Hiçbir zaman art niyetli yazmayız, söylemeyiz. Gördüğümüzü yorumlar, ya da aktarırız sadece... F.Bahçe takımının son iki lig maçında milli marşımız çalınırken dizilişi garibime gitti. Hadi dedim ilk maçta öyle denk geldi. Ama baktım Sivas'ta da aynı bölünmüşlük fotoğraf veriyordu. Hakemden sağa doğru Ümit, Rüştü, Tuncay, Kerim... Sonra yedi yabancı... Ne olmuş demeyin... Sinek ufaktır mide bulandırır derler ya... Biz uyaralım dedik. Karma dizilişi yaparlar yapmazlar onu bilemem ama, bu diziliş sahada futbola yansıyor gibi geldi. Helal olsun kızlar! Laf öyle çıkar salonda; "kızlar" diye, onun için sakın yanlış anlaşılmasın. Esasa gelirsek, Bayan Basketbol Milli Takımımız, müthiş bir performans göstererek Avrupa Şampiyonası'nı biletini kaptı. Ukrayna, Slovenya ve İsrail'i ipe dizerek grup birinciliğine oturdu. Yendikleri takımlara bakın... Hepsi basketbolda üst düzey yarışan ülkelerin takımları... Ben bu takımı, yazın bir turnuvada Letonya karşısında bir İtalya kanalından, uydudan izlemiştim. Başta Yasemin olmak üzere, maçı nasıl 16 sayı farktan çevirdiklerini görmüştüm. Azimlerine, hırslarına, oyun disiplinlerine hayran kalmıştım. Ve o gün, bu takımın başaracağına inanmıştım. Helal olsun size! Emre Aköz de tuzağa düştü! İnanılır gibi değil... Başta spor basını olmaz üzere, bazı köşe yazarları 2002 Dünya Kupası'ndaki Japonya ile 2006'daki Japonya'yı karıştırıyorlar. Geçenlerde de Sabah'taki Emre Aköz, "Zico, Japonya'ya pres yaptırıyordu" falan gibisinden bir cümle çekmiş. Yahu beyler; pres yapan, koşan, pozisyon üreten Japonya, 2002'de Fransız hocayla ikinci tura çıkmış ve Milli Takımımız tarafından güç bela elenmişti. Ama Zico'nun Japonya'sı, Avustralya'dan 1-0 galipken 3, Brezilya karşısında yine 1-0 galipken 4 yiyen takımdır. Hırvatlarla da 0-0 kaldı... Yani iki Japonya arasında dağlar kadar fark vardır. Fransız'ın takımı ile Zico'nunki birbirine hiç benzemiyordu. Hani daha fazla tuzağa düşmeyin diye... Kanal D, bir harika! Kanal D ne zaman maç yayınlasa, iddia ederim, milletin sinir kat sayısını katlıyordur. Daha hiç santra vuruşu göremedim. Bu defa da, büyük bir hünerle F.Bahçe'nin Randers maçını 5 dakika geç devreye soktular. Ya spor haberlerine ne demeli... Emre Tilev geçen Çarşamba akşamı, kiminle yarışıyordu, ya da arkasından kim kovalıyordu bilemem ama, bana tek bir haber duyuramadan eyvallah çekti. Ah para, gözün kör olsun! Biz izleyiciler kör olmuşuz kimin umurunda... Hıncal Uluç da aynı konuya değindi. Demek ki, Kanal D'nin sporda ciddi bir tedaviye ihtiyacı var. Beşiktaş'ı yakacaklar! Gerçekten ben bu bizim spor basınını anlamakta güçlük çekiyorum. Başta büyük futbol otoritesi Kazım Kanat olmak üzere, artık antika sınıfına girmiş, "Türkiye'den hangi takım çağırırsa gelirim" diyen Daum'u, işi tamamen ticarete dökmüş Denizli'yi Beşiktaş'a teknik direktör olarak yakıştırabiliyorlar.Yahu arkadaşlar eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı. Eh, Beşiktaş'ın kalemleri bu kafada olurlarsa, futbolcuları ve Tigana ne yapsın? Dikkat yanacaksınız! Beşiktaş ve G.Saray taraftarı, büyük bir kadirşinaslıkla (!), kulüplerini yeni bir 250 milyar cezaya çarptırdılar. Bir daha aynı icraatta bulunurlarsa, rakam 500'e çıkacak... Hadi diyelim ki, Florya'da ve Fulya'da petrol çıktı ama, 500'den sonra paketten neyin çıkacağını biliyor musunuz? "Salaklar!" F.Bahçeli Tümer, bir basın toplantısından çıkılırken, orada bulanan spor muhabirlerine, "Salaklar, üç aydır aynı soruyu soruyorlar" diye laf atmış. TSYD ne yapacak bilmiyorum ama, Tümer'in çok yakında o muhabirlere çok ihtiyacı olacağına bahse girerim. Hamza'ya şapka! Hamza Yerlikaya, yani asrın güreşçisi olarak anılan güreşçimiz, bütün zamanların en iyi üçüncü güreşçisi seçilmiş. Hamza, 22 altın, 4 gümüş ve 2 bronzla, tabii ki uluslararası resmi organizasyonlarda, bu büyük unvanı kazanmış. Vallahi o kadar zamanda bu kadar madalyayı nasıl kazandı, şaştım... Rus Karalin birinci, Kübalı Milan da ikinci olmuş. Hamza, bizim mahallenin çocuğudur. Modalı yani... Geçenlerde Moda İlkokulu Mezunları Derneğini kurarken, eski güreşçi okul müdürü Hüseyin kardeşim, "Hamza da bizden " demez mi? Derhal sormadan, Hamza'yı da kurucular arasında aldık. Ne mutlu bize! Hamza gibi gerçekten "asrın güreşçisi" bir sporcumuz var. Bu pankartı kime yazdınız? F.Bahçe'nin son Saraçoğlu maçında bir pankart dikkatimi çekti. Aynen şöyle diyordu: "Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor. Bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor." Bu dizilerin yanında da Çanakkale'deki şehitler anıtının bir figürü vardı. Pankart kime ve neden açıldı, anlayamadım. Haaa az kalsın unutuyordum... Aynı kitle mi, yoksa başkaları mı bilemem ama, F.Bahçe taraftarı Sivas'daki uzun süreden beri ilk defa sırtını sahaya dönerek maçı izledi. Neler oluyor? Yoksa, narkoz etkisi geçiyor mu? Bravo Alex! F.Bahçeli Alex, yanılmıyorsam bir Brezilya gazetesi veya ajansına, "UEFA Kupası bu futbolla hayal" demiş. Yönetim de, bu demecinden dolayı Alex'e sitemde bulunmuş. Hiç inanmıyorum ya... Neyse... Doğrudur, Alex'in futbolu ile F.Bahçe Avrupa'daki hedeflerine -tabii varsa-, ulaşamaz! İğne ve çuvaldız! Zaman zaman, hatta bazen sık sık, meslektaşlar, hatta dikkat şampiyonu okurlar, "Senin gazetende de, televizyonunda da yanlışlar oluyor, onları da yaz " diye sitem ederler. Ben de yakaladıklarımı yazarım. Allah'tan diğer gazetelerle yarışamayacak kadar az hatamız olur. Ancak geçen Cuma akşamı TGRT'de spor haberlerini okuyan arkadaşımız, G.Birliği'nin Vestel'e karşı maçı on kişi tamamladığını söyledi. Ama Ankara takımı maçı dokuz kişi tamamlamıştı. Dikkat! Cavcav önce takımına baksın! G.Birliği-Vestel maçını dikkatle izledim. 28 yaşında olduğunu öğrendiğim Abdullah Yılmaz diye bir hakem çıktı, takır takır maç yönetti. Gençler'den iki oyuncuyu ihraç etti. Maçtan sonra İlhan Cavcav başkan, hakeme veryansın etti. Vestel'in hocası Ersun Yanal da, "Arızayı önce kendi içimizde aramalıyız" diyerek doğru söz etti. Eh, doğru söze ne nedir ki! Takıma bakın! Coupet- Reveillere, Chris, Müller, Abidal- Juninho, Toulalane, Thiago- Govou, Fred, Malouda... Bu takım, 4-5-1 veya pozisyona göre 4-3-3'ü şu anda dünyada en iyi, en etkili uygulayan ekip... Bu takımın sadece iki oyuncusu, buraya gelmeden önce ülkelerinin milli takımlarında oynadılar. Diğerleri bu takımdaki performanslarıyla milli oldular. İşte hoca farkı... Bu takımın kulübü, öyle çok da zengin değildir. Parasıyla, puluyla, stadıyla, palmiye ağaçlı tesisleriyle hiç mi hiç övünmez. Kendi ligini beşinci defa üst üste kazanmıştır ama, hâlâ Şampiyonlar Ligi'nde en azından final oynayamamış olmanın acısını çekmektedir. Bu takımın hocalığını dört sezon yapıp bırakanın yerine Liverpool'u yıllar süren uykusundan uyandıran ve 3-5-2'yi keşfeden hoca gelmiştir. Bilin bakalım bu takım hangi takımdır? Türkiye'de hoca ve futbolcu transferlerinde karavana atan, bol vaatlerle palavra atanlara ithaf olunur! > Gerets'in hocası kim? Allah'ın işi; G.Saray'ın bir futbolcusu -ki bu Tomas-, kulübeye kadar gelip, kenardaki hocasına acilen bir değişiklik yapması gerektiğini fısıldıyor. Hatta belki de haykırıyor... Gerets de, "Tamam" diyerek o değişikliği yapıyor ve takım orta alan dolgusu ile az da olsa nefes alıyor. Eeee Hakan Şükür gibi her takımın korkulu rüyası uluslararası bir futbolcuyu, uluslararası bir maçta oynatmayan hocanın hakkından da işte böyle uluslararası bir oyuncu gelir. Adnan Polat, "Gerets'i yedirmem" diyor ama, yiyen yiyor işte... > Tigana neyi yapmadı? Hayret ki hayret! Ben Tigana'nın Beşiktaş'a, ülkesinden veya ülkesinin sömürgelerinden 4 tane canavar gibi siyahi getirip, bir devrim yapmasını bekliyordum. Yani Kleberson'un yanına, hadi Nobre'ye de eyvallah, dört adet Malouda, Govou, Abidal, Diarra falan gibi elemanlar. Ya da kısa sürede onların seviyesine çıkacaklar... Ama ne yapıldı? Benim paramla 1 milyon eurodan fazla etmeyen Delgado, sınıfı henüz belli olmayan Bobo, kaleci Runje falan alındı. Hayal kırıklığı ne kötü şey!