Sayın Başvekil’imiz saf değiştirmekte bir beis görmez, saltanatçı, meşrutiyetçi, ittihatçı, cumhuriyetçi, laik, dindar, demokrat, darbeci, diktacı, Batıcı, anti Batıcı, faşist olabilir, dün sevdiğine sövebilir rahatlıkla.
Bu terör devleti Türkiye için de tehdit, peki ama niye büyük bir hevesle tanıdık? Üç beş siyonist için milyarlarca Müslüman’ı karşımıza aldık? Devlet adamında feraset olur, bunun böyle olacağını tahmin edemediler mi acaba?
1948’de kim var başta? İsmet İnönü ve Şemseddin Günaltay. İnönü’yü tanıyorsunuz, durun ben size Şemseddin’i anlatayım o zaman.

Efendim Mehmet Şemseddin, Erzincan Eğin’de doğar (1883); babası müderris İbrâhim Edhem, annesi Sâliha Hanım’dır. Üsküdar Ravza-i Terakkî Mektebini, Vefa İdâdîsini bitirir, Dârülmuallimîn-i Âliye’nin fen şubesi hendese (geometri) kısmından mezun olup (1905) Dârüşşafaka’da muallimliğe başlar. Bilahare Kıbrıs İdâdîsi Müdürlüğüne tayini çıkar.
Osmanlı Maarif Nezâreti onu fennî ilimlerde ilerlesin diye bir seneliğine Lozan’a yollar, kafası orada mı karışır mı bilmiyoruz, Avrupa’da Jön Türkler ekseriyettedir zira.
O yıllarda bir medreseli gibi davranır, “padişahımızın sıhhat-i selameti ve ordularımızın devamı muzafferiyeti” için duacıdır daima. Hanedancı, saltanatçı, mutlakiyetçidir kısaca.
Sonra sert bir “U” dönüşü. İttihat ve Terakkî Fırkasından Ertuğrul (Bilecik) mebusu seçilir oturur koltuğa.
Cumhuriyet öncesi Batıcılara karşıdır kalpağı kafasında, Meclis’e girince zırıl zırıl taklitçi olur; papyon, frag, beyaz eldiven, melon şapka.

Bir bakarsınız Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetinde, bir bakarsın Teceddüt Fırkasında, sonra Kuvayımilliyeciler arasında.
Neticede İstanbul Belediye Encümenine kapağı atar, bilahare Belediye Reis Vekâletini kapar.
Ardından CHP Sivas mebusu olarak Ankara’ya çağrılır, Meclis Başkan Vekilliği yapar. Tam yedi dönem oturur, sandalyeyi soğutmaz. Sivas’a ve Erzincan’a ne gibi bir hayrı olur? Muamma!

1946 seçimlerine ilk defa iki parti katılır. CHP açık oy gizli tasnifle kapılar ardında kazanır. Ancak 1950 seçimlerinde milletin gözü açılır.
İnönü zeki bir politikacıdır. Adı din düşmanına çıkan CHP’nin çuvallayacağı ortadadır. Bu yüzden Recep Peker ve Hasan Saka’yı siler, seçime iki yıl kala, fi tarihinde molla diye anılan Şemseddin’i başvekil yapar. Hani Kılıçdaroğlu, Ekmeleddin Bey’in arkasına nasıl saklandı, o hesap.
Halkçılar kan alacağı damarı bilir, Sultan Fatih, Yavuz Selim gibi Türk büyüklerinin türbelerini açar. İmam hatip ve ilahiyat fakültesi ile şirin görünmeye çalışırlar.
Vatandaş oyunu okur, oyunu DP’ye atar. Günaltay çok kızar, maskesini çıkarır, ceberut kesilir tekrar. 1958-59 arası CHP İstanbul İl Başkanlığı yapar. 27 Mayıs darbesine destek verir, postallılarla çalışır omuz omuza.
1961 seçimlerinde İstanbul senatörü olsa da fazla yaşamaz, Cebeci Asri Mezarlığı’na…

Geometrici Şemseddin, M. Kemal tarafından Türk Tarih Kurumu azası yapılmıştır (1931). İnönü devrinde postu iyice yayar (1941) ölünceye kadar da ayrılmaz. Bu arada Ankara Dil Tarih ve İstanbul Edebiyat Fakültesinde ders verir, maaş alır ordinaryüs profesör kadrosuyla. Hâlbuki yüksek okul diploması bile yoktur bu konuda.
Peki TTK ne iş yapar? “Türk tarih tezi” gibi uçuk bir iddiaya malzeme arar. Güya bütün medeniyetler orta Asya menşelidir; ok, mızrak, ateş, teker, şeker, para, araba hepsi, hepsi ama bozkırdan neşvünema. Güneş dil teorisini de payanda yaparlar, yerkürede ne kadar lisan varsa alayı Türkçeden çıkma!
Günaltay “Türk tarih tezi hakkındaki intikatların (tenkitlerin) mahiyeti ve tezin kati zaferi” adlı bir makale yazar, ilim bilim kenara.
Meclis-i Meb‘ûsan’da iken Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye yanlısıdır, TBMM’de karşı cenahta.
Bu kadro 1931- 50 arası okutulan ders kitaplarına İslâm tarihiyle ilgili yanlış bilgiler sokar. Van Mebusu İbrahim Arvas bunları tek tek bulur, ortaya koyar. Maarif tarafından hazırlatılan “Müslüman Çocuğunun Kitabı” fahiş hatalarla doludur. Hem Meclis’te, hem de matbuat âleminde tenkide uğrar. Bakar yutturamayacaklar, geri adım atar, Ahmet Hamdi Akseki’ye ısmarlarlar.
Bu arada pozitivist felsefeye İslâm kaynaklarından destek ararlar. İmam-ı Gazzâlî hazretleri asırlar evvel felsefecilerin ipini pazara çıkarmıştır, hadlerini aşar aleyhinde konuşurlar. Tesavvuf ehline, din adamlarına hasımdırlar. Mezhep imamlarıyla dalga geçer, Selefilere yanaşırlar.
Tekke ve medreseler kapatılınca güzelim eserler metruk kalır, Mimar Sinan yadigârları bile kilit altında. Sonra bunları üç kuruşa satar, ortadan kaldırırlar. Cemaatin para toplayıp aldığı, tamir ve bakımını yaptırıp açtığı camiler de vardır ama bir elin parmakları kadar.
Geometrici Şemseddin mütehassıs olmadığı konularda da rahat yazar, kitaplarını devlet imkânı ile basar, Kültür Bakanlığı yayınları arasına sokar.
Bir anda Mezopotamya uzmanı kesilir Sümerler, Akadlar, Asurlular, Mittaniler ve Bâbillilerin Türklüğünü ispata kalkar. Çıkıp da “acaba” desen al başına bela.
Yorumları zorlamadır. Hâlbuki şakirdi olmakla övündüğü Ziya Gökalp “Bizim tarihçilerimiz olduğu gibi anlatır, kanaatini katmaz, bu yüzden hakikate yakındırlar” demiştir ona.
İmam-hatiplerin ve Ankara İlahiyat’ın kurulması vatandaş tarafından sevinçle karşılanır, zira gassal bile kalmamıştır ortalıkta. Rejimin maksadı din hizmeti değil, cemaati kontrol altında tutmaktır. Hutbeler Türkçe devam eder, BCG aşısı, süne zararlısı, trafik kuralları ile radyo programına döner âdeta.
Günaltay iktidarı, mütedeyyin Müslümanları 163. madde ile bunaltır. Üç beş kişi oturup kitap okusa tutuklanır, tıkılır zindana, irtica ve ayin ithamı ile yaftalanır, gazetelere çıkar iri iri fotoğraflarla.
Meclis’te 163’e en büyük itirazı Millet Partisinden Osman Nuri Köni yapar. Ancak Günaltay ile Fuad Köprülü ağır basar (1949).
163 ve 142, kırk iki yıl sonra kaldırılabilir, istibdatçılar çok can yakar bu arada.
Günaltay bazı eserleri yüzünden intihalcilikle suçlanır. Rıfkı Melül Meriç’e göre, Ankara İlahiyat yayınlarından “Hurâfattan Hakîkata”, “Mâzîden Âtîye” ve “Zulmetten Nûra” adlı kitapları Midilli İdâdîsi Müdürü Orhan Bey yazmıştır aslında.
Günaltay Türk Ansiklopedisi’nde müşavir ve müelliftir, Dârülfünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası’na, AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya aylığına, TTK Belleten, Düşünce ve İslâm dergisine ve Turancı Türk Yurdu’na makaleler yollar.
Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürreşâd’a da yazar, n’olur, n’olmaz yerini ayırtır Mehmet Akif, Musa Kâzım gibi modernistler arasında.
Dârülfünun İstanbul Üniversitesine dönüşse de elini çekmez. Edebiyat Fakültesi Orta Çağ dersleri verir müfredatı uydurur kafasına.
M. Kemal’in ölümünden sonra, Hasan Âli Yücel Maarif Bakanı olur, Günaltay ile Köprülü’yü kenara çeker “Beyler tercihinizi yapın” der, “Ya siyaset, ya üniversite. İkisi bir arada olmaz!”
Gelgelim tarih eğitimi almayan, diploması olmayan Günaltay Türk Tarih Kurumunun başından ayrılmaz. Ölünceye kadar (1961) yapışır koltuğa. Meslekten tarihçiler rahatsız olsalar da ses çıkaramaz ona.
CHP yerlici millîci değildir, orduyu ABD atıkları ile donatır. Radyolardan bangır bangır “Zeytinyağlı yiyemem aman... Basma da fistan giyemem aman” türküleri bağırtırlar. Düşünün pamuklu kumaş bile hücuma uğrar. 
Nebati margarin ve naylon elyaf yayılır. Hastalıklar tavanda.  
Gelişmesi muhtemel tayyare sektörünü de baltalar, tetikçiliğini bizzat THK’ya yaptırırlar.
Analarının karnından yönetici doğduklarını sanırlar, “Eğer komünizm gelecekse onu da biz getiririz” havasındadırlar.
“Bunca dinî makalenin yazarı, şeriatçı Şemseddin başkadır, CHP Başkanvekili, inkılâpçı, laik ve dinî tedrisat aleyhtarı Şemsettin başka. Gariptir ama bu iki şahsiyet ihtilafsız yaşar aynı vücutta.” Peyami Safa
“Babam bir keresinde Beyazıt Meydanı’nda Şemsettin Günaltay’a rastlar. “Hoca gel, mason ol, seni üniversiteye alalım” der, babam mason olmayacağını söyler, reddeder. (Dr. Ayşe Hümeyra Ökten)
İrfan Özfatura'nın önceki yazıları...