Geçen Karavan Fuarına uğradım sektör nereye gelmiş öyle. Maşaallah. 54 firma 260 marka. Katılmayanlar da var daha.
Eskiden Sakarya’dan geçerken Başoğlu Karavanın fabrikasını görürdük, Bursalılar da karoser işinde iyiydiler o sıra. Haydi vanları motokaravana çeviren birkaç tane daha sanatkâr olsun, bir elin parmaklarınca.
Şimdi uçmuşlar. Bakıyorsun Kütahya’nın Gediz’inde imalat yapan firma mal yağdırıyor Avrupa’ya.
Sahi bu karavan fikri nereden geldi, bunu ilk kim başlattı acaba?
Batı kaynakları karavanın mazisini sirk çalışanlarına bağlar. Sirkten kaç kişi çıksın? Beş on araba.
İyi de bunca göçebe kavim var. Taaa Çin sınırından Anadolu’ya çadırlı arabalarla akan milyonlarca Türk’ü nasıl atlayabildiler acaba?
Çingeneleri de yazsalar tamam, onlar hareketli insanlardır dört duvar arasına kapanamaz, arabalarıyla dolaşmaktan hoşlanırlar.
Araplar tüccardır mâlum, Kureyşliler ekseri kervancılıkla geçinir, Şam, Yemen arasında mekik dokurlar. Erkekler at üstünde uyuyabilir, olmadı bir teşehhüd miktarı uzanır rehaveti kırar. Kadınlar ve çocuklar için deveye hevdec bağlarlar. Bir nevi mahfe efendim, üzerine sazdan çaputtan bir kubbe atar hanımları güneşten ve yağıştan korurlar.
Bir kere karavan kelimesi kervandan geliyor, Türkçe, Farsça, Arapça...
ANSİKLOPEDİYİ KİM YAZDIYSA?
Ama İnternette “ilk karavan” diye aratırsanız İngiltere Kraliyet Donanması cerrahı William Gordon Stables adlı bir amca çıkar karşınıza. Bu uncle “Wanderer” adlı karavanıyla 1400 mil yapar. Yıl 1885 efendim. Vikyoryen dönemi filan, dün sayılır daha.
Hâlbuki ondan 55 yıl evvel Antoine Franconi adlı bir Fransızın karavanda yaşadığı vakıa. Fransız kalırlar ona.
Wanderer nam karavan, Londra’dan İskoçya’ya doğru yola çıkar. Boyu 5,5 metredir, iki bölümdür biri yemek odası ve mutfak, diğeri oturma, istirahat, misafir ağırlama. Kanepeler, halılar, şamdanlar. Stables bunları bizzat planlar. İçinde yok yoktur, kitaplık, porselen dolabı, hatta piyano. Zaten alet 2 ton yetmedi okka üzerine okka, yazık değil mi hayvanlara?
GELELİM MOTORLULARA
İlk motorlu karavanı Jeabtaud şirketi yapar (1897) 30 beygir gücündeki buhar makinesiyle yol alan alet, kompartıman şeklindedir. Mutfak, teras vardır, maun döşemeler göz okşar. Su tesisatı da mevcuddur, depo çatıda.
Chelsea’dan G.J. Haymoulder ise zekice girer topa. Gider, metruk tren vagonlarını satın alır, atlara ya da otomobillere bağlar, işte bu kadaaar!
Bilahare “Grosvenor” adı altında üretime geçer. Derken içten yanmalı motorlar keşfedilir, maceracıların kafasında tekerlekli ev fikri belirmeye başlar. Ancak Cihan Harbi yıllarıdır, şimdi hiç sırası değildir, hele beklesinler biraz.
Savaş sonrası (1919) Bill Riley ve mahdumları tarafından kurulan Eccles Motor Transport İngiliz karavancılığına maya çalar.
Tam sektör toparlanacak yine gerginlik çıkar, bu defa 2. Cihan Harbi patlar. Satışlar dip yapar.
2. Cihan Harbi sektörü hem vurur, hem korur. Karavancılar arazide kalan komutanlar için çadırdan daha konforlu mekânlar sunar orduya. Yerini de kolayca değiştirebilir ayrıca.
Telsizciye, şifre çözücüye, yazıcıya tozsuz topraksız masalar. Hasılı Eccles savaştan büyüyerek çıkar. Devletin ödemeleri de temizdir, tık tık tık tiko para.
TATİL MESELESİ TAMAM
Savaş sonrası “tatil meselesi halloldu” avazı ile siparişlerini katlar. Bu defa nispeten küçük ve makul fiyatlı karavanlar yapar (The Enterprice -Atılgan).
Hem artık kutu kutu penseyi bırakır, dir, banyosu mutfağı helası içinde karavanlar yaparlar. ‘Streamlite Rover 1948’ çok satar mesela.
60’lara doğru cam takviyeli plastik (fiberglas) kullanımı yayılır, hafif ve ucuzdur, tatbiki kolay. Bilahare aerodinamik gövde ve ikiz dingil ile denge sağlar, içine ocak, buzdolabı koyarlar. Mekân mazotla ısıtılır (webasto) soğutulur klimayla.
Önceleri çekme karavan yaygındır, römork gibi otomobil ya da kamyonla çekilir. Münasip bir yere bırakılır.
Ancak günümüz insanı kurtludur, gümüş dere durmaz akar ama bizimki dere kenarında durmaz. Bir mekânda değil öyle haftalarını, saatlerini
harcayamaz. O gece yattıysa tamam, ertesi sabah gözü yolda. Napsın çocuk, tatili kısa. Ne kadar gezse, o kadar fayda.
MOTOKARAVAN
Abi öyle bir karavanım olsun ki arabamdan ayrılmayayım, sıkıldım basayım marşa, yükleneyim gaza.
Hımm siz motokaravanı tarif ediyorsunuz. Niye olmasın paranız varsa.
Bunlar genellikle van tarzı arabalardan yapılır, içine hela banyo mutfak sıkıştırılır. Arabanız battal boysa ebeveyn ve çocuk odaları da ayrılır.
Tam bir zekâ ve mühendislik mahsulüdür, avuç içi kadar mekânda 4-5 kişi ağırlanır. Koltuklar yatak, olur dolap olur. Hatta çatısı kalkar yükselir yatarsın yayla havasında.
Sonra yeni bir kuşak gelir; “kardeşim ben bu arabayı işte güçte kullanıyorum. Caminin helasına da girerim, gölde, denizde de çimerim. Sen bana sadece yatacak yer ayarla, ufak bir buzdolabı olsun ve menemen pişirecek kadar ocak koy kenara.”
İşte buna campervan diyorlar ki hafta sonları da kullanabilirsiniz pekâlâ. Adam diyelim balık hastası, yayın için attı, olta başında kalmasın, soğukta donmasın, ara sıra girsin ısınsın arabada.
Bu tip karavanlar bir zaman Hippy’ler arasında modadır. Benzeri muadili çok olmasına rağmen illa VW transporter. Sorsan düşmandırlar Almanlara.
VW uyanıklık eder bir iki hippy filmine sponsor olur, çiçek çocukları takar ardına.
Bunlar iki ağaç buldu mu hamak kurar, ellerine boya geçtikçe karoseri boyarlar.
SAVULUN TÜRKLER...
Türkiyenin bu sektörde şansı çok yüksek. TOBB’dan aldığımız bilgilere göre 2021 yılında Almanya’da 1 milyon 400 bin karavan var. Hatta evi olmayanlar 7/24 hayat sürüyor karavanda.
Türkiye’de ise 6 bin 744 çekme, bin 247 motokaravan mevcut. Yani 8 bin bile değil daha.
2 milyon nüfuslu Slovenya bile farnk atıyor açık ara.
İşte bizim şansımız da burada aslında, karavan açlığı sektöre yarayacak, firmalarımız sıçrama yapacak ihtimal.
Zaten Türkiye oto yan sanayii, mobilya, mefruşat ve beyaz eşyada on numara. Şaşırtıcı dizaynlar yapar ayrıca.
Kotralar gibi, dünya çapında markalar çıkarsa hiç şaşma!..

