Osmanlının çekilmesinden sonra emperyalist güçler Orta Doğu Halkını etnik, mezhep, kültür, siyasi ve ideolojik olarak böldüler. “Ümmet” şuurunu yok edip birbirlerine düşman ettiler.
Bugün aynı senaryo yeniden medeniyet iddialarına sahip çıkan Türkiye üzerinde uygulanmaktadır.
Emperyal güçler tarafından kurulan, eğitilen, silah ve lojistik olarak desteklenip finanse edilen PKK, FETÖ, DEAŞ, YPG ve PYD tarafından son iki yılda Türkiye’de gerçekleştirilen 34 terörist saldırıda 800 kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi de yaralandı.
Bazı büyük gazetelerin küçük yazarları ve sosyal medya sülüklerinin, olaylar üzerinden Türkiye’yi karıştırmak, milleti birbirine düşürmek isteyen taşeron örgütlerce tezgâhlanan bu olayları iktidarın siyaset yetersizliği ve dış düşman tanımlamasını da hayalcilik olarak değerlendirmesi saldırının içerideki ayağını ortaya koymaktadır.
2015 yılında ABD’deki bir TV kanalında canlı yayın konuğu olan CIA eski yetkilisi Michael Scheuer Orta Doğu üzerindeki operasyonlarda terör örgütlerini nasıl ve niçin kullandıklarını açık ilan ederken “Amerika olarak ne biz ne de Batılı güçler oralara kendi askerimizi göndermek istemiyoruz. Bunun yerine Sünnileri ve Şiileri birbirleriyle kanları kururcasına savaştırmak istiyoruz. Bu fikre Sayın Obama, Sayın Cameron ve çoğu Batılı liderlerin hayran kalacakları görünüyor... Şu an en büyük ümidimiz Sünniler ile Şiiler arasında bir savaştır” diyordu. Nitekim Türkiye’ye karşı terör örgütleri tarafından yapılan saldırılar CIA operasyonudur ve CIA, iç savaşları kendi giderek yapmaz, içerideki hainleri kullanır.
Bazılarının eline silah bazılarına da kalem verir.
Saldırıların arka planı bu kadar net olarak ortadayken “ABD ve AB’nin Türkiye ile ne derdi olabilir ki? Bir köprü, beş havaalanı, 15 hastane, bilmem kaç bin kilometre otoyol yaptın diye mi önünü kesmeye çalışıyorlar?” diyenler ülkenin maruz kaldığı tehdidi yok sayarak kime hizmet etmektedir?
ABD ve AB’nin Türkiye'nin bölgesinde yükselmesinden rahatsız olması için yeterince sebep var.
Batı'nın derdi güçlü Türkiye değil yönetebileceği bir ülke olarak kalmasıdır. Türkiye’yi küçük bir sömürge ülkesi çapına düşürecek oyunlarının bozulması onları saldırganlaştırdı.
Türkiye, Batının en büyük projesi olan İslam’ın, Yahudilik ve Hıristiyanlık değerleriyle karıştırılıp Peygambersiz bir din hâline getirilmesi oyununu bozdu ve FETÖ’yü hurdaya çıkardı.
IMF’ye olan borcunu kapatarak, kendilerine borçlu ve avuç açan ülke konumundan çıkardı.
Diyorlar ki: “Yol, köprü, baraj, hava alanı yapmamalıydı... Kendi silahını yapmamalı savunma sanayiinde Batı’ya muhtaç kalmalı, dikleşmemeli, uşaklık yapmalıydı...
İstanbul’a üçüncü havalimanını yapmamalı, deniz altından kıtalararası tüneller açmamalı, yollar tek şeritte kalmalıydı...
İnsanlar gecekondularda oturmalı, mutsuz ve sefil yaşamalıydı...
Milyonlarca mülteciye kapılarını kapatıp varil bombaları altında, açık denizlerde telef olmasına gözlerini ve vicdanını kapatmalıydı...
Bölgesinde güçlenmemeli, kendi içine kapanmalı, iç sorunlarıyla uğraşan, yüzünü çevirip etrafına bakamayan bir Türkiye olarak kalmalıydı...
ABD ve Batı ile aynı değerleri paylaşıyormuş gibi yapmalı asla çatışmamalı, kepazeliklerini yüzlerine vurmamalı, dost olmasa da dostlarıymış gibi rol yapmalı, onlara hayal kırıklığı yaşatmamalıydı...”
Ne derler; “Alışmış kudurmuştan beterdir” alışmışlar bir kere.
Yüz yıldır bölgeye kan kusturan açgözlü ve işgalci Batı’nın tetiklediği saldırılar ile her türlüsünü denediği kargaşa çıkarma hamleleri hepimize acı veriyor ama büyük ülke olmak kolay değil...