Aynı trenle geziye çıkmış olan iki adam yolda tanışır, arkadaş olur. İkisinin de gideceği yer aynıdır ve yolculuk bir hafta sürecektir. Nihayet yedi günün sonunda yolculuk bitmiş ayrılma vakti gelmiştir.
Trene binen ilk yolcu öbür yolcuya der ki:
-Arkadaş, bir haftadır birlikteyiz beni tanıdın mı?
-Hayır, tanıyamadım.
-Ben ünlü bir hırsızım ama sen benden de büyük bir hırsız olmalısın. Bana da bu işin sırrını öğretir misin?
-Nasıl yani?
-Ben yedi gündür her uyuduğunda bir şey bulurum umuduyla üzerini, mola verdiğimizde ise çantanı didik didik aradım ama hiçbir şey bulamadım. Bu kadar uzun bir yolculuğa boş cüzdan ve hiçbir değerli eşya almadan mı çıktın?
-Değerli bir elmasım ve birkaç da altın akçem var sadece demiş adam.
-O zaman neden ben bu kadar aramama rağmen onu bulamadım?
-Ne zaman dışarı çıksam elmasımı ve altın akçelerimi senin çantana koydum ve sen benim çantamı yedi gün boyunca karıştırdın ama kendi çantana bakmak aklına gelmedi. Benim çantamı karıştıracağına kendi çantana odaklansaydın aradığını bulmuş olacaktın ama yapmadın.
Bizim çantamıza da her gün yeni umutlar yeni mutluluklar konur ama bizim gözümüz hep başkasının çantasındadır. Kendi çantamıza bakacak vaktimiz olmadığı için görmeyiz!
İşte herkesin temel sorunu bu.
İnsan başkalarına bakmayı bırakıp kendine baktığı gün aradığı mutluluğu da bulacaktır...
Ninem diyor ki; Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.
Halime Gürbüz'ün önceki yazıları...