Kaydet
a- | +A
17 Ağustos Kocaeli ve 12 Kasım Düzce depremleri ile sarsılan Türkiye, geçen zaman zarfında yaraları sarmaya çalışırken, bir yandan da muhtemel yeni depremlere karşı hazırlık yapmaya çalışıyor. İstanbul''da, hiçbir zaman gerçekleşmemesi temenni edilen bu tabii afete hazırlık için, 17 Ağustos''tan bu yana neler yapıldığını Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ali Müfit Gürtuna ile konuştuk. Yetki genişlemesi beklerken, her geçen gün yetkilerinin daha da kısıtlandığını ve iş yapamaz hale geldiklerini söyleyen Gürtuna, yerel yönetimlerin mutlaka bir reforma ihtiyacı olduğunu tekrarlıyor. - İstanbul''da deprem olma ihtimali ile ilgili tartışmaların da ardı arkası kesilmiyor. Siz Büyükşehir Belediyesi olarak 17 Ağustos 1999 tarihinden bu yana neler yaptınız? Gürtuna -17 Ağustos depreminin, hepimizi sadece o gecenin uykusundan değil, aynı zamanda bugüne kadar deprem felaketine karşı içinde bulunduğumuz gafletten de uyanma için bir vesile olmasını temenni ederim. Çünkü 17 Ağustos''tan sonra herkes birbirini suçlama yarışına girdi. Halbuki karşılıklı suçlama yerine, herkesin kişi ve kurum olarak kendi kendisini gözden geçirip eksiklik ve kusurlarını tesbit etmesi ve buna göre tedbir alması gerekir. Deprem saatinden bu ana kadar her safhada ne yapılması gerekiyorsa onları ele alıp gerekli düzenlemeleri yaptık. Belediyelerin afet konseptindeki yeri, sadece istendiği zaman araç gereç veren, yardım eden bir destek kurumu mahiyetindedir. Ama gördük ki, eksik çok büyük. Biz bu işi kendimize asli görev telakki ettik. Esas vazife kabul ettik ve depremin her alanında ekip, teçhizat, kurtarma ve yardım olarak ne gerekiyorsa ona göre hazırlık yaptık. Ve en önemlisi maalesef bugüne kadar yapılamayan İstanbul''un jeolojik etüdlerinin yapılması, buna bağlı olarak yerleşim haritalarının çıkarılması. Biz aslında deprem öncesinde buna başlamıştık. Enteresan bir tesadüf depremden daha bir ay önce biz bu konudaki yönetmelik değişiklik tekliflerimizi Belediye Meclisi''ne göndermiştik. Depremden sonra bunları çok daha titiz bir şekilde ele alıp tek tek hazırladık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, muhtemel bir depreme karşı aklın zorladığı tüm tedbirleri alma ve uygulanır kılma azmindedir. Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar özet olarak şöyle: - İstanbul İtfaiyesi bünyesinde, 500 kişilik bir arama kurtarma birimi oluşturulmuştur. Fatih, Kartal, Avcılar, Şişli ve Kavacık''ta 5 Acil Müdahale Merkezi ile birlikte 38 noktada Kurtarma Merkezi kurulmuş bulunmaktadır. Bu kurtarma merkezleri, kurtarma köpekleri ve araç gereçleriyle donatılmıştır. - İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak 8 noktada deprem kayıt istasyonu oluşturmuş bulunuyoruz. - İSKİ, muhtemel bir deprem sonrası, hizmetlerinin yürütülmesi, vatandaşa yapılacak yardımlar, sevk ve idare çalışmaları ve envanter çalışmaları için kendi çalışmalarını tamamlamıştır. - İGDAŞ, halihazırda kullanılan, ancak insan sirkülasyonunun yoğun olduğu yerler dışında, pek yaygınlık kazanmamış olan "Deprem Sensörü" projesininin kapsamını genişletmektedir. - Sağlık teşkilatı afet konseptine uygun olarak yeniden yapılandırılmıştır. - Belediyemiz elinde araç gereç bulunan bütün birimleri muhtemel bir afete karşı ekiplendirmiş ve ellerindeki donanımları tesbit ederek kodlandırmıştır. Diğer yandan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak, sivil inisiyatifi hareket geçirerek, muhtemel bir afet anında ilk yardım konusunda vatandaşlarımızı eğitme çalışmalarını sürdürüyoruz. "Afet Durumunda Acil Ulaşım ve Eylem Planlaması"na yönelik çalışmalar tamamlanmıştır. Bu konularda personel, araç, gereç ve ekipmanların afet anında hangi planı uygulayacağı, A''dan Z''ye belirlenmiştir. (Gürtuna''nın tedbirler çerçevesinde anlattığı daha pek çok çalışma var, ancak yer darlığı sebebiyle detayları veremiyoruz) Merkeziyetçi anlayış - Deprem mevzuatında ne gibi değişiklikler yapılmalı ki, siz belediye olarak görevinizi daha iyi şekilde ifa edebilesiniz? Gürtuna -Bir kere müthiş bir merkeziyetçi anlayış var. Bunun terkedilmesi lazım. Bu depremde de bu en iyi şekilde görüldü. Belediyeler yardım toplayamıyor, dışardan gelen bir yardımı kabul edemiyor. Gelen yardım, ayni yardım ise (eşya) Kızılay''a, nakdi ise Afet İşleri Fonu''na gidiyor. Dolayısıyla mahallinde, bir kaynak, bir fon oluşturma imkanı yok. Bu en büyük eksikliktir. Devlet mutlaka yerel, hatta sivil yöneticilere güvenmek zorundadır. Akasama olabilir diye, suiistimal olabilir diye bütün yetkilerin merkezde toplanmasının daha büyük aksamalara yol açtığını hep beraber gördük. - Yani mahalli idarelerin merkezi idarenin vesayeti altında olması kuralı, afet anında da tavizsiz uygulanıyor! Gürtuna -Burada vesayetten de öte, yerel yönetimler devre dışı bırakılmış! Yani vesayet altında da bazı şeyleri gerçekleştirebilirsiniz ama, bu hiçbir şey yapılamaz anlamında. Mesela yurtdışından birçok yardımlar geliyor; resmi kurumlar, vakıflar, sivil yardım kuruluşları vs. Diyorlar ki, biz seçilmiş olarak, gelip belediyelere yardım etmek istiyoruz bu mümkün mü? Değil diyoruz... O zaman yardım etmiyor! Halbuki bir rezerv konmamış olsa, yani hukuk dışı bir iş yapıyormuş durumuna düşmesek, inanıyorum ki, iç ve dış yardımları koordine ederek, deprem bölgesindeki bütün ihtiyaçları karşılayacak yardımı organize edebiliriz. - Her şeye rağmen, düne göre çok daha hazırlıklı olduğunuzu düşünmek mümkün mü? Halkımız böyle bir beklentinin içinde. Gürtuna -Tabii, deprem İstanbul''un kapılarını çok ciddi biçimde çalınca, herkes durumunu gözden geçirmek zorunda kaldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak, biz bağlı birimlerimizle birlikte, çok yoğun bir faaliyetin içindeyiz. Bize müracaat edip de binasını incelediğimiz kişi sayısı belki yüzbini geçti. Bu muazzam bir rakamdır. Bütün bunları, az sayıdaki kadrolarımızla yapmaya çalışıyoruz. Binalardaki tehlike - İstanbul''daki binaların yarısının kaçak olduğu hep söylenir durur. Siz büyük bir inceleme yaptınız. Binaların imar-ruhsat durumu, sağlamlık oranı konusunda neler söyleyeceksiniz? Gürtuna -İstanbul''daki binalar veya deprem bölgelerindeki binalar, kaçak olduğu için yıkılmadı. Evvela o noktayı iyi tesbit edelim. Kamuoyunda sanki şöyle bir şey var; zayıf, çürük binalar kaçak, sağlam olanlar ruhsatlı. Halbuki deprem bölgelerine baktığınız vakit, yıkılan binaların çoğu kamu binası. Yani resmen ihale edilip yaptırılmış, ama çürük yapıldığı için yıkılmış binalar. Demek ki, binaların sağlamlığı kaçak veya izinli olmasına değil, nasıl ve nerede yapılmış olduğuna bağlı. Binanın sağlamlığına tesir eden faktörleri kısaca belirtecek olursak, birincisi zemin, ikincisi binanın mimarisi, üçücüncüsü binanın yapımındaki düzgünlük ve dürüstlük, dördüncüsü binanın nasıl kullanıldığı, bina sağlam yapılmış ama, adam kullanırken kolonları kesmiş bilardo salonu yapmış, galeri yapmış, market yapmış dolayısıyla sağlam binayı çürük hale getirmiş. Beşincisi bina zamanla, korozyon dediğimiz aşınmaya maruz kalmış. Şu anda benim halkın dikkatini en çok çekmek istediğim nokta bu korozyon olayı. İstanbul rutubetli bir şehir olduğu için 30-40 sene önce yapılmış binalar, eğer biraz da imalat hatası varsa, temellerde çürüme varsa, işte orada tehlike var demektir. Onun için özellikle belirtmek istediğim husus, kamu veya özel, herkes ev ve işyerini mutlaka kontrol ettirmelidir. - 17 vilayette imar ve yapı izinleri dondurulmuş durumda. Peki ne olacak bundan sonra? 10 Temmuz''dan sonra inşaat ruhsatları ne gibi yeni şartlara bağlı olacak ve siz yeni prosedürü nasıl değerlendiriyorsunuz? Eskisi gibi kaçak yapılaşma devam edebilecek mi? Gürtuna -Biz zaten kaçak yapılaşmayı, daha seçim öncesinden itibaren durdurmuştuk. Medya önünde beyanlarım oldu. Seçimi kaybetmeme mal olsa bile kaçak yapılaşmaya kesinlikle izin vermeyeceğimi açıkça ifade ettim. Seçim sonrasında ise zaten bunda taviz vermemiz mümkün değil. İlçe Belediye Başkanlarımız da bu konuda hassasiyet içinde. Yeni prosedürdeki esas sıkıntı, bina maliyetinin yüzde sekizi gibi yüksek bir rakamın yapı denetim mekanizmalarına ödenecek olmasıdır. Bu miktarın çok azaltılması gerekiyor. Ve bu noktada belediyelerin müeyyide koyma yetkisinin olması gerekiyor. - Prosedürün işleyiş hızı ne durumda? Bürokrasi azalıyor mu, artıyor mu? Gürtuna -Maalesef Bayındırlığın genelgeleri deprem bölgelerinde işleri hep yavaşlatıyor. Bayındırlık hem buraları afet bölgesi olarak ilan etmiyor, bunun mali yükünden kaçıyor, ama aynı zamanda afet bölgesi imiş gibi yetki kısıtlaması yapıyor. Yardım yapmak şöyle dursun, üstelik bizim istihkakımızdan kesilerek başka yerlere kaydırma yapılıyor, ama bunun yanında sanki afet bölgesi imiş gibi genelge üstüne genelge geliyor. Bu durum belediyelerin önünü tıkadığı için kaçak yapılaşmaya temayül olacağından endişe ederim. Halbuki yetki kısıtlaması değil, önümüzün açılması gerekir. Bunun için yeni revizyonlara ihtiyaç vardır. Burada bir şey daha belirtmek istiyorum, büyük şehir belediyelerine de kontrol ve yıkım yetikisinin verilmesi gerekir. Bunu ilçe ve belde belediye sınırları içinde de uygulama imkanına kavuşturulması gerekir. Çünkü teknik imkan ve kadro eksikliği sebebiyle gerekli denetimin yapılamadığı beldelerde muazzam kaçak yapılaşma meydana geliyor. "Reforma ihtiyaç var" - Öteden beri mahalli idareler, hep yetki azlığından şikayet eder. Şimdilerde mahalli idareler mevzuatı ile ilgili olark TBMM''de bir çalışma gündemde. Yakın zamanda tekrar ele alınıp sonuçlandırılması bekleniyor. Yasama organından nasıl bir kanun çıkacağını tahmin ediyorsunuz? Bir reform mu, bir iyileştirme mi, yoksa başka bir şey mi olacak? Gürtuna -Tasarının son şekline bakılırsa, reformu bir yana bırakın, iyileştirmeyi bile yakalamak zor olacak. - Yani geriye gidiş mi var? Gürtuna- Birçok noktada geriye gidiş sözkonusu maalesef. Belki bazı noktalarda bir rahatlama getiriyor ama, bizim istediğimiz evsafta bir rahatlama, bir reform yok. Halbuki yerel yönetimlerin çok ciddi bir reforma ihtiyacı var. Bunun sebebini iki cümle ile ifade etmek istiyorum. Yerel yönetimler dinamizme kavuşturulamadığı için, şehirlinin dinamizmi harekete geçirilemiyor. Bu da hem genel ekonomik yapıya, hem de sosyal hayata katkısını engelliyor. Her fert, her şirket, her kurum içine kapanıyor. Halbuki yerelleşme sağlansa, yerel yönetimler kendi şehirlerinin ulaşım altyapısını, ekonomik altyapısını, kültürel altyapısını hazırlar. Dolayısıyla şehirlerin kendi problemlerini çözme ortamını sağlar. 1989 seçimlerinde eli kolu bağlı belediye afişleri seçim propagandalarında kullanılmıştı. Aradan geçen onbir yılda hiçbir şey değişmedi. Hâlâ elimiz kolumuz bağlı. Hatta onbir sene evvelini arıyoruz. Çünkü bu arada çok fazla yetki kısıtlaması oldu. Onun için merkezi idarenin bugünkü anlayışını terketmesi gerekir. Ve mahalli idarelerin kendi kararlarını oluşturma hakkını elde etmesi lazım. Kendi konularında rahat karar verebilmesi lazım. - Yerel yönetimlerin bu reform konusunda bir fikir birliği ve ortak tavrı var mı? Gürtuna -Hangi partiden olursa olsun, bu konularda belediye başkanları olarak arkadaşlarımız hemfikir. Bu noktada tavır koymayı düşünüyoruz. Bir teknik eleman ihtiyacını karşılayamıyorsunuz. Kendi müdürlerini tayin edemez hale geldi belediyeler. Mülki idarelere bağlandı. Sadece belediyeler değil, merkezi idarelerin taşra teşkilatlarına daha fazla yetki verilmelidir. - Her şey Ankara''da kararlaştırılmamalı diyorsunuz. Gürtuna -İllerde karar verilip, proje uygulamaya geçilebilmelidir. Yani İl Sağlık Müdürü hastahaneler hakkında karar verebilmelidir. Bayındırlık Müdürü, kendi konusunda kara verebilmelidir. Ama öyle bir alışkanlık var ki, alışkanlığın da ötesinde sanki mecburiyetmiş gibi, her şey Ankara''dan soruluyor. Ankara da tıkanıp iş üretemez hale geliyor.
ÖNE ÇIKANLAR