Kaydet
a- | +A
- Özellikle son yıllarda, Türk toplumunda endişe verici bir bozulma ve çürüme gözleniyor. Sosyolojik olarak buna yol açan faktörler nelerdir? Erkal -Türk toplumu büyük bir değişim süreci geçiriyor. Nüfusunun büyük bir bölümünün şehirli hale geldiği, şehre has mesleklerin yerine getirildiği, değer hükümlerinin değiştiği, insanın insanla olan ilişkilerinin farklılaştığı bir zaman diliminden geçiyor Türkiye. Ve bu zaman dilimi insanlar üzerinde oldukça yıpratıcı etkiler meydana getiriyor. Şehirleşmenin doğurduğu sorunlar, uyumsuzluklar, maddi tatmine rağmen manevi tatminsizlikler, büyük şehir hayatında görülen insanın insanlarla olan ilişkilerinde değer hükümlerinin farklılaşması, maddeci, şekilci, kuralcı ilişkilerin ön plana çıkması, ister istemez insanları büyük ümitlerle geldikleri şehir bölgelerinden adeta soğutur hale geldi. O bakımdan Türkiye''de büyük bir yapısal değişme var. - Bu yapısal değişme ile birlikte ekonomik değişimin de büyük tesirleri var değil mi? Erkal -Tabii. Bu yapısal değişme ile birlikte nelerin değiştiğine bakarsak, konuyu iki boyutlu görmek lazım; bir, Türkiye''nin iç sebepleri, yapı sebepleriyle ortaya çıkan sorunlar var. İki, Türkiye''nin müdahale edemediği, dış sebepler, dış dinamiklerden dolayı Türkiye''ye yansımalar var. Bu iki şeyi iyi gruplandırmamız lazım. Birinci olarak üzerinde duracağımız iç sebepler. Tabii bunun yanı sıra özellikle Türkiye''de 1970''li yıllardan itibaren medya, Türkçe karşılığı kitle haberleşme araçları dediğimiz, hem insanları aydınlatan, hem dünyayı küçülten, internet dahil birçok imkan sunan, ama diğer taraftan beşeri ilişkileri donduran, aile, akrabalık, komşuluk ilişkilerini donduran, insanı ekran esaretine sokan bir süreç, ister istemez insanların değişik tatminsizliklerle karşı karşıya kalmalarına büyük şehir bölgelerinde sebep olmuştur. Bugün Türkiye''nin en önemli sosyal değişmelerinden birisi şehir ile kır arasındaki farkın azalmasıdır. Aynı şekilde kır bölgelerinde bu kitle haberleşme araçlarının etkileri ister istemez olumsuz etkiler meydana getirmiştir. - Eskiden çok sık kullanılırdı, şimdi ise daha seyrek duyuyoruz; kültür emperyalizmi... Yahut yabancı kültürlerin saldırısı.... Bu açıdan meseleye baktığınzda neler söyleyeceksiniz? Erkal -O noktadan baktığımızda, iyileştirme etkilerinin yanı sıra kitle haberleşme araçlarının bozucu ve bizi bugünün sanayi toplumlarının da şikayetçi olduğu bozulma örneklerini çağdaşlaşma diye toplumun önüne takdim eden sapma davranışları, adeta makbul gösteren, buna özendiren bir yayın anlayışı Türkiye''de çok önemli bir sorunu da beraberinde getirmiştir. - Özellikle bu sapma davranışlar... Biraz daha açar mısınız? Erkal -Yani her türlü sapma. Normal dışı olan her şeyi biz sapma olarak tanımlarız. Bu davranışları insanlarda sosyal gruplarda yakalamak mümkündür, iç sebepler arasında. Tabii iç sebepler arasında başka bir şey de var. Türkiye''deki eğitim ve kültür politikalarındaki belirsizlik... Öyle ki şimdi, sanki Türkiye farklı kişilik ve dünya görüşünde farklı algılama çevrelerinde yetişmiş insanlar gibiyiz. Yani sanki bazen aynı dönemde birbirinden tamamen farklı, sanki ikisi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değilmiş gibi insanlar var. Böyle bir belirsizlik var. - Gelir dağılımındaki bozuklukların yol açtığı hayal kırıklıklarını, düşmanlıkları, husumetleri ve diğer olumsuz yönleri de analiz eder misiniz? Yolsuzluk terörü Erkal -Türkiye''de kronik hale gelen, uzun yıllar devam eden hayat pahalılığı, enflasyonun gayet tabii ahlaki değerleri etkilediği, geleceğe olan güven duygusunu sarstığı ve büyük şehirlerden kaçışı doğuran, önemli bir sebep olduğunu görüyoruz. Sadece deprem değil, onların büyük etkisi oldu ama, ondan önce de bir süreç vardı Türkiye''de. Şehirden kaçma ve geri dönme eğilimleri. Geçim zorlukları insanları büyük şehirlerden kaçmaya doğru itti. Ahlaki değerler üzerinde de çok önemli etkileri var. Enflasyon cezaları bile uygulanamaz hale getirdi. Rakamların büyümesi, şişmesi, cezaları komik hale getiriyor. Bu da tabii büyük rol oynuyor. Bunun yanı sıra, suiistimal, rüşvet, yolsuzluk terörü dediğim, benim şahsen silahsız terör olarak, aynen alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi ele aldığım, suiistimal, yolsuzluk ve rüşvet terörünün ve buna karşı son senelerde görülen anlamsız bir hoşgörünün toplumda yer etmesine yol açmıştır. Meşru ile gayrı meşru arasındaki mesafenin kapanması, daralması, insanların gözünde maddeci, faydacı, köşe dönmeci eğilimlerin gündeme gelmesi ister istemez kaçınılmaz olmuştur. Bir de tabii siyaset alanının birbirlerinin suiistimal ve yolsuzluğunu aklayan insanların işgal ettiği bir siyaset vitrini, ister istemez insanların kafasında, gönlünde, birtakım güvensizlikler, belirsizlikler doğmasına sebep olmuştur. Bu ne yapmıştır? Bu şunu yapmıştır; insanları daha mütecaviz hale getirmiştir. İnsanı insandan, sosyal gruplardan, toplumdan uzaklaştırıcı bir güven bunalımına sürüklemiştir. - Yönetici ve siyasetçilere güvensizlik. Erkal -Evet, yani bir itimatsızlık, bir güvensizlik. Tabii bunu genellemek Türk toplumu için doğru değil. Rüşvet ve suiistimal benzeri şeyler siyasette de aklandıkça, bu iktidar-muhalefet ilişkileri şekline de sokuldukça, ister istemez, insanların siyasete olan, demokrasiye olan güveni, yönetime olan güveni hususunda bazı tereddütlerin ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor. - Başka dramatik olaylar da var. Akraba cinayetleri, boşanma oranlarının artması. Erkal -Efendim bu, tabii ki, manevi bakımdan da zedelenme. İnançlı bir insanın insana kıyması mümkün değil. İnançlı bir insanın eşine, çocuklarına kıyması mümkün değil. Ama bu örnekler görüldü. Bunu sadece o kişinin ferdi psikolojisi ile açıklamak mümkün değil. Sosyal boyutu içinde bunu açıklamak mümkündür. O sosyal boyut da Türkiye''nin iç sebepler olarak çizdiğimiz faktörlerde, özellikle son senelerde, katılma ve paylaşma duygusunun zayıflaması, dayanışma örneklerinin artması, insanların yapay farklılıklarının öne çıkarılarak daha iyi bütünleşebileceği toplumun gündemine getirilmesi, ortak paydaların, ortak noktaların hesaba katılmadan farklılaştırılarak toplumla daha iyi bütünleşebileceği gibi yaklaşımlar. Bütün bunlar aslında toplumda insanların sosyal bağlarını zayıflatan olgular. Boşanmalar, intiharlar. Bütün bunlar bizim sapma olarak değerlendirdiğimiz olaylar. Bakıyorsunuz maddi tatmin var ama manevi tatmin yok, sapma davranış meydana geliyor. Yine Türkiye yeme-içme, eğlenme ve tatil nöbetine, tüketim nöbetine tutulmuş vaziyette. Bunda kitle haberleşme araçlarının çok büyük rolü var. Bütün sorun tatil yapma! Ama okuma, üretme, kütüphane satınalma değil. Bunlar da ister istemez meşru olmayan yollardan kazanç elde etmeye sürüklüyor. Türkiye''ye çifte standart - Dış dinamiklere gelecek olursak, bu konuda neler söyleyeceksiniz? Erkal -Özellikle bu globalleşme, tabii dünya çapında hem bütünleşme eğilimlerini ortaya çıkarırken hem de, önü açılan milli devletlerin daha kolay ufalanmasına, parçalanmasına, çok kültürlülük tezleriyle hedef alınan coğrafyaların vatansızlaştırılmasına, milletsizleştirilmesine yarayan bir süreçtir. Globalleşme hareketinden asıl faydayı sağlayacak olan süper güç ve bloklardır. O bakımdan Türkiye üzerindeki baskı ve dayatmalar daha fazla artmıştır. İçişlerimize müdahale daha fazla artmıştır. Brüksel''den esen rüzgarların üzerimizdeki etkisi artmıştır. Şimdi Türkiye''nin anayasasında, idari yapısında, kanunlarında yapması gereken değişiklikler vardır. Bunların yapılması lazımdır. Ama bir de var ki, Türkiye''ye karşı son derece çifte standartlı tutumlar. İşte son olarak Belçika''nın Sabancı cinayeti ile ilgili tutumu. Yani bir cinayet olayını bir siyasi boyuta mutlaka oturtarak kişiyi adeta kurtarıcı bir tavır. Bunlar insanlarımızın batıya bakış açısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu bir dış dayatmadır. Eğer dış dayatmalar karşısında bu kadar kolay eğilmeyi kabul etmiş insanlar varsa siyasetten lütfen çekilsinler. - Siz aynı zamanda Aydınlar Ocağı Genel Başkanısınız. Türk aydınının öncelikle üzerine düşen görevler sizce nelerdir? Erkal -Türk aydını kendi kimliği konusunda netleşmeli. Türkiye''de anlaşılmaz kamplaştırıcı eğilimlerden herkes uzak durmalı. Kültürel ve milli kimliğimiz olan Türk Kimliği konusunda herkes net bir fikre sahip olmalı. Mikro ırkçı eğilimlere uzak durulmalı. Bunun yanısıra yönetimlere, basına her kademede düşen görevler var. Olmayacak birtakım hastalıklı yapılar çağdaşlaşma diye Türkiye''nin önüne dikilmemeli.
ÖNE ÇIKANLAR