Kaydet
a- | +A
Yarım asırdan beri kan ve gözyaşının eksik olmadığı Filistin topraklarında, barış ümitleri bir kere daha söndü. Filistinliler ile İsrail barış yapmak üzere gibi görünürken, birden bire rüzgar tersine döndü ve yine insanı dehşete düşüren o bildik görüntüler bütün dünyanın gözü önünde cereyan etmeye başladı. Ortadoğu barışının en önemli ve de en karmaşık düğüm noktası olan Kudüs konusu halledilmeden asla gerçek bir barışın sağlanamayacağı bilinmesine rağmen, bu çetrefil mesele hep ertelenerek zamana bırakıldı. Ama sonunda iş dönüp dolaşıp geldi yine burada düğümlendi. Daha düne kadar Arafat''a nezaket gösterip kapıdan önce onun girmesini isteyen Ehud Barak, bu defa onun karargahını bombalama emri vererek ortadan kaldırmaya yeltendi! Ariel Şaron''un kışkırtmasıyla başlayan son olaylar, taraflar arasında zaten çok zayıf olan güven duygusunu bütünüyle yok etti. Kısacası Ortadoğu''da yeniden başa dönüldü. Sancılı bölgedeki gelişmeleri, yıllardan beri Filistin meselesini yakından takip eden Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mim Kemal Öke ile görüştük. * Kapan -Yarım yüzyıldan beri güçlü İsrail''in zayıf Filistinlilere uyguladığı sindirme metodunda bir değişiklik yok. Siz son olaylarla birlikte bölgenin yüzyüze bulunduğu yeni durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Öke -Bugünkü duruma bakarsak, başlayan olaylar uzun süre devam ettiği takdirde, İsrail''in bundan geniş çapta zarar göreceğini söyleyebiliriz. Son iki onyıldır Ortadoğu''da çatışmaların olmadığı ve belli bir barış sürecine girildiği intibaı verilmeye çalışılmıştır. Ancak, görüldü ki, bir kibritin çakılması koca bir yangına dönüşüyor. Burada iğne ile kazılan bir kuyunun bir anda buldozerle doldurulması gibi bir olayla karşı karşıyayız. Bu tabii Filistin sorununu yeniden dünya gündeminin birinci sırasına yerleştirmiştir. Eğer dünya bu soruna acil, kesin ve kalıcı bir çözüm üretemezse, bundan sonra bütün uluslararası ilişkiler bu eksenin üzerinde tehlikeli bir tarzda tırmanacaktır. BM orada ama... * Kapan -Filistin toprakları işgal altında ve bu işgalin sona erdirilmesi için BM''nin aldığı kararlar var. Silahsız, korunmasız Filistin halkı kendi topraklarında sık sık katliamlara da maruz kalıyor. Mesela şimdiki olayların tamamı Filistin topraklarında cereyan ediyor. İsrail topraklarında bir şey yok. Ama bakıyoruz BM meseleyi daha ziyade seyirci gibi kenardan izlemeyi tercih ediyor. Siz BM''nin bu duyarsızlığını ya da pasifliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Öke -Aslında BM barış gücü orada var. Çünkü daha önce Filistin meselesi büyük bir mesele olarak gündeme geldiğinden, BM''nin orada barışı koruyucu gücü var. Ama bu güç barış olduğu vakit bir aktivite sergileyebiliyor. * Kapan -Ama bir müdahale gücü yok. Ben onu sormak istemiştim. Öke -Evet müdahale gücü yok. Ama öbür yandan, biraz evvel sorduğunuz barış yapıcı güçler ortaya çıktı. Yani Amerika Birleşik Devletleri''nin kesin inisiyatifi ile dünyanın çeşitli bölgelerindeki sıcak spotlara, "insancıl müdahale" adı altında bazı askeri müdahalelerde bulunuldu. Şimdi bunu İsrail''de yapmak çok zor. Neden zor? Birincisi burada BM gücü zaten var. İkincisi de dünya kamuoyunun hazırlanıp böyle bir geçidin açılması da mümkün değil. ABD''den de böyle bir kararın çıkması mümkün değildir. * Kapan -ABD''deki Yahudi lobisi böyle bir şeye izin vermez! Çünkü burada İsrail''dekinden daha çok Yahudi var. Öke -Kesinlikle. Mesela New York''a baktığınız vakit, en büyük Yahudi başkenti olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla buradan böyle bir karar çıkarmak bu açıdan mümkün değil. Ama bu olay biraz da beklenmedik şekilde gelişti. Mesela BM müdahalesi dediniz. BM''nin 242 sayılı kararına göre İsrail''in Batı Şeria ve Gazze bölgelerinden çekilmesi, Kudüs''ün uluslararası bir statüye sahip olması ve İsrail devletinin tanınması gerekiyordu. Bu çerçevede bir barış sürecine girildiği havası da hakimdi. Peki şimdi ne olacak? Bu biraz da sorunun nasıl algılanacağına bağlı bir şey. Bu evvela ciddi bir tesbit meselesidir. Bu tesbit yapılırken de sorun bazı siyasi filtrelerden geçirilecektir. Yani bazı önkoşullardan, güvensizliklerden, ideolojik ve stratejik ittifaklardan etkilenilecektir. Yani bugün Filistin''de olanlar, Bosna-Hersek''teki olayların aynısıdır gibi bir hüküm ortaya çıktığı takdirde, arkasından sizin söylediğiniz bir müdahalenin gelmesi lazım. Ama bu müdahale geldiği zaman da Bosna Hersek''teki gibi, BM güdümünde, NATO''nun denetiminde bir yapı ortaya çıkar. Ancak ne ABD, ne de onun yanındaki başka güçlerin İsrail''in hükümranlık haklarına müdahale edecek bir kararı alacaklarını sanmıyorum. Fakat olay toplu katliamlara ve sistemli etnik temizliğe dönüşürse, küresel toplum dediğimiz uluslararası kamuoyu sesini yükseltebilir. Ancak o zaman da neredeyse kurtarılacak Filistinli kalmayabilir! Tabii Filistinli bazı fanatik grupların isminin terörle özdeşleşmesi de bu konuda karar alacak odaklar üzerinde caydırıcı etki yapıyor. Çünkü İsrail hep terör iddiasını işliyor ve uluslararası terörle mücadele ettiğini söylüyor. Belirleyici güç ABD * Kapan -Peki İsrail''in bu argümanları hâlâ geçerliliğini koruyor mu? Şimdiye kadar kayıtsız şartsız İsrail''in yanında yer alan ABD bu tutumunu sürdürebilecek midir? Öke -Burada tabii belirleyici güç ABD. Ama ABD''nin dış politikasında çok ciddi bir devrim oldu. Çok kimse bunun farkında değil. Washington dendiği vakit belli bir tarihsel kalıcılık ve süreklilik üzerine gidildi. Halbuki ABD dış politikasında bir kırılma oldu. Ve bu kırılma çak tartışıldı ve eleştirildi. Kim eleştirildi? Clinton eleştirildi. Clinton''ın dış politikası, ABD''nin anglosakson, batı-protestan yaklaşımından farklı oldu. Clinton belki demokrat olması itibariyle çok etnikli ve çok boyutlu bir politikaya girdi. Benim ülkemde Musevi asıllılar kadar, Arap asıllılar da vardır. İslam dünya için bir güçtür tarzında belli çekinceler koyarak, ABD dış politikasını renklendirdi, çoğullaştırdı. Bundan Amerika''nın muhafazakar çevreleri rahatsız oldular. Ve Clinton''ı suçlamaya başladılar. Barış süreci bence kırılmıştır. Kısa zamanda ona avdet edilmesi de mümkün değildir ama, belki rafa konulması sözkonusu olacaktır. Burada da tabii ki büyük tehlike bir Cumhuriyetçinin başkan olması İsrail için avantaj olarak kabul edilecektir. Ama sizin de ifade ettiğiniz gibi, küreselleşme olgusu dolayısıyla uluslararası toplum militer dış politik davranışlara eskisi kadar hoşgörü ile yaklaşmıyor. Dolayısıyla İsrail''in bugünkü insan hakları ihlalleri, terörizmle mücadele ya da zaruret hali olarak savunulsa bile uluslararası toplumdan, sivil kitle örgütlerinden büyük tepki alacaktır. Binaenaleyh, küreselleşme sürecinde İsrail''in bu katı tutumunu ilanihaye devam ettirmesini mümkün görmüyorum. * Kapan -22 Arap devleti, üçyüz milyon nüfus ve onca zenginliğe sahip. Arap dünyası bölük pörçük olduğu için etkili değil. Peki Arap dünyasında genç kuşaklar da şimdiki yöneticiler gibi, statükocu ve pasif bir politika mı izleyecekler yoksa, yeter artık deyip daha şahsiyetli bir tavır mı koyacaklar? Öke -Şimdi Ortadoğu''daki Arap devletlerine baktığınızda, hatta Filistin''e komşu olanlara baktığınızda bunların bir kısmının batı bağımlısı, bir kısımının ise, kendi iç politik dengelerinden dolayı, "vataniyye" değil de "iklimiyye", yani kendi patriotik (vatanseverlik) nedenlerinden dolayı Filistin sorununa fazla yaklaşmak istemiyorlar. Çünkü Filistinliler, Arap toplumları içinde adeta onların Musevileri oldular. Bunu söylerken pejuratif (küçük düşürücü) anlamda kastetmiyorum. Bilakis tam aksine daha iyi eğitilmiş, daha bilinçli ve aktif bir nesil var. * Kapan -ABD bir barış anlaşmasını sağlamak için çok gayret gösterdi. İsrail''in bu kontrolden çıkmış katı tutumu ABD''yi gelecekte sıkıntıya sokar mı? Bir de uzlaşmaya yanaşmayan bir İsrail bölge için ne gibi tehlikeler getirir sizce? Öke -Şimdi ABD, biraz önce de değindimiz gibi İsrail ile ilgili politikasını gözden geçirme ihtiyacı hissedecektir. Bu da İsrail''in işine yarayacaktır. İkinci olarak meselenin temel düğümlenmesi nerede? Bu temel düğümü görmek lazımdır. Bu düğüm Kudüs''tür. Açıkçası budur. Kudüs bütün semavi dinlere inananlar açısından kutsal bir beldedir. İsrailliler inatla burayı başkent yapmak için uğraşıyor. Ve Kudüs''ün Musevileştirilmesi ile ilgili bir misyonları da var. Çünkü İsrail''in iç politik dengeleri ile ilgilidir. Zira bu devlet kurulurken radikal Yahudiler (dini tarafı ağır basan siyonistler); "Bu devletin aslında tanrı tarafından kurulması lazımdı. Ama madem ki, insan eliyle kuruldu, biz karışmayız" dediler. O zaman sosyalistler kendi bildiklerini uygulayabilecek durumda idiler. Ama İsrail''in iç bünyesindeki bazı gelişmeler sonucunda bu ülke, teokratik ve militer bir devlet haline geldi. Ve İsrail''in dış ve iç politik karar aşamalarında bu müfrit Yahudilerin (mürtecilerin) büyük ağırlığı var. Hükümet oluşturma sürecinde bunlarla işbirliği yapma mecburiyeti de mukadder. Onlar hiçbir şekilde Kudüs''ün verilmemesi gerektiğini ve Kudüs''ün başkent olması gerektiğini hükümete baskı yaparak kabul ettirmeye çalışıyorlar. Dikkat ediniz, Barak geldiği zaman enteresan bir şey söyledi. Dedi ki; "Biz İsrail''i laikleştirmek mecburiyetindeyiz." Durup dururken bunu niye söyledi. Çünkü İsrail''de dinin siyasallaşması, barış sürecinde kendisine en önemli engeli oluşturuyor. Yani diyor ki adam, Kudüs için bu tazyik benim üzerimde olmazsa ben barış sürecini sağlarım. Bunun da ülkede dini ağırlığın siyasallaştırılmasının çözülmesiyle gerçekleşmesi mümkündür. Yani İsrail''in sekülerleşmesi tamamlanmadan Ortadoğu''ya barışın gelmesi ve Kudüs meselesinin çözülmesi mümkün değildir. Nasıl bir Ortadoğu * Kapan -Peki yakın gelecekte nasıl bir Ortadoğu tasavvur ediyorsunuz? İsrail çember içinde ama kendisi de bir ateş topu. Daha doğrusu bir savaş makinesi. Öke -Burada aslında çok önemli bir mesele var. Bunun aslında sosyal bilimciler ve siyaset bilimciler tarafından incelenmesi gerekir. İsrail''de askerle din arasındaki ilişkiler çok enteresan. Tabii askeri böylesine şahinleştirebilmek ve orada gördüğünüz manzaraları o askerlere icra ettirebilmek için, onun ideolojik yapısını dinsel unsurlarla pekiştirmek lazım. Bu da bir ittifakı meydana getiriyor. Militer ve teokratik bir ittifak. Yani daha dinsel bir siyonizmi. Siyonizm ilk ortaya çıktığında çok sosyalistti. Gerçi zaman zaman bazı hahamlar siyasallaşarak devletin olası yapılaşmasında etkili olmuşlardır ama bu ittifakın da çözümlenmesi gerekir. Bu ittifak nereden çözülecek. Bu ittifak bence gene askerlerden çözülecek. Çünkü artık bu kadar sene savaşımı sürdüremezsiniz. Her gün vatandaşlarınıza siz askersiniz, ülke uğrunda öleceksiniz diyeceksiniz, bir de çevreye bakacaksınız ki, uluslararası toplumdan, demilitarizasyondan, insani hak ve değerlerin yükselişinden bahsediliyor. Bu çelişkiyi nasıl halledeceksiniz kendi içinizde? Yani İsrail''de şimdi barış diyen bir hareket vardı. Olumlu da ilerliyordu. Ama o da kesildi. Şimdi biraz şahinlerin ileri çıktığı bir dönem. * Kapan -Peki çevre ülkeleri de içine alacak topyekun bir çatışma ihtimali var mı? Öke -Ondan en çok çevre ülkeleri kaçınıyor. Zaten bu tür savaşlar artık 21. yüzyılda yok. Bundan sonra beklediğim daha çok kendi içlerindeki lokal çatışmalardır. İsrail bastırma politikasını sürdürmeye çalışacaktır. Ama bu arada da kediyi ne kadar köşeye sıkıştırırsanız o kadar sizi tırmalama ihtimali vardır. Yani Filistinlilerden de çılgınca hareketler beklenebilir. O da fasit daire gibi durumu daha da gerer. Ve İsrail''e yakın devletlere de terör hareketleri yönelebilir. Hatta kitle imha silahları bile kullanılabilir. Türkiye''nin hayal kırıklığı * Kapan -Türkiye''nin bu meselede tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Öke -Türkiye için çok ciddi bir durum sözkonusu. Çünkü Türkiye seksenlere kadarki, Araplara yakın bir dış politikadan uğradığı hayal kırıklığı sebebiyle, İsrail ile bir yakınlaşma politikası başlatma kararı almıştır. Bu kararla birlikte güvenlik meselelerinde bir dayanışma da sözkonusudur. İsrail ile bu yakınlaşmaya tepki gösteren Arap ülkelerine durumu izah ederken, deniliyordu ki bu asla Araplara yönelik bir tutum değildir. Ve bunun o sıralarda inandırıcılığı da vardı. Çünkü bir barış süreci mevcuttu. Filistinliler de İsrail ile yumuşama dönemine girmişti. Ama şimdi Türkiye bu yeni gelişmeler karşısında, gözlerini kapatıp eskisi gibi İsrail ile hiçbir şey olmamış gibi bir politika sürdüremeyecektir. * Kapan -Türkiye için bir de ABD faktörü var. Tam da bu sıralarda Ermeni tasarısından dolayı kendisine yüzümüzü ekşitmişken bir de İsrail''e sırt çevrilirse bu nasıl bir etki yapar? Öke -ABD faktörüne baktığınız vakit, tabii ki Ermeni sorunu dolayısıyla limoni olan hatta giderek daha da kabak tadı verecek bir sürece doğru yol açılmışken, bu ülkeyi daha da hiddetlendirecek bir olay Türkiye''nin İsrail ile ilişkilerini yeniden dondurmak olur. Bunu da göze almak zordur. Çünkü İsrail''e dirsek çeviren bir Türkiye Kongre''de Ermeni meselesinde yapayalnız kalır. Bir de şu mesele var; Türkiye''nin yeni milli güvenlik konseptinde, tehlikenin kuzeyden güneye indiği tesbiti var. Gerek bölücü terör, gerekse irticai tehditte açık ve yakın tehlikenin adresi olarak Ortadoğu gösterilmiştir. Dolayısıyla Türkiye''nin bu yaklaşımı birden bire tersine çevirmesi beklenemez. Çünkü İsrail ile olan yakınlaşmanın saiki güvenlik meselesidir. Ortadoğu''da yeniden başlayacak şiddet hareketleri Türkiye''ye de sıçrayabilecektir. Zira Türkiye''nin milli güvenlik politikasının bu iki temel unsura dayandığı Filistinlilere sahip çıkmak isteyen bazı güçlerce okunup İsrail ile olan yakınlaşması dolayısıyla -ve Türkiye Filistin meselesinde bir adım atmadığı takdirde- Türkiye''yi cezalandırıcı yönde bazı illegal faaliyetlerin ülkemizde de sahneye konabileceği endişesini taşıyorum.
ÖNE ÇIKANLAR