Kaydet
a- | +A
* Kapan- Sayın Öger, esas iştigal konunuzla ilgili sormak istiyorum. Türk turizminin bu sezondaki durumu nasıl? Gidişattan memnun musunuz? Öger - Geçen seneye nisbetle turist sayısında büyük artış var. Ama geçen sene normal bir sene değildi. Benim için 98 senesi iyi bir sene idi. Gelecek olan turist sayısı bakımından 98 senesini yakalayabilecek gibiyiz. 98 senesinde bu sayı 2 milyon 300 bin idi. Bu sene gelen turist sayısı hatta biraz fazla da olabilir. Zira bildiğiniz gibi Rusya''dan gelen turist sayısında büyük artış var. * Kapan- Her sene sezon öncesinde bir takım aksilikler yaşanırdı ve bu da menfi yönden turizmi etkilerdi. Bu sene böyle bir şey var mı? Öger - Hayır münferit herhangi bir olay yok. Yalnız, senelerdir PKK terörü yüzünden Almanların kafasında oluşan bir önyargı var. Dolayısıyla bu zamanla etkisi kaybolabilecek bir olay. Her sene yaşanan olay ve yapılan tehditlerin bir tesiri olduğunu kabul etmek lazım. * Kapan- Turizm konusunda Türkiye''nin yanlışlıkları, eksiklikleri veya handikapları nelerdir? Öger - Bizim turizmin gelişmesini önleyen, her zaman söylüyorum; şehirlerimizin betonlaşması. Çok büyük bir sorun. Mesela bugün Kuşadası bir anti misaldir. Kuşadası''nı biz piyasada kaybettik. Betonlaşma yüzünden kaybettik. Bundan iki sene önce Reuters Ajansı bir seminer yapmıştı; "Çirkin şehir Antalya''da yapılan basın toplantısı.." başlığını vermişti. Ben bunu okuyunca kendisine sordum; yahu bu nereden çıktı dedim. Dedi ki, bilhassa bunu yazdım, çünkü on sene önce "Akdenizin İncisi Antalya" diye yazmıştım. Bu şehri on senede nehale getirdiniz? Şimdi yani bizim insanlar böyle yirmi katlı binalarda oturmayı böyle bir sosyal yükselme olarak görüyorlar. Almanya''da en düşük gelirli insanlar böyle yerlerde oturuyordu, şimdi ise yıkıyorlar. Antalya''dan Kemer''e geçerken arka arkaya, Manhattan gibi binalar yapılıyor. Burası göç alan bir endüstri şehri mi, yoksa bir turistik belde mi? Bunu tayin etmemiz lazım. Dolayısıyla bu imar konusu, yapılaşma konusu Türkiye''nin turizm açısından en büyük meselesi, ana meselesi bence. Bugün Manavgat, serik bir rezalet. Bu çirkin mimari ile bir yere varamayız. Ülkemizin imajı değişti mi? * Kapan- Helsinki zirvesinde Türkiye için çıkan tam üyeliğe adaylık kararından sonra ülkemizin imajında eskiye nazaran hissedilir bir düzelme oldu mu? Öger - Helsinki zirvesi sonuçları Alman Basınına çok büyük çapta aksetmedi. Yani, belli köşe yazarlarının verdiği yorumlar dışında öyle geniş yer almadı. Türkiye''nin namzet olduğu konusunda Almanya''da geniş halk kitlelerininin çok fazla bilgisi yok. Bence bunun tesiri olsa bile fazla büyütülecek bir tesir değildir. * Kapan- Siz uzun zamandan beri Almanya''da yaşıyorsunuz. Siyasi yönden çeşitli sebeplerle iki ülke münasebetleri inişli çıkılı yürüyor. Ama, orada yaşayan çok kalabalık bir türk toplululuğu var. Halkların bu karışımından dolayı diyelim, Türklerle Almanlar arasında bir yakınlaşma olduğunu görüyoruz. Sizce Almanlar Türkleri ne kadar tanıyor? Öger - Sayısal olarak bugüne kadar Türkiye''ye gelen Alman sayısı 9 ila 10 milyon arasında kabul ediliyor. Bu anketlere göre hesaplanmış bir rakam. Türkiye''yi gören Almanların çoğunluğunun ülkemize karşı olan önyargısı azalmış hatta kısmen kaybolmuştur. Önyargı Almanya''da Türkiye''yi hiç görmeyen Almanlar da var. Diğer bir faktör, Almanya''da Sosyal Demokratlar hükümeti işbaşına geçtikten sonra, Almanların Türklere bakışında büyük değişmeler olmuştur. Hükümet politikaları bir yerde toplumu da basını da etkiliyor. Bu bir gerçek. Bence Türk- Alman münasebetlerindeki en sıkıntılı dönem Mölln''de yakılan beş Türk''ün hayatlarını kaybetmesi sıralarıdır. 1980-81''lerde. Ondan sonra tedricen Türklerin imajında bir düzelmenin hissedildiğini görüyorum. 15 sene önce "Turken Raus- Türkler dışarı!" diye yazılara hemen her duvarda rastlardınız. Bugün bu yazılar yok. Almanlar bir şeyin farkına vardı. Nesil de tabi değişiyor; Türkler bizim içimizde yaşıyor. Bu bir gerçek. Bunlar artık bizim hemşehrilerimiz olmuş. Bizim bunlarla anlaşmamız lazım. Hâlâ tabi bir düşman gibi bakan bir kesim olsa da bu kesim oransal olarak düşük. Ben en güzel misali şunda görüyorum: Dün akşam uçakta gelirken Almanya''nın Die Welt gibi bir gazetesi, ki orta sağı tutan tutucu bir gazetedir, "en büyük Türkiye" yazmış başlığına. Gerçi tırnak içine almış ama... İşte Bild gazetesi dört milyondan fazla basıyor, "Türklere hayırlı olsun" gibi şeyler yazmış. Bunlar on sene evvel düşünülemeyecek olan şeylerdi. Çünkü okuyucularından tepki görme korkusu vardı. Bir şey daha söyleyeyim; ogünkü İtalya maçı SAT-3 gibi üçüncü sınıf bir kanaldan verildi, Türkiye maçı ana kanaldan verildi. Ve anket yapılmış, Almanların yüzde sekseni Türkiye maçını görmek istemiş. Ve yedi milyon altıyüzbin insan tarafından seyredilmiş. Aynı gazetede yazıyordu. Bu çok büyük rakam. Bu kadar insan Türkiye''nin başarısını seyretti. Ve o gün Almanlar sevindi, hatta çok değerli eski bir futbolcu şöyle dedi; "Yahu biz Almanlar kaybettik ama, Türkiyemiz var, sevinelim..." Bakın bunlar çok sembolik cümleler ama mühim şeyler. Bazen bir cümle çok şey ifade eder. * Kapan- Yine işadamı kimliğinizle ilgili bir soru. Türkiye''nin AB''ye girememesinin en büyük sebeplerinden biri de ekonomik durumunun yeterli olmaması iddiası. AB, sorunlu bir ekonominin yükünü almada istekli görünmüyor. Bir de geçmişte Türkiye''nin bu yöndeki korkusu vardı. AB yükünü kaldıramayız diye 70''li yılların sonunda gelen fırsatı adeta tepti. Bu husustaki görüşünüz nedir? Öger - Ekonomik sebeplerin ileri sürülerek Türkiye''nin üyeliğinin reddedilmesini ben çok büyük haksızlık olarak görüyorum. 1980 senesinde Yunanistan AB''ye alındığı zaman, 1981 82''lerde İspanya- Portekiz alındığı zaman, bilhassa Yunanistan ve Portekizin ekonomisi bizden daha iyi durumda değildi. Bugün namzet olarak alınan Romanya ve Bulgaristan ile mukayese edersek, bizlerle ölçülemeyecek derecede ekonomileri geri ve çökmüş durumda. Bugün bir Romanya''nın ne halde olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bugün bir Türk işçisi bir Romen işçiden ortalama beş kata daha fazla ücret alıyor. Ekonomik sebepler olamaz, ben geçmişte bunu bir bahane olarak görüyorum. Bugün için de görüyorum. Ben başka açıdan bakıyorum. Türkiye''nin bugün 65 milyon nüfusu var. 15 sene sonra 75-80 milyon olacak. Girdiğimiz takdirde Avrupa parlamentosuna en fazla milletvekili yollayan ülke olacak. Bunun bir takım yansımaları olacak. Oylamalarda Türkiye''nin çok büyük ağırlığı olacak. Bence Türkiye''nin bu potansiyelinden korkularak, diger şeyler bahane ediliyor. Yani gösterilen sebeplerin hiçbiri mantıki değil. * Kapan- Türkiye''nin entegrasyon çalışmalarını nasıl görüyorsunuz? Öger - Hâlâ yetersiz görüyorum. Helsinki konferansının bittiğinin hemen ertesi günü arzu ederdim ki, derhal bir Avrupa Bakanlığı kurulusun. Diğer ülkeler bunu yaptılar. Avrupa Bakanlığı yalnız Avrupa''ya uyum konusunu ele alıp, rahatça belli hedefler çizerek, bu işi büyük adımlarla götürebilirdi. Bu yalnızca Dışişleri Bakanlığının işi değil. Çünkü onun bütün dünya ile olan münasebetleri yürütme görevi var. Ama bu bakanlık yalnızca Avrupa ile olan münasebetleri takip edecektir. Buda hedefe ulaşmada çok büyük etken olabilirdi. Bugün Avrupa Basınını ve ciddi Türkyayın organlarını takip ediyoruz. Ankara ile temaslarımız var, ancak Helsinki rüzgarının ardından beklediğimiz kasırga gelmedi. Bence 2004 senesinde AB''ye gireriz gibi iddialar zaten havadaydı. Ama hedef gittikçe ileriye atılıyor. Bu da üzücü. Kısacası çalışmalar çok yetersiz. Bu meseleyi parti politikaları dışında müstakil olarak yürütmek lazım. * Kapan- Siz Alman-Türk Vakfı Başkanı olarak da çeşitli sosyal ve zaman zaman siyasal sonuçları olabilecek faaliyetle gösteriyorsunuz. Mesela şimdi Türk- Yunan ve Alman gazetecilerinin ortak seminerini Konrad Adenauer Vakfı ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile birlikte düzenlemiş bulunuyorsunuz. Almanya''daki Türklerin organize olma ve sosyal ve siyasal örgütlenme durumu nasıl sizce? Öger - Şimdi kantiteye (niceliğe- sayısal yöne) bakacak olursanız 2 milyon 300 bin Türk yaşıyor Almanya''da. Hangi açıdan bakarsanız bunların durumu Türkiye''dekilerden farklı. Gelen insanlarımızın çoğu köy kökenli. Eğitim seviyesi düşük insanlar. yetişmemiş insanlar. Şimdi tabi bu insanlar oraya ekmek parası kazanmak için gelmişler. Bunlardan kültürel faaliyetler bekleyemezsiniz. Lisan öğrenseler bile genel bilgileri eksik. Bunların Almanlarla olan münasebeti, işte böyle döner kebap satması, domates satması veya beraber birşey içmeleri şeklinde kalıyor. Belli bir kültür ve sosyal seviyede fazla bir münasebetleri olmuyor. İkinci jenerasyon * Kapan- İkinci jenerasyonun (nesilin) durumunu nasıl görüyorsunuz? Öger - İkinci jenerasyonda büyük bir kopukluk var. Tabii bunun istisnaları var. Ama genelde onlar da bir kişilik krizi içindeler. Çünkü yalnız bırakılmış bir kuşak. Almanlar onu horluyorlar, Türkler onlara sahip çıkmıyor. Zavallı çocuklar olarak nitelendiriyorum ben onları. Çünkü meslek seçiminde Almanya''da her zaman böyle zorluklar yaşıyorlar. Alman toplumunun tepkisini görüyorlar. Kolay bir iş değil. Doğduğunuz andan itibaren ikinci sınıf vatandaş olarak bir ülkede yaşamanız kişilik açısından yaralayıcı. Sizler bizler belki bunu hissedemeyiz ama, doğduğunuz andan itibaren Türk olarak ikinci sınıf vatandaş muamelesine maruz kalmayı kaldırmak çok kuvvetli bir kişilik gerektirir. Maddi olanakları olur da belki bunun üstüne çıkabilir.Bu da olmayınca her bakımdan sıkıntı. Ama son senelerde artık orada da bir gelişme var. Bunlar artık yalnızca fabrika işçisi değil, yavaş yavaş diğer branşlara da giriyorlar. Yani bugün medya branşında Türkler var, sanatkarlar var, iki tane best seller yazan Türkler çıktı filan. Yani bir gelişme var, ben ümitliyim. * Kapan- Almanya''daki Türk işdamlarının durumu ne seviyede? Öger - Almanya''da bizim anladığımız manada Türk işadamı az. Bugün istatistikler işadamlarımızın sayısını 50-60 bin gösteriyor ama, bunun 58 bini restoran sahibi olan veya manavı olan kişiler. Bunlar iki kişilik, bir kişilik, karısının kasada oturduğu, onun tezgahtar olduğu tesisler. Biz işadamı deyince Koçlar, Sabancılar vs. böyle kuruluşlar düşünüyoruz. Bu tarz çalışan işadamı sayısının yüz yüzelliyi aştığını düşünemiyorum. Yani 10 milyon marktan yukarı cirosu olan gibi kuruluşlar vs. Bunların da büyük bir kısmı kendi işleriyle iştigal ediyor. Böyle sosyal konulara girenlerin sayısı pek fazla değil. Var ama yeterli değil.
ÖNE ÇIKANLAR