Bir "Hakan Fidan Yazısı" da benden!..

A -
A +
Her gazetede ortalama üç-dört tane Hakan Fidan konulu yazı olunca, bir tane de benden başlığı "zaruret" oldu! Öyle ya, reytingi bu kadar yüksek başarılı bir bürokrat hakkında yazmamak, basbayağı aktüalitenin gerisinde kalmak olurdu... Ama hemen şunu belirteyim, bu yazı aslında bir Hakan Fidan yazısı olmayacak. Bazı dış ve iç odakların bu ismi hedef tahtasına oturtmuş olması, esas meseleyi şahıs bazına indirgemez. Mesele çok daha derin ve şümullü!
Fakat dış basının fitilini ateşlediği tartışmaya, Türk medyası her zamanki gibi doğru olmayan bir biçimde dâhil oldu. Tıynetleri icabı Fidan'dan hoşnut olmaları mümkün olmayan taife, zaten ecnebi matbuatın yazdığını tartışmasız doğru kabul ettiğinden ve her zaman oradan tercüme ederek, kayıtsız şartsız empoze ettiğinden, onlar hesabına normal bir durumdu... Ancak, Sayın Fidan'ı müdafaa sadedinde kalem oynatanlar da, çoğu kez yabancıların kurduğu tuzağa düşerek, asıl hedefin ne olduğunu tam olarak teşhis edemiyorlar. Günlerdir yazılıp çizilen bunca makale içinde, hakikati etraflıca işaret eden yazı sayısı bir elin parmak sayısını bulmuyor.
Hedef tartışmasız biçimde, Türkiye'nin giderek daha bağımsız ve etkin hale gelen diplomasi ve istihbaratıdır. Nokta. Bu gelişmeden çok büyük rahatsızlık duyan çevreler, sahanın başaktörlerini; Erdoğan, Davutoğlu ve Fidan'ı düzenli biçimde ateş altına alarak istikamet değiştirtmeye çalışıyor. Beklentileri gerçekleşmeyince de daha fazla hırçınlaşıp, saldırı dozunu arttırıyorlar. Yüzü her daim Batı'ya dönük olanlar da, her seferinde durumdan vazife çıkarıp, ülkenin millî menfaatlerini gözeten politikaların ne kadar yanlış olduğunu haykırmaya başlıyor. Bu hal, esasen iki yüz yıldır devam eden "Aydın sefaleti -ihaneti de diyebilirsiniz-dir. 19. Asır'daki aydın ihaneti koskoca imparatorluğun tarihe gömülmesine yol açtı. Devamında görev alan güruh da, Türk Milletinin bir yüz yılı daha kaybetmesine zemin hazırladı. Ne yazık ki, onların mirasçıları da aynı maksatlar için işbaşında...
Erdoğan'ın Perez'e "one minute" çektiği toplantıda, kendisine verilen rolü oynayan Ermeni asıllı David İgnatius, Washington Post'ta, şecaat arz ederken sirkatini de söylüyor: ABD, İsrail, İran, Suudi Arabistan ve Mısır'ın; gizli-açık yeni bir ittifak arayışında olduğunu duyuruyor. Bu yeni "denge"de, Türkiye onların "müttefik" kavramında olamazdı. Hatta Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşundan Steven Cook, "Türkiye'nin sicili ortada iken", Obama'nın nasıl müttefik muamelesi yapabildiğini sorguluyor. Beri tarafta Financial Times'da, Daniel Bombey, Çin'den füze almaya kalkan, Suriye'de radikal gruplara karşı bekledikleri tutumu takınmayan ve İsrail ile eskisi gibi kayıtsız şartsız iş birliği yapmayan Türkiye'ye karşı Batı'nın bir sorgulama yaptığını ve tam bu noktada "sadakatini göstermesini beklediğini..." yazabiliyor. Bir başka ABD Think-tank'ında uzman olarak çalışan Ömer Taşpınar da; "Türkiye bir an evvel İsrail ile normalleşme konusunu sonuca ulaştırmalı", tavsiyesinde bulunuyor!
Netice: Destursuz bağa girmeye alışmış istihbarat servislerine, "Bir dakika arkadaş, bu işin bir raconu var..." diyen Hakan Fidan'ı, bağrına basmalarını mı bekliyorduk?!.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.