Sakın "lastik patladı" demeyin bana!

A -
A +

Bir lastik 280 kilo, değiştirmek için 2.5 metrelik kriko bulundurmalısınız yanınızda... Hakan Usta komple sporcu, dağdan inip denizlere dalıyor, kayaktan inip ata biniyor.

Amerikalıların tuhaf zevkleri var. Bir vasıtaya boyundan büyük lastikler takıyor üstüne merdivenle tırmanıyorlar. Bu aletler güçlü motorlarla donatılıyor, hızla ivmelenebiliyor, pire gibi sıçrayabiliyorlar.

Elbette bu işten ekmek yiyen ekipler var, turnelere çıkıyorlar. Üç beş tane hurda araba buluyor ayaklarının altına alıp eziyorlar. Belki de bundan dolayı "bigfoot" (koca ayak) deniyor onlara.
Ununu elemiş yaşlılar "ne var yani bunda" deseler de çocuklar büyük keyif alıyor, çıldırıyorlar.
Ekip gösteriye üç beş arabayla çıkıyor. Niye? Çünkü alkol yaktıkları için motor felaket ısınıyor, soğuması için beklemek gerekiyor. Biri dinlenirken öbürü sahneye fırlıyor... Hatta araya şarkıcı motosiklet akrobatı filan alıyor, seyirciyi oyalıyorlar.

Sanal âlem hayatımıza girdi de böyle şovlardan haberimiz oldu, ekranımızdan dev tekerleri izleyebiliyoruz pekâlâ...

Türkiye eski Türkiye değil. Gençlerin kanı kaynıyor para harcayacak yer arıyorlar.
Neticede İstanbul'da böyle bir şov yapıldı. Organizatörler gişe gelirinden memnun kaldılar mı bilmem ama bizim merakımız başka: "Bu arabayı kim topladı acaba?"

Sorup soruşturuyoruz. Adres Hakan Usta'ya çıkıyor. Onu Levent Sanayiinde "Küpeli" diye tanıyorlar.

Ailesi Rumeli muhaciri, babası da hayli yarış kovalamış zamanında.

Bir ara oto servisleri varmış derken mali bir sıkıntı yaşıyorlar. Hakan Usta medya ulaştırma servislerinde direksiyon sallamak zorunda kalıyor.

Arazi araçlarına merakı tükenmiyor, bir CJ 8 bulup topluyor bu arada.

Topluyor derken hem elden geçiriyor hem de çeki demiri, çelik tampon, vinç, sepet, sis farları şnorkel filan takıyor. Azıcık da yükseltti mi arazi canavarı oluveriyor.

Bahsi geçen cip, off roadçulardan ilgi görüyor, bana da yap diyenler çıkıyor... Kapısını çalan çalana.

Hakan Usta iyi bir mekanikçi, üstelik kaportacı gibi çekiç tutuyor, boyacı gibi macun çekiyor, puntoymuş kaynakmış elinden her iş geliyor. Eli hızlı, düşünün Ercan Kazaz'ın ralli takımına servis hizmeti sunuyor.

Okuyor araştırıyor kendini geliştiriyor. Canavar arabalar için teklif geldiğinde "ben size aynısını yapabilirim" diyor. Sadece dört günde teslim ediyor. Yerli canavarlarımız da aynen akranları gibi atlıyor zıplıyor çatır çatır hurdaları eziyor. Beklenilenin üzerinde performans gösteriyorlar.

Şu arabaları anlatsanız biraz!
Birinde 6.8 dizel Hummer motoru var, diferansiyel daha iri kıyım Cherookilerin iki misli en aşşa!.. Normal cipin aksı iki santim ise bununki dört santim. Yeri geliyor onu bile kırıyor. Tork çok yüksek zira. Diğerinde V8 Buick motoru var, 240 beygir, otomatik şanzıman.
Bunların ağırlık merkezi yukarıda, haliyle denge işine kafa yoruyor, hususi yaylar ve amortisörler kullanıyor.

Böyle bir vasıtanın trafikten tescil alması mümkün değil tabii.
Plaka yok zaten, kasa kupa çakma, far sinyal çıkartma. Yine de maliyeti 70-80 bin liradan başlıyor. Tam profesyonel olsun dersen 200 bini de aşıyor.
Yer çok önemli, dar alanda hızlanmak zor, durmak daha da zor. Yurt dışında büyük alanlar ayrılıyor, etraf çayır çimen hususi tepeler yapılıyor, çukurlar açılıyor. Millet çoluk çocuk geliyor.
Kapalı salonlara giremiyoruz arabalar beş ton, hoplayıp zıpladığı yerin altı boş olmayacak çökertir yoksa.

5 ton mu dediniz?
Ne sandınız, sadece bir lastik 280 kilo artık dördünü sen hesapla.

HİÇ UNUTMAM BİR GÜN...

Bir de hatıra dinlesek, yazı şenlense bu arada?
O gün dört beş araba ormana gitmiştik. Hanıma söz vermişim saat sekizde evde olacam. Saat 7 oldu haydi dedim toplanalım, "abi sen önümüze düş şu göleti dolanıp gidelim tamam."
Gölet dediğin suları çekilmiş kenarlar ıslak ama. Sıyırıp geçeceğim güya şlop diye bir ses ön tekeri düşürdüm çukura. İleri geri derken oturmasın mı? 38 inch jant görünmez oldu yani o kadar. Kapıya yüklendim çamurdan açılmıyor.

Telefonun da çekmediği bir alan, şimdi hanım ayaklanacak, peşimize jandarmaları salacak Allah muhafaza.
Haydin gidelim dedim, kalsın burada.
Yok abi seni çeker çıkarırız, ayıp yani dört arabayız şurada.
Yaaa boşver gidelim.
Yok çıkaracaz.
İkisi Laz gözü kara çocuklar. Motoru patlatır yine de bırakmazlar. Neyse halat vinç derken arkamdaki de batmasın mı çamura?
Dokuz oldu yok, on oldu yok. On bir, on iki oldu yine yok. Bari bi traktör bulalım.
Geldi yapamadı. Kurtarıcı çağırdık ı ıh!
Köylüler "abi bırak git, ilkbaharda sular çekilince kepçe ile gelir alırsın" diyorlar.
Baktım uğraşmanın manası yok camdan çıktım. Bir şey olmaz nasıl olsa, benim kurtaramadığım arabayı kim alıp da kaçacak?
Arkadaşlar heyheylendiler: "Yok abi bugüne kadar arazide araba bırakmadık, karizmayı çizdirmeyiz, bizim de kendimize göre itibarımız var!"
İyi madem, sabah ola hayır ola. Ateş yaktık ekmek sucuk filan. Zaten arabada çadır, şişme yatak, uyku tulumları, battaniye çaydanlık mangal hazırdır daima.
Neyse sabaha bir traktör bulduk, dört çeker hayvan gibi bir şey ama...
Adam geldi alaylı alaylı baktı, "ikisini de bağlayın da çekip alayım" dedi "vakit kaybetmeyelim boşuna!"
Patinaj, patinaj... Akşam altıya kadar uğraştı milim oynatamadı. Mazotu da bitti bu arada.
Neyse iki üç traktör daha geldi arkadaşınkini kurtardılar. Benimki ne mümkün kazık çaktı âdeta.
En son aklıma geldi, "abicim sen geç karşıya, bi de ters yönden deneyelim bakalım ne olacak?
Adam üç saniyede almasın mı, hiç zorlanmadan. Boşuna uğraşmışız onca saat.
Arabanın marşını söktüm yıkadım, taktım bastık çalıştı eve vardım saat tam sekiz, sadece bir gün var arada.

Eskiden hâli vakti yerinde olanlar spor araba alırlardı şimdi cipe biniyorlar. Ama santim çizik yok, dal dokunmamış daha, siz ne diyorsunuz bu hususta?
Amerikalı pickup alıyor lakin tekne çekiyor, dağa bayıra çıkıyor, saman gübre taşıyor hakkını veriyor. Bizimkiler asfalt güzeli, üzerlerinde zerre miskal çamur yok, devamlı pasta cila.

Gittim bayiden cip aldım, hemen vurabilir miyim sahraya?
Ufak bir elden geçirmek lazım. Çeki demiri olmazsa olmaz ama proje filan 1500 lira. Demir tampon lazım o da proje ile takılabiliyor ancak. Hatırında olsun demir tamponla başkalarına vurursan sigorta karışmıyor. Ön vinç, sepet, şnorkel, sisler, jant lastik hepsini işletiyoruz ruhsata. Çok ceza ödersin yoksa.

Sanırım bu işin vatanı Amerika.
Evet parçalar da oradan geliyor. 46 model Pleymouth'un kelebek camını iste, çıkarıp veriyorlar. Şimdi bir 54 Chevrolet pickup aldım toplayacağım nasip olursa.

DİPLERDE GEZİNİYORUZ

Peki Türkiye otomobil sporunda nerelerde? En azından komşularla kıyaslanırsa?
Rallide de, pistte de bütün otomobil yarışlarında en dipteyiz, halkımızın merakı yok zira. Yarışa gidiyoruz 20 araba, dışarıdan kimse yok, oturup birbirimizi izliyoruz. Ne şöyle çay alabileceğin bir büfe var ne de bir tost basan. Yurt dışında panayır gibidir, mısır patlatanlar, şekerlemeler, oyuncaklar, sürücülerle resim çektirenler, poster, tişört imzalatanlar...

Demek gelsek aç kalacağız ha?
Bir köfteci Adnan'ımız var keyfi olursa ne âlâ... Reklam sıfır. Kayıt parası, lastiği, yakıtı hep sana...

Peki sponsorlar?
Dört bayrak dikerler o kadar. Pendik'te yarış arabaları start noktasında. Motorlar gürül gürül, sesler renkler o biçim bir bakıyorsun önünden tin tin teyzem geçiyor pazar arabasıyla. Kenarda mangal yapanlar, top oynayanlar. Biriniz de gelip arabalara baksanız ya, ne ilgi var, ne alaka.
Yerli marka için aranan babayiğit yarış pistlerine de uğramalı, çünkü bütün yeni teknolojiler pistten geliyor asfalta. Spor gazeteleri akıllarını futbolla bozmuşlar. Maç maç maç, diğer branşları yok sayıyorlar. Bir futbolcu paparazilere yakalansın manşet, tafsilat sayfa sayfa.

Maalesef

Yine de ümidimizi kaybetmiyoruz ama...


UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.