“Elçiye zeval olmaz” derken…

A -
A +
Diplomasinin yerleşik evrensel kuralları ve teamülleri çerçevesinde, “büyükelçi” sıfatıyla; ülkesini başka bir devlet nezdinde temsil eden görevlilerin, neyi yapıp neyi yapmayacağı bellidir. Ama!..
 
Son on üç yılda, Ankara’da görev yapan Amerikan büyükelçilerinin hemen hepsiyle türlü çeşitli problemler yaşandı. Öyle ki, Türkiye’nin bu şekilde yaşanan problemlere karşı tavır koyması üzerine, geçmişte bir ABD elçisi, basına açıklama yaparak aylardır başbakandan randevu alamadığını ilan ve itiraf etmek zorunda kaldı. Keza bazı elçilerin hâl ve davranışları sebebiyle, neredeyse “istenmeyen adam-persona non grata” raddesine gelinmek üzere iken, ya kendi hükümeti tarafından değiştirildiler veya değiştirilmeleri için, Ankara açıkça talepte bulunma ihtiyacı hissetti… Peki, neden bu sıkıntılar yaşanıyor? Amerika Birleşik Devletlerinin büyükelçilik seviyesine yükselmiş kıdemli diplomatlarının, mesleki acemilik sebebiyle böyle olumsuz durumlara düşmesi herhâlde beklenemez. Burada apaçık müşahede edilen husus şudur: Bu ülkenin ekonomik ve askerî gücünden doğan güçlü etkilerin, doğrudan veya dolaylı biçimde diplomatik alana da yansıtılarak kestirmeden birtakım sonuçların alınma hedefi var. Nasıl olsa ‘süper güç’ diye tanımlanan bir ülke. Eh, ona göre de sefirlerinin bazı atraksiyonları olabilir!
Peki, böyle bir şey olabilir mi?.. Yani normal şartlar altında, sık sık ve rahatsız edici biçimde, bir yabancı devletin elçisi, görevli bulunduğu ülkenin içişlerine aleni şekilde müdahil olacak raddede, beyanlarda veya gizli-açık temaslarda bulunabilir mi? Bu türden bir davranış biçiminin, diplomasinin nezaket kuralları ile izahı mümkün olabilir mi? Ama şimdiye kadar yaşananlara bakıldığında, aynı zamanda dost ve müttefikimiz olan ABD’nin büyükelçileri, bu noktada dünyadaki yaygın teamülün dışında, kendilerine has bir alışkanlık geliştirme gayreti içinde görülüyor… Son günlerde, Elçi John Bass’ın bir medya grubuna kayyum atanmasıyla ilgili beyanatına baktığınızda, yukarıda anlatmaya çalıştığımız durumu daha net biçimde görebilirsiniz. Vaka buna benzer sakil durumlar, sadece elçilik postunda bulunan ABD’li görevlilerden sadır olmuyor. ABD hariciye bakanlığındaki belli koltukları işgal eden hemen her isimden (Sözcü, müsteşar, bakan yardımcısı, bakan ve dahi başkan yardımcısı...) benzer söz ve tavırları duymak, görmek artık şaşırtmıyor. Washington’da her gün, Beyaz Saray veya Dışişleri sözcülerinin kimi zaman laf salatasına dönüşen açıklamalarını hep izliyoruz. Son olarak Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye’de bazı gazeteci ve siyasetçilerle yaptığı görüşmeler, akabinde söylediği birtakım sözler, günlerce tartışılmıştı…
Amerika, nevi şahsına münhasır bir tavır içinde… Ve bu tavrın başkaları tarafından yadırganmasını hiç de umursamıyor. Sebebini de yukarıda belirttik… Kendi ülkesinde hak ve özgürlüklerin çiğnenmesine katiyen aldırmadan, her yıl diğer dünya memleketleri için raporlar filan hazırlar. Devletlerarası münasebetlerde kimi zaman patlak veren skandalları bazen pişkinlikle karşılar, bazen duymazdan gelir, bazen de aba altından sopa göstererek hasıraltı eder vs. Mesela Alman Şansölyesi Angela Merkel’in gizlice dinlenmesini hatırlayınız! Ama adı üstünde Amerika bu… Yapar mı yapar. Bugünkü gazetemizde, Yıldıray Oğur’un Vikileaks belgelerinden de derlediği önemli bir araştırmayı okuyacaksınız. Yıldıray orada, çok önemli sorular yöneltiyor John Bass’a. Sadece elçiye değil şüphesiz. Diğer sorumlu mevkideki isimlere de… Nasıl oluyor da, bir yabancı ülkenin sefaret mensupları, görevli bulundukları devletin emniyet birimleri ile bu denli sıkı fıkı ve bu derece mahrem ve hatta bazen o devletin içişleri bakanının dahi haberinin olmadığı toplantılar yapabiliyor, brifingler alıyor vs. vs...
ABD’nin hem bu türden diplomasi kurallarına sığmayan davranışları hem de son dönemdeki oldukça kuşkulu dış politikası, Türkiye’yi fena hâlde rahatsız ediyor. Dostluk ve müttefiklikle bağdaşmayan bu tavırlara karşı, Türkiye giderek tepkisini yükseltiyor. Galiba bazıları hâlâ, Türkiye’nin geldiği yeri doğru okumakta zorlanıyor. Onlar istiyorlar ki, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, Türkiye her söylenene peki desin yahut sesini çıkarmasın… Ama o devirler artık tarih oldu. Dostlarımız Yeni Türkiye’ye alışsalar iyi olur...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.