Yazımız da fena değildir hani... Ekranda ise halkın anlayabileceği biçimde, örnekler de vererek, anlatmaya çalışırım... Mesele "Ön Libero" meselesi... Genç arkadaşımız Uğur Meleke, pazartesi günkü yazısında, bu tip oyuncuların bir zamanlar savunmaya yardım amacıyla kullanıldıklarını, ancak beş altı yılda yerlerini daha çok öne doğru oynayanların aldığından söz etmiş... Hıncal Uluç da öyle diyor... Uluç'un keşfi "çapa"cı Mehmet Demirkol da... Ben de diyorum ki, ön libero, tam tersine öne doğru oyuna yön versin, iki ceza sahası arasındaki bölge daha fazla elemanla kullanılsın diye yenilik olarak sunulmuştur... Lütfen beni değil, dünyanın en önemli teknik direktörlerini izleyin, okuyun, dinleyin... Bunu yapın ki, ön liberonun, orta sahaya hücuma dönük zenginlik getirilsin diye keşfedildiğini öğrenin... Gökhan, Zico'ya sorsun! Fenerbahçe'nin genç oyuncusu Gökhan, geçenlerde, Zico'ya stajyer diyenlere sinir olduğunu söyledi. Peki, bu genç oyuncu, Zico'nun kendini tarif ederken, "Ben henüz staj devresindeyim... Beni Maurinho, Fergüson, Wenger, Capollo ile kıyaslamayın" dediğini biliyor mu? Hem de NTV ekranlarından kendi sesi ve kendi görüntüsünden... Futbolcunun az ve öz konuşuna makbuldür... Gökhan bunu mutlaka ama mutlaka öğrenmelidir. Hele ki, bir Fenerbahçe oyuncusu ise... Nerdeee o bisikletli günler! Bilal Akgül isimli bir genç bisikletçimizin, tam 32 yıl aradan sonra olimpiyatlarda yarışma hakkını elde ettiğini yazdı gazeteler... Brisaspor'un bu sporcusu, acaba yıllar önce Türkiye Bisiklet Turu koşulduğunda gazetelerin spor sayfalarında manşet olduğunu bilir mi? Şahsen bendeniz, genç bir muhabirken turu izleyen Sevgili Ergun Hiçyılmaz'ın yorumlarını, Cemal veya Altan'ın etap yazılarını almak için telefon başından ayrılmayan kişi idim... Büyük keyif alırdım... Hep de söylemişimdir; Şu işten emekli olmadan bir tur da ben takip etmeliyim... Kısmet olmadı. Bilal kardeşim; Başarını kutluyorum, Yolun açık olsun! Bu ülkede yıllar önce çok spor branşı vardı, spor sayfalarına manşet olan... Ama o zamanlar da hakiki gazetecilik vardı... Rıdvan'a torpil, ya Hakan Şükür'ün hakkı! Popülist davranmak, bence spora hiç yakışmaz... Ama gelin görün ki, ülkede bu işin çivisi gerçekten çıkmış durumda... Bahçelievler Belediyesi, bir spor salonuna Sevgili Rıdvan Dilmen'in ismini verdi. Neden? Rıdvan'ı sevebilirsiniz, yorumlarının esiri olabilirsiniz... Ama bir spor salonuna fanatizmden, aşktan esinlenilip isim verilir mi? Peki, uluslararası alanda 81 gol atmış, Dünya Kupaları'nın en erken golünün sahibi, bizim ligin tüm zamanlardaki gol rekortmeni, yüz bilmem kaç kere milli olmuş ve o takımda en fazla kaptanlık yapmış Hakan Şükür'ün adını nereye vereceksiniz? Ayıp! Fanatik felsefenizi bu ülkenin gençlerinin aklını karıştıracak biçimde kullanmayınız. Hele hele bir ilçenin belediyesi olarak... Anelka'nın turu devam ediyor! Anelka'nın Chelsea'ye transferi bizde de yankı buldu. Çok doğal... Ama bu satırların yazarı, Anelka'nın Fenerbahçe'ye gelişinde de, Bolton'a gidişinde de, gittiği yerde en fazla bir veya bir buçuk sezon duracağını iddia etmişti. Bekleyin, Anelka, Chelsea'den de gidecektir... Yaşına göre daha önünde iki "Çarpma" için zaman vardır. Çünkü menajerliğini yapan kardeşi Claude Anelka ve onların transferlerindeki imza sahibi FIFA menajeri Jacky Mougnal bu büyük oyuncunun sırtından para kazanmaya devam edeceklerdir... Yazık! Bizde de Anelka ile hâlâ masallar anlatılmaya devam ediliyor... Konya'da oturan zar! Beşiktaş, Konya'da tam anlamıyla düşeş attı. Ali Tandoğan'ın oyundan çıkışı büyük falso... Nobre'nin oyuna girişi çok geç... Delgado'nun çıkışı anlaşılmaz... Ama futbol bu işte... Bazen eğrisi doğrusuna geliveriyor... Anchorman! Bu ne demek mi? Galiba şu demek; Ekranlarda ana haberi sunanlara verilen isim... Neden 'galiba' dedim... Şundan; Bizim sporda da spor programı sunmaya kalkışan bir spor yazarı kendini böyle ilan etti. Tabii bu iş onun yapacağı iş olmadığı için de, iki haftalık "Anchorman" yeniden "Yorumcu man" oluverdi. Ancak ne var ki, unvanının değiştiği ilk programa, kendi ifadesiyle, "İngiliz virüsüne ülkemizde ilk yakalanan kişi" olduğu için katılamadı... Kim mi? Bak; atv'deki 'Santra'... Sivasspor nerede oynadı? Geçtiğimiz haftalarda Fenerbahçe, Kayseri'deki kupa maçında eksi 12'de oynayınca kazanamamıştı (!) Selçuk Yula da öyle bir sahayı ve Allah'ın işi ısıyı, tuttu Haluk Ulusoy'un istifa nedeni olması biçiminde yorumladı... Bak; Fotomaç, maçın ertesi günü... Peki, Sivasspor kaç derecede ve hangi sahada oynadı? Sizce Sivasspor'un oynadığı ısı ve saha zemini, Kayseri'dekini kaç sıfır yener? Sizce Sivasspor'un yeni Tunuslusu Saidi, özellikle Beşiktaş'ın talip olduklarından daha iyi ve daha ucuz değil mi? F.Bahçe çift santrfor oynayınca! Yorumcuların çoğu, Fenerbahçe, özellikle iç saha maçlarında mutlaka iki uç adamı ile oynaması gerektiğini yazıp, çiziyorlar... Böyle bir oyun düzeninde de tek ön libero yeter diyorlar... Peki, Belediyespor maçında, bu hale dönüldükten sonra ne mi oldu? Hiiiiç; Belediye'nin iki golü geldi... Ecevit Kılıç, Ulusoy ve mafya ilişkileri! Ecevit Kılıç diye bir meslektaş, Sabah'ın pazar ekinde Haluk Ulusoy'la ilgili yazdığı, sözüm ona araştırmaya, şöyle başlık atmış: "Demokrasi yerine Mafya'ya sığınan adam..." Acaba bu meslektaş yazdığı yazıyı hiç okumaz mı? Yoksa birileri mi, o yazının tüyolarını ona verdi de, öyle mi yazdı, yoksa kendi çabasının eseri mi? Ben de Ecevit kardeşime diyorum ki; Şayet Haluk Ulusoy futbolun başında olmasaydı, şimdi futbolun beş kuruşu yoktu... Hodri meydan! Servet nire, Fahri nire! Bu ne demek mi? Efendim; mesele Rizespor-Galatasaray maçıyla ilgili... Galatasaray'ın rakip kaleye kullandığı bütün ölü toplarda, Servet'i alan oyuncu Fahri oldu... Sonuç mu? Bir net gol, bir de gol asisti... Servet'in boyu ve sıçrama özelliği ile Fahri'nin boyunu ve sıçrama özelliğini bir ölçün bakalım... Vallahi maç beşlik olduysa, bu kafaya az bile... İki pozisyon hakkında! Rüştü'nün Konya'da yediği gol yenir miymiş? Bal gibi yenir... Yerden sert ve direğin dibine, üstelik de kalabalıktan çıkmışsa, yenir efendim... Yok, Bouzid'in, Altan'ın frikikten attığı gol öncesi yaptığı faul gereksizmiş... Peki, Rizeli oyuncu topu sola kestikten sonra, vurup gol yapsaydı, ne diyecektiniz, ne yazacaktınız? Amaaaan kıvırmak artık o kadar kolay ki... Carlos'la gelen zenginlik! Roberto Carlos, yılda beş milyon euro alıyor... Bana ne! Ama, Fenerbahçe geçen sezon 18 maçta 16, bu sezon aynı maç sayısında 19 gol yemişse, bunların hemen hemen yüzde 80'ininde de bu oyuncunun kâh pozisyon, kâh ferdi hatası varsa... Bak; en son Belediye'nin ikinci golü... Bakalım bu büyük para sezon sonunda yenilen gollere bölününce ne olacak. Ayyy karıştırdım galiba... Böyle oranlar atılan gollerle yapılırdı değil mi? Antu.com çok ömür vallahi! Fenerbahçe taraftarlarının ünlü sitesinde, geçtiğimiz günlerde Zico'nun, dünyanın en iyi orta dörtlüsünü Socrates, Falcao, Maradona ve Platini'den kurmuş olmasına, "Alex'i nasıl unutur" diye sitem edildi. Öyle ya, Zico'nun sıraladıkları dünya futbolunda ne yapmışlardı ki... Oysa Alex neler neler yapmıştı... Vah vah vah! Basketbol tam gaz! Bu satırların yazarı, aylar önce bu sezon basketbolun, futbolun heyecanını sollayacağını yazmıştı. İşte bu haftaki Avrupa Kupası ve lig maçları... Aman aman! Fenerbahçe'nin Avrupalı rakibini yendikten sonra Oyak Renault'ya son saniye üçlüğü ile kaybedişi, ULEB'in tek yenilmezi Beşiktaş'ın, Juventut Badalona'yı yenmiş Türk Telekom'dan fark yiyişi, Galatasaray'ın Avrupa'da faul atışlarını beceremeyip kaybettikten sonra Banvit'le giriştiği müthiş maçı kazanışı, söyler misiniz futbolun neresinde var? Bu sporun, bu sezonki yatırımcılarını yürekten kutluyorum...