“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü bir mağlubiyet sonrası sıkça söylenir. Ama zaman acıları ve mağlubiyetleri de aşındırır, arkası gelmez ve bir dahaki sefere kadar unutulur. “Simülasyon” kelimesi, özellikle deprem vukuunda hasarı, kayıpları asgariye indirmek için geçmiş travmaların suni olarak yaşatılması, deprem, kaza benzeri herhangi bir sürecin gerçeğe çok yakın bir şekilde taklit edilmesi demektir.
Vatandaşlarda deprem bilincini geliştirmek için Kandilli Rasathanesi kurguladığı bir "Deprem Tırı"ında suni deprem yaşatarak vatandaşlara deprem anında ve sonrasında neler yapılması gerektiği hakkında bilgiler veriyormuş...
Şimdilerde simülasyon uygulamaları topraktan siyaset zeminine de sıçradı. Gül/Babacan ve Davutoğlu’nun yeni bir parti kurarak AK Parti tabanından parça koparma gayreti Türkiye siyasetinde muhtemel bir deprem kurgusunun “simülasyonu” olarak geldi. Siyaset geçmişimizde böyle simülasyon partileri özellikle koalisyonlar döneminde meydanlara çıkmış ama taklit olmaktan öteye geçememişti.
Bugüne geldiğimizde bir başka simülasyon partisi İP lideri Akşener umudunu Babacan ve ekibinin kurmayı planladığı partiye bağlamış görünüyor. Onu böylesine umutlandıran, siyasal parti olarak iktidara uzanmak değil, mevcut iktidardan parça koparmak. Sokaktaki vatandaşın bu simülasyon partilerini etiketlemesi ise kendi yuvasına ihanet organizasyonu olmaktan ibaret.
Dostların arasına menfaat girdiğinde ittifaklar su ile zeytinyağı gibi olur. Acaba her makamın tadına bakmış olan bu kadroyu hayal kırıklığına uğratan nedir? Bu hamlelerini haklı gösterecek hiçbir gerekçe muhafazakâr seçmen tabanının rahatsızlığı ile benzeşmiyor. Kurmaya çalıştıkları derme çatma yapı içeriden AK Parti seçmen tabanındaki memnuniyetsizlerden çok dışarıdakileri mutlu etme gayreti olarak görülüyor.
Toplumda karşılığı olmayan, henüz hatları belli olmayan bu partiyi çürüğe çıkarmak için AK Partinin bunları muhatap alarak zaman ve mesai harcaması yazık olur. AK Partinin öncelikli meselesi son yerel seçimlerde seçmen tabanında verdiği fireyi temsil eden kitleleri dinlemek ve gereğini yapmaktır.
Eğer bir siyasi kitlede temin ettiği menfaat alanı daraldığı için kopanlar varsa bu zaten arkada kalanlar için rahmettir. Bırakın gitsinler, teressübat temizlensin. Hele bunların birlikteliğini, AK Parti ruhunun gerçek temsilcileri gibi parlatmalara kim inanır?..
Ama var olan yanlışları, hataları, haksızlıkları içlerine sindiremeyip susmayanların bunların kitle içinde kalıp sıkıntıları ifade eden, söyleyenlerin üzerine gitmek de sıkıntıyı minder altına süpürmektir. Zaten muhalefet blokuna, yerel seçimlerde Ankara ve İstanbul başkanlığının verilip Meclis'in elde tutulması bunu ifade etmiyor mu?
Siyasetin merkezi halktır. Siyaset yapmak; halkı dinlemek, anlatmak, anlamak, ikna etmek, geleceği birlikte kurgulamak, tehlikeleri ve tehditleri anlatmak, onları dinlemek yeni istikametleri onlarla paylaşmak, sormak, sorgulamak sanatıdır.
Bu, saha çalışması gerektirir ve ekip işidir, her şeyi liderden bekleyen anlayışın yeniden sahada koşan konuşan siyaset üslubuna geri dönmek gerek.
Eğer bir sürü “simülasyon parti” piyasaya sürülüyorsa, demek ki muhasebe gerektiren bir rahatsızlık var. Sayın Numan Kurtulmuş’un sözünü ettiği “dili, üslubu ve politikasıyla AK Parti'yi ilk aşamaya döndürmekten” maksat, parti içinde rahatlık tuzağına düşmüş olanları sahada halkın içine iterek rahatsız etmektir. Aksi durumda, ihmal edilen ihmal eder, unutan unutulur, ötekileştiren ötekileşir.
Uzun söze na hacet, “Millete sor, soran dağlar aşar…” demişler…