Bazı kelime ve deyimlere, öyle değişik anlamlar yüklenir ki, bir zaman sonra nerdeyse 'tanınamaz' hale gelirler... Yunus Emre'nin, şiirlerinde ENGÜRÜ diye sevgi ve özlemle bahsettiği Ankara'nın, bugün hafızalarda canlandırdığı mana ve mefhum, acaba ne kadar sevimlidir?! Bürokrasi ve siyasete öfkelenenlerin, kimi zaman "ENKARA" diye dişlerini gıcırdatarak telaffuz ettiği "Ankara", bugün daha çok statükoculuğu; katı bürokrasiyi, derin ve gölgeli ilişkileri, karanlık yapılanmaları, kirli oyunları, şeytana pabucu ters giydiren siyasi tezgahları çağrıştırıyor!.. Başbakan Erdoğan, AK Parti'yi Ankaralılaşmakla; statükocu tavır içine girmekle itham etmelere tepki gösterirken, haklılığını ortaya koyan argümanlar dile getiriyor. Diyor ki; "Diyarbakır'ın Sur İlçesi, İçkale mevkiinde yapılan kazılarda 19 tane (23'e yükseldi) insanın kemikleri çıktı. Peki, bu kazılar eskiden niye yapılamıyordu? Savcılar bu araştırmaları yaparken, hükümet cenahından onlara mani olmak isteyen, bu tahkikatı yapma diyen bir hareket var mı?.." Başbakan, Hrant Dink cinayeti ile Uludere'deki müessif olayın da aydınlatılacağını, bu ve benzeri olayların karanlık dehlizlerde kalmasına müsaade etmeyeceklerini vurgularken, kesinlikle Ankaralılaşmadıklarını, tam aksine Ankara'da vatandaşların haklarını arama ve koruma gayretinde olduklarını ifade ediyor... "Bizim Ankaralılaştığımız filan yok..." derken, bence Sayın Erdoğan yerden göğe haklı. Evet, iki yüzyıla yaklaşan bir dönemin kirli ve karanlık olaylarını bir çırpıda çözmek, devletin bünyesindeki bütün safraları bir anda atmak asla ve kat'a mümkün değil. Zaten bu işler öyle kolay olsaydı, daha önce de birileri yapmış olurdu! Vaktiyle insanların adını dahi telaffuz etmekten korktuğu, Diyarbakır'daki Jitem merkezinin dehlizlerinde; Şırnak'ın Güçlükonak ve Silopi'deki tabur arazilerinde; bugün kazılar yapılıp, yargısız infaz edilen insanların kemikleri gün yüzüne çıkarılabiliyorsa, bu, çok şeylerin değiştiğinin ispatıdır. Şüphesiz daha kazılacak pek çok arazi ve dehliz var. Daha aydınlatılması gereken yüzlerce sabotaj, suikast ve binlerce cinayet var. Bunlar zaman alacak ama neticede çok şey gün ışığına çıkacaktır. Bu yüzden, devam etmekte olan değişimi ısrarla görmek istemeyen, olayları ısrarla çarpıtan zihniyete tepki gösteren Başbakana, hak vermemek mümkün değil. Zira tam bu noktada, 'Ankaralılaşmış kafalar' ile onlara karşı değişim mücadelesi verenleri tefrik etmek gerekiyor. "Ergenekon diye bir örgüt yok..." diye, milletin zekâsıyla alay edenler; "Nerde bu örgüt, gidip ben de üye olayım..." türünden kara mizah yapanlar, herhalde yeraltından fışkıran insan kemiklerine de, bir anlam veremezler. Sayın Erdoğan, Kelâm-ı kadimden mülhem olarak sık tekrarlıyor ya; "Gözleri var, görmezler. Kulakları var, işitmezler..." "ANKARALILAŞMAK" bir felaketti... O felaketin neticesinde, bu memlekette on binlerce insanın hayatı kaydı. Kitleler birbirine düşman hale getirildi. Terör örgütü üzerinden, devlet işlemez hale getirildi. Ama artık o karanlık perde yırtılıyor. Biraz sabır!