Bu dünya fani, Sultan Süleyman'a kalmadı. Kime kalır ki?! Her fani, kendisine takdir edilen ömrü tamamlayınca, bu dünyadan göçüp gider... Başbakan Erdoğan dün, genişletilmiş il başkanları toplantısında; insan ömrü ile ilgili bu hakikati bildiren, ayet-i kerimenin mealini dile getirdi. "Onların eceli geldiğinde, ne bir saat öne alınır, ne bir saat geriye bırakılır..." Buradaki saat ifadesinin, kısa bir zaman, bir "an" anlamına geldiği, tefsir kitaplarında yazılıdır. Ancak insanlar ecelin ne zaman geleceğini bilmez, bilemez. Bazı ağır ve çaresiz hastalıklara yakalanan hastalar hakkında, doktorlar tahminde bulunur. Ancak bu sadece tahmindir ve çoğu kez tutmaz. Yeri gelmişken, Prof. Dr. Ramazan Ayvallı'dan dinlediğim bir anekdotu sizlere de aktarmak istiyorum: Ispartalı hemşehrilerinden bir zatın eşi çok ağır bir beyin rahatsızlığına yakalanmış. Anakara'da tedavisiyle ilgilenen profesörler, hastaya beş altı ay evde bakılıp, hayır duasının alınması tavsiyesinde bulunmuşlar. Yani "umutsuz vak'a"! İşte o hasta, tam kırk üç yıldır yaşıyor. Hâlâ yaşıyor... Buna karşılık sağlığına çok dikkat eden, tıbbî kontrollerini hiç aksatmayan ve gerçekten de sağlıklı görünen bir kurmay albayın, tam da check-up yaptırdığı sırada ve doktorlar kendisine; "Albayım tebrik ederiz. İnanın biz bile bu kadar kendimize bakamıyoruz. Turp gibisiniz..." diyerek komplimanda bulunurken, birden bire düşüp öldüğünü, yine Ramazan Hocadan dinledim. Örnekleri çoğaltabiliriz elbette. Bir gazeteci arkadaşım, vaktiyle çok yakınında bulunduğu ünlü bir kişiye, doktorların en fazla üç yıl ömür biçtiğini söylemişti. Bunu bana 1999 yılında söylemişti. Yani on üç yıl önce... O kişi de hâlâ yaşıyor. Şüphesiz, ömrü veren Allahü teâlâ, ne zaman sona ereceğine karar veren ve bilen de yine O!.. Sayın Erdoğan, tevekkül sahibi bir Müslüman olarak, dün bunu da dile getirdi: "Ömrü veren Allah, alacak olan da yine Allah..." Rahmetli Turgut Özal da, kongre salonunda suikasta maruz kaldıktan sadece üç dakika sonra, kürsüde benzerini söylemişti. "Allah'ın bize verdiği ömrü, ondan başka alacak yoktur!.." Can pazarının yaşandığı bir atmosferde, merhum Özal'ın tevekkülü ve bu sözleri çok sarsıcı bir etki yapmıştı. Başbakan çok haklı olarak, kendisine ömür biçenleri ve bu polemikleri manşetlere taşıyıp ortalığı bulandıranları, küstahlıkla itham etti. Denilebilir ki, Başbakanın sağlığı ile ilgili haberler gazetecilik açısından her zaman önemlidir. Doğrudur ama, bu konudaki ajitasyon ve psikolojik harekata da alet olmamak gerekir. Şayet bazıları ısrarla bu konuyu deşiyorsa, orada başka niyetler aramak icap eder!.. Wikileaks belgelerini özel bir gayretle yayınlayanlar, sanki şimdi de aynı şeyi Stratfor denilen gölgeli kuruluş üzerinden yapıyor. Bütün bunları salt gazetecilik heyecanı ve gayreti olarak görmek, fazla saflık olur. İnsanlara ömür biçmek kimsenin haddine değil. Başbakanın hakkında yapılan çirkin spekülasyonlara, tepki göstermesi son derece tabiidir. Kaldı ki, hedef sadece Erdoğan değil; hem AK Partinin geleceği, hem de ülkenin siyasi istikrarıdır.