Becerikli bürokrat

A -
A +
Becerikli bürokratDoğu Türkistan'ın efsane lideri İsa Yusuf Alptekin Becerikli bürokrat Adında hem "alp" hem "tekin" bulunduğundan olacak İsa Yusuf denilince eli silahlı bir savaşçı gelir aklımıza. Halbuki o Çinlilerin emrinde çalışan bir memurdur, mücadelesini masada yapar. Oyıllarda (920'ler) Türkistan'ın Batısı Rusların elindedir, Doğusunda ise Çinliler ferman okuturlar. Devrimin akabinde Kızıllar Doğu Türkistanı da vaat bombardımanına tutar, halkı değişik bahanelerle isyana zorlarlar. Çin baskısı altında bunalan Türkler mütereddittir, bu gücü arkalasalar mıdır acaba? Hani düşmanımın düşmanı, o hesap. İsa Yusuf Andican'daki Çin konsolosluğunda çalışmaktadır. Hemşehrilerini propagandadan korumak için elçilik bahçesinde bir çay ocağı açar, vize için gelip gidenleri uyandırır, kızılların hakiki yüzünü anlatmaya çabalar. Çin yönetimi de Komünistlerden hoşlanmaz, bu yüzden İsa Yusuf'un faaliyetlerine ses çıkarmazlar. KATLİAM Ancak küfür tek millettir, Türkler kıpırdanınca Çin Valisi Rusları çağırmaktan kaçınmaz. Bolşevikler Doğu Türkistan'a girer, direnişçilere güçleri yetmeyince kudurur, zulme başlarlar. Çocukları mızraklara takar, mala, namusa musallat olurlar. Ateş düştüğü yeri yakar, bir neşriyatları olmadığı için olup bitenleri kimseye duyuramazlar. Düşünebiliyor musunuz katliamdan Pekin'in bile haberi olmaz. Kaldı ki halkın belge bilgi toplama gibi bir alışkanlığı yoktur, ne yazı, ne fotoğraf... Arşiv, matbaa... Bütün bunlar olur, olmasa da bulunur ama... Ya lider? Evet makamda parada gözü olmayan halis insanlar vardır, lâkin iş bilmezler, siyasetten anlamazlar. Münevvere nasıl ihtiyaç duyulur anlatılamaz. Çinlilerin Gun (bey) ilan ettikleri iş birlikçilere güven olmaz. Türkiye'den gelen Enver bıyıklı fesli kravatlı tipler donanımlı iseler de takibe alınırlar. Önder dediğin güçlü olmalıdır, mükafat da verebilmelidir, ceza da... İsa Yusuf "Ah bir liderimiz olsa da ahırında at baksam" der, yani o kadar. İstanbul'da okuyan Mesut Sabri, Muhammed Emin Buğra ve Ahmet Can Kasım beyler de aynı dertle gamlanırlar. SEYAHAT Bir ara Konsolos, annesini getirsin diye İsa Yusuf'u Pekin'e yollar. Kahramanımız bahane ile Sibirya ve Mançurya'yı görür, çiçek kokan Dilşad Hatun'un (İpar) kabrine uğrar. Dönüşte Moskova'da eyleşir, Tatar camilerinde alnını secdeye koyar. Derken bir haber "acele gel, baban hasta!" İsa Yusuf babasını ucu ucuna görür, birkaç gün sonra adamcağız ebedi aleme uçar. "Namazımı Şeyh Hazretim (Samani türbesine bakan bir Kadiri dervişi) kıldırsın der ama şimdi onu nasıl bulsunlar? Şeyh uzak bir mezrada meskundur, git gel üç gün tutar. Tam cenaze musallaya konur ki Şeyh belirir. Altında beyaz bir at! Nasıl heybet, nasıl vakar? İsa Yusuf taziyeye gelenlere memleket meselelerini açar, "çocuklarınızı okutun" der "hayır hasenat yapın, fukaraya sahip çıkın, tapularla oyalanmayın!" Öyle ya vatan olmayınca ev avul neye yarar? "Hitaydin kop hitaylar" (Çinliden çok Çinciler) İsa'nın ortalıkta dolanmasından rahatsız olurlar. Onu apar topar işinin başına yollarlar. Hani kovarcasına... Çinli idareciler cahil cüheladır. Düşünün İsa Yusuf Andican'a yolu düşen bir sefire tren bileti ayarlar, vakit gelir geçer ama adam yerinden bile kıpırdamaz. Meğer trenin konsolosluğun kapısına gelmesini bekliyormuş, işe bak. Merkezin uçlardan haberi olmaz, Fen Yo Nen adlı bir müdür, Urumçi Valisi Yan Zın Şen'i öldürüp yerine geçer. Umursamazlar. Cin Şu Rın adlı biri de Fen Yo Nen'i temizler, ona da tamam! Asker yollayamazlar ki cezalandırsalar, sistem çürümüştür, sadece hudutlar korunsun telaşındadırlar. TAŞKENT Neyse... Konsolos Bey Taşkent'e tayin olunca İsa Yusuf'u da peşine takar. Bu eski Türk şehrinde kıpkızıl komünizm hüküm sürmektedir. Bir yerde ekmek olduğu duyulur, uzuuun kuyruklar... Tam girersiniz, "tükendi" buyururlar. Et öyle, şeker öyle. O güzelim Özbek kumaşlarını dokuyana bile koklatmazlar. Partililer Globoy Exspres denen lüks yeşil trenlerle seyahat eder, halk ise istasyonlarda yatar. Hanımın doğumu için ebe bakmaya gittiği bir gece insanların mağaza önlerinde sabahladıklarına şahit olur, alacakları bir ekmektir, o ayazda titreşirler, üzerlerine kar yağar. Komünistler bir ara mücevher karşılığı gıda satar, küflü somunlarla avuç avuç ziynet kaldırırlar. Derken Türk evlerindeki halılara takarlar. Bunları gaspeder Rafael adlı bir Yahudi'nin önüne yayarlar. Rafael işin uzmanıdır, para edenleri ayırır, turistik bölgelere yollar. Ancak birkaç kıymetli parçayı tırtıkladığı için başından korkar. İsa Yusuf, Rafael'i Doğu Türkistan'a kaçırır, halıcılığın silbaştan ıslah edilmesini sağlar. Özbek edibi Çolpan da Taşkent'tedir. Oturup konuşmayı çok ister ama takip edildiğini hissedince mesafe koyar. Bir tiyatro koridorunda karşılaşırlar, ünlü şair yanından geçerken "adam yetiştirmeliyiz" diye fısıldar. O kadar! İsa Yusuf, konsolosluk görevlisi olduğu için rahattır, hem ev ev dolanır, hem misafir ağırlar. Milliyetçiler arasında irtibat kurar. Ancak yerli komünistler Stalin'i aratmaz rejim aleyhtarı diye yaftaladıklarının icabına bakarlar. Doğu Türkistan da içten içe kaynamaktadır, zaman zaman ayaklanmalar çıkar. Kansu'da, Kumul'da... Timur Halife, Hoca Niyaz, Salih Dorga... Eline değnek geçiren tanka direnir. Ölümüne isyan! Çinli Vali yine Rusları çağırır, Kızıllar ayaklanmayı bastırmakla kalmaz, ayaklarını havaliye basarlar. 'Türkistan Avazı' Meclis yolunda Başkan Çan Kay Şek, İsa Yusuf'un mücadeleciliğinden hoşlanır, onu Millet Meclisinde görmeyi çok arzular. İsa Yusuf vazife icabı gittiği seferlerden birinde Başkent Nankin'de kalma kararı alır. Zira merkezde daha büyük hizmetler yapacağına inanır. Önce Çinli Müslümanların gönlünü kazanmalı, yaralara merhem çalmalıdır. Bunlarda dini eğitim çok zayıftır "En suy kum" diyenin Esselamu aleykum dediğini anlayacaksınız, "vaasöo" diyenin "ve aleyküm selam". Tecvid kıraat bir yana, ezanları dahi anlaşılmaz. İsa Yusuf tuttuğunu koparan bir gençtir, bir rektörü, bir dekanı sıkıştırır, Nankin Hukuk Fakültesine kaydolmayı başarır. Bu arada Cumhuriyetin kurucularından Sun Yat Sen ve Çan Kay Şek'e ulaşır. Doğu Türkistan'ın çektiği çileyi anlatır. "Halkımız bıktı, usandı artık" der, "İhtimal Ruslar bu yılgınlığı kullanacak, istila zemini bulacaklar. Tamam sizden istiklal istemiyoruz ama hiç değilse Türk vali atansa. Zaten Çinli valiler de müstakil hareket ediyor, merkeze hesap vermiyorlar!" Hükümetin Urumçi Valisinin Ruslarla anlaştığından, katliam yaptırdığından haberi bile yoktur. İstihbarat akmaz ki duysalar. İyi de adsız sansız bir talebeye niye inansınlar di mi ama... İsa Yusuf çok kapı çalar, o ısrarla zulmü anlatır, muhatapları uyuklar. Bir tek General Ho Yo Zu alakayla dinler ama "muhtariyet" denince yerinden zıplar, "Aklında olsun delikanlı" der, "Bizimkiler bu kelimeden hiç hoşlanmıyorlar." İSYAN... İSTİKLÂL Tam o günlerde Turfan'da isyan patlar, Aksu ve Çöyçek kalkıp kopar. Hoca Niyaz, Çinli Müslümanların desteği ile işgalcileri yener, kasabaları tek tek düşürüp Urumçi'ye dayanırlar. Dedikleri bir bir çıkınca İsa Yusuf'u Genel Kurmaya çağırır, müşavir yaparlar. Garibim mekik gibi dolanır, meseleyi sulh yoluyla çözmeye çabalar. Zira Çinliler sıkıştılar mı Rusları çağırır, ortalığı kana boyatırlar. Kaldı ki Özbek, Kazak, Uygur, Kırgız, Dungan hepsi ayrı baş tutar. Muharip çoktur ama müzakereci bulunmaz. Bugünkü zaferin yarına hayrı olmaz. ANKARA ALAKASIZ İsa Yusuf masa başında da hak alınabileceğini ispatlar, Çin Maliye bakanından koparttığı tahsisat ile "Türkistan Avazı" denilen bir mecmua çıkarır ve Ruslarla anlaşan valinin "vatana ihanetten" yargılanmasını sağlar. Karşısındaki ünlü avukatlara rağmen adamı içeri tıktırır. Onu affa yeltenen Çan Kay Şek'i protesto gösterileri ile uyarır, mecmuanın gücünü kullanmaya başlar. Bu arada üç beş def, tambur bulur bir halk oyunu ekibi kurar. Destanlar, hoyratlar... Şanghay'da bile gösteri yapar "demek Türkistan diye bir yer, Türk diye bir millet varmış" dedirtmeyi başarırlar. Israrla talebe okutur, soydaşlarının hakkını korusunlar diye gençlerin hukukçu olmalarını arzular. Derken Altay dergisi de yayına başlar. Ardından Erkin Türkistan ve İstiklal! İsa Yusuf ve ekibi "itaatkâr" görünür, geçmişteki zulumleri "valilerin şahsi hatası" gibi sunarlar. Adım adım istiklale doğru yürür nitekim Hoca Niyaz Hacı'yı Cumhurbaşkanı, Sabit Damolla'yı Başvekil yaparlar... Kabine, kanunu esasi ve yerli nazırlar... Lakin, Çinli valiler yine belden aşağı vurur, Rusları ülkeye sokarlar. Zırhlılar uçaklar neyse de ah zehirli gaz kullanmasalar... Buna rağmen başarılı olamayınca kabile gayretlerine dokunur, kardeşi kardeşe kırdırırlar. İsa Yusuf yine diplomasi yolunu kullanır, Çin bürokrasisi içinde güçlenmeye bakar. Türkiye'de tahsil gören Dr. Mesut, burma bıyıklı bir Osmanlıdır, haliyle göze batar. Bu yüzden açtığı okulları kapatır, içeri alırlar. İsa Yusuf onun azıcık daha siyasi olmasını ister, gider Çinlileri ikna eder, Komüntang kurultayına "aza" olarak sokar. Yetmez Çan Kay Şek'e çıkar, "Devlet konseyinde Moğol ve Tibetliler bulunuyor bizim günahımız ne" der ve Mesut Beyi Konsey üyesi yapar. Çinlilere Türkiye ile diplomatik münasebetler kurmanın faydalarını anlatır, ikna etmeyi de başarır. Ünlü General Ho Yo Zu'yu Türkiye'ye yollarlar ancak Ankara onunla ilgilenmediği gibi Çin'e bir sefir gönderme lütfunda da bulunmaz. Düşünün Hariciyemize Saraçoğlu kalitesinde adamlar bakar. Çan Kay Şek değişik bir insandır, İsa Yusuf'un mücadeleciliğinden hoşlanır, onu Millet Meclisinde görmeyi arzular. Hile ve desiselerinin açığa çıkmasından korkan Türkistan valisi başkenti telgrafa boğsa da buna mani olamaz. İsa Yusuf meclis çatısı altında Rusların ve iş birlikçi valinin yaptıklarını anlatır, tek tek maskelerini yırtar. İsa Yusuf'un ilk işi Nankin'de bir cemiyet kurmak olur, kurslar verir, toplantılar yapar, aş pişirtir, konuk ağırlar. Kapısını sadece Türkistanlılara değil, Tatarlara, İdil Ural Türklerine ve Kazaklara da açar. Eh mebus maaşı iyidir, itibar istemediğin kadar... Ancak Kaşgar'da kalan yakınları hedef olur, Valinin adamları ağabeyini ve amcasını diri diri toprağa gömer, gözünü korkutmaya çalışırlar. İsa Yusuf'la görüşenlere acımaz, Hindistan'a kaçanları bile bulup vururlar. Evi kundaklanır, para, pul, eşya bir yana, dava için elzem evraklar da yanar. Karalama kampanyaları ile adını şöven, mutaassıp ve fanatiğe çıkarırlar. Bu arada İsa Yusuf arkadaşlarını ticarete yönlendirir, Türkistan'dan getirdikleri yemişleri satar, iyi de kazanırlar. Cemiyetin şubeleri artar, kendi halinde Çinlilerle sıcak dostluklar kurarlar. ANADOLU'YA DOĞRU O günlerde Çan Kay Şek İslam ülkelerine bir sefir yollamayı arzular, bu iş için İsa Yusuf'u münasip bulur, yanına Ma Fu Len adlı çok lisan bilen bir diplomat katar. Hong Kong'tan bir İtalyan gemisine biner, Hindistan'a yanaşırlar. Filipinler, Manila, Singapur, derken Bombay'da Doğu Türkistanlılarla buluşurlar. Gandi, Nehru, Tagor ve Muhammed Ali Cinnah ile tanışırlar. Oradan Arabistan'a geçer, Hac vazifesini eda eder. Mukaddes makamlarda ağlayarak yalvarır Allah'a (Celle Celalüh) Kahire Türkistan tekkesinde de hemşehrileriyle kucaklaşırlar. Kral Faruk Türk asıllıdır ama Türklerle işi olmaz. Veliahd Muhammed Ali ile Türkçe konuşur, rahatlıkla anlaşırlar. Tanıştığı insanlar TC'nin batıya kayışından şikayetçidir, serzenişte bulunurlar. Haftaya: HİCRET YOLUNDA Becerikli bürokrat İsa Alptekin, adsız sansız bir talebe olmasına rağmen başkan Çan Kay Şek'e ulaşmayı başarır. Becerikli bürokratTürkistan cemiyetleri hızla yayılır, gençlerin okumasına önayak olurlar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.