Hikmet Dede, vurulmuş ceylan gibi batmakta olan güneşe bakan Ahmet'e döndü. Tuna üzerine işaret eyledi... Yeni bir ümidin doğuşu hasretinde... Yüz yıl sonra... Batan güneşin arkasından yükselecek hilalin ümidinde, sual eyledi: -Ahmet'im Tuna ufkunda, batıda ne görmektesin? Ahmet'in cevabı tek kelimeydi, Türk oğlunun yazacağı yeni destanların müjdecisiydi: -Kızılelma! *** Günlerdir, uykusuz geceler geçiren ve geleceğinin Plevne tabyalarında çizildiğini fark eden Rus Çarı, kararını vermişti. Plevne'yi, küçük Osmanlı kasabasını, avı ceylan yavrusunu boğmak için acele etmeyen, kap kara boğa yılanı gibi bitirecekti. Çar... Plevne'yi kara bir yılan gibi saran ve yüzbinleri çok aşan ordusuna... Ordunun önüne yerleştirilmiş binlerce topuna bakıyordu. Artık vakti gelmişti... Yere göğü tutan askerine bakan Çar, "Benim, ben" diyordu. "Değil Osman Paşa, bir avuç adamıyla yıllarca bize kan kusturan Şeyh Şamil olsa, ordum karşısında yine tutunamaz. İlk iki Plevne savaşında yaptığım hatayı yapmayacağım... Peygamberleri Muhammed gelse de artık onları kurtaramaz... İsa da bizimle, İsa ve onun azizleri için binlerce fakir doyurdum, baş piskopas, rüyasını gördüğünü, zaferin bizimle olduğunu söyledi " diyen Çar, çevresindeki kardeşi ve generallerine, bu işin bittiğini bildiriyordu. Çar, zaferinde emindi... Osman Paşa ve askerinin nasıl kırıldığına... Plevne kasabasının nasıl toz haline getirildiğine şahit olabilmek için karargahını, Plevne'ye ve muharebe meydanına hâkim yüksek bir tepeye kurdurmuştu. Çar, zaferden o kadar emindi ki, gazetecileri çağırmış, telgraf hatlarını hazır etmişti... Gazeteciler, Londra'ya, Petesburg'a, Paris'e ve de İstanbul'a, Çar'ın zaferini en kısa zamanda yazabilsinler diye. Çar'ın karargâhında, Avrupalı gazeteciler dışında, üç de Amerikalı gazeteci vardı. Çar, özellikle de on yıl önce, Rus ordusunun Türkistan seferine katılan, Seyhun-Ceyhun nehri arasında yaşayan Türkmenler'i anlata anlata bitiremeyen Amerikalı gazetecinin üzerinde duruyordu... Osman Paşa ve askerlerini o Türkmenler'e benzeten, "Gözlerimle görmeseydim inanmazdım, hâlâ yeryüzünde bu kadar asil, cesur, misafirperver insanların olabileceğine... Onları tanıdıktan sonra, Osmanlı'nın 400 çadırlık obadan nasıl bir imparatorluk kurduğunu, Osman Paşa'nın bir avuç askeriyle koca Rus ordularına nasıl dur dediğini daha iyi anladım" diye konuşan Amerikalı gazeteci Henry Mac Gahan'ı bir an olsun yanından ayırmıyordu Çar... Çok beğendiği Osman Paşa yenilince gazetecinin yüzündeki ifadeyi görebileyim diye... Çar ve kardeşi Başku?mandan Grandük Nikolay, devamlı muharebe sahasını gezip ha?zırlıkları denetliyorlardı... Rusya'nın her yerinden, yeni kuv?vetler gelmişti. Kuzey Buz Denizi üzerindeki Arhangelsk'ten bile bir alay vardı... Çar, Osman Paşa'nın yeni yaptırdığı toprak istihkâmlara dudak büyüyor... "Benim karşımda, geçit vermez dağlar üzerindeki kaleler duramamış ki... Toprakta inşa edilen şu topak duvarlar ne yapacak" diyordu. > Devamı var