuvveti farketmişti, paçaları bırakmaması, onun aleyhine olacaktı, paçaları bıraktı, Mümin Hoca da boyunduruğu boşalttı. Pehlivanlar, ayağa kalktı, güreş ayakta başladı. Güreşin bu şekilde hızlı başlaması seyirciyi coşturmuştu: -Mümin nasıl yetiştirdi boyunduruğu. -Yusuf'un dalışı nasıldı, sanki bir kaplan. Ense enseye gelir gelmez, Mümin Pehlivan, birden Yusuf'u çapraza aldı, Yusuf nasıl olduğunu anlamamıştı, bu Mümin Pehlivan'ın Hergeleci İbrahim'den geri kalır tarafı yoktu. Ne zaman ne yapacağı anlaşılmıyordu. Yusuf, şaşkınlığı geçer geçmez, şöyle bir direndi, Mümin'in sürmek için zorladığını görünce, o da hızlandı, bir taraftan da, sağ elle Mümin Pehlivan'ın beline sarılıp kalçasını hareket ettirerek, Mümin Hoca'yı savurdu, yanbaş oyununu uyguladı. Mümin Pehlivan, inanılmaz bir çeviklik göstererek diz üstü düştü ve Yusuf yetişmeden ayağa kalktı. Yusuf, kızmıştı, gök gürler gibi nara attı: -Hayda bre Mümin Pelvan Mümin Pehlivan da karşılık verdi: -Maşallah bre Koca Usta. Yusuf, geçen yarım saat içindeki güreşte, bir şeyin farkına varmıştı. > Devamı var