Futbola gönül vermiş ve de hangi takımın taraftarı, sempatizanı olursa olsun, ligin şampiyonunu kutlamalıdır. Bu, spor, dostluk ve kardeşlik diyen, ya da o pankartı zaman zaman sahaya ellerinde çıkaran, çıkarttıran herkesin görevidir. Bunu yapabilirsek, tribünlerdeki, stat çevresindeki, hatta toplum içindeki bütün şiddet hareketlenmelerini önleriz. Umut ederim ki, bu mesajıma ilk yaklaşımlar da, Fenerbahçe'nin ezeli rakipleri ve ebedi dostlarından gelir. Gelsin ki, yarın onlar da Fenerbahçe'den aynı jesti bekleyebilsinler. Her şeyin bir ilk vardır... Ve tarihte de, bu ilkleri ortaya koyanlar hep saygıyla anılmışlardır... Ama, "Kupayı Haluk Ulusoy'un elinden almaktansa, şampiyonluğu iade edelim" diyenlere de kulaklar tıkanmalıdır. Onlar zaten zaman içinde sporsever toplumun içinden dışarı düşeceklerdir. Şimdi Avrupa Kupaları'na katılmayı garanti eden "Üç Büyükler"e, ayırım yapmadan, başarılar dileyelim... Çünkü asıl önemli ve büyük işimiz o platformdadır. >> Kayserispor da modaya uydu! Yazık! Kayserispor'dan futbolumuzda bir devrim bekliyordum. Öyle ya, stadını da yapıyordu. Üstelik takımı da, bir iki takviye ile bunun üstesinden gelebilirdi. Ama ne yazık ki, kılavuz, kılavuz çıkmayınca, Kayserispor da yoldan çıktı. Baksanıza, başkanı, Gaziantepspor maçına Çetin Sarıgül atanınca, ligden çekilmeyi falan telaffuz etti. Sayın Başkan, siz siz olun, bir an önce kılavuzu değiştirin! >> Toraman haksız mı? Beşiktaş'ın ikinci kaptanı İbrahim Toraman'a, Fenerbahçeli Serkan'a dirsek attığı için iki maç ceza verildi. Tahkim de onayladı. Hak yerini bulmuştur. Toraman da, bundan sonra şöyle konuştu: "Ben, rakibine, hem de oyun dışı, tekme yumruk saldırıp yere yıkan Aurelio'yla eş değer bir suç mu işledim?" Eğri oturup, doğru konuşalım, Toraman o eylemi top oyunda iken, dengesiz güç kullanarak yapmıştı. Ama o da iki maç, Aurelio da iki maç aldı... Sonra Haluk Ulusoy'un "amcalığından" söz eder dururuz. >> Lucescu'nun amcası! Amca demişken, Haluk Ulusoy'la Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demiören'in eşinin amca-yeğen yakınlığı, ligin içindeki bir çok maç sonucuna yapıştırıldı. Bunu yapanlar, anlaşılıyor ki, hayatlarında amca görmemişler. Lucescu'nun çalıştırdığı Schakhtar Donetks'in başındaki kılıca bakın siz... En ciddi rakip Dinamo Kiev'in başkanı ile federasyon başkanı kardeş... Hem de öz be öz... Ama Lucescu takımını üst üste iki defa lig şampiyonu yaptı. Hem de, çok maça o federasyon başkanı tarafından "Bol cepli" yabancı hakem getirilmesine rağmen... Yani, iş hocada ve takımda biter, amcacılar... Bu biraz da size, Erciyesspor'un Sayın Başkanı... >> Hasan Bozkurter ne diyor yahu! Beşiktaş'ın Basketbol Şube Sorumlusu Hasan Bozkurter, Fenerbahçe'yle Beşiktaş bayan basketbol takımları arasındaki muhteşem final maçlarında durum 3-3'e gelmeden önce şunları söylüyordu: "Çok küfür oldu. Son maçta da bu devam ederse, salondan çekiliriz!" Yapmayın yahu! Bu muhteşem mücadeleye gölge düşürmeyin... Ne çabuk da kötü şeyleri kapıp, satıyorsunuz. Beşiktaş takımını sahadan, salondan çekmek, spora dinamit atmak değil midir? Bırakın bu işleri! Brezilya'dan maskara getirip, kulübünün sahasını gasp eden, maskarayı idmana çıkarmak için de, takım elbiseli teknik adam sahaya çıkaranların arkasından gitmeyin yahu! Ben bu satırları yazarken, henüz maç başlamamıştı. Ama ben iki tarafı da, bana göre bu sezonun tüm spor branşlarındaki en güzel mücadeleyi ortaya koyduklarını için candan kutluyorum... Şampiyona da, kaybedene de helal olsun! >> Tigana boş mu konuştu? Beşiktaş Teknik Direktörü Tigana, ayrılma mesajının içine şöyle bir de gerekçe koydu: "Bana sormadan, devre arasında operasyon yaptılar." Doğrudur... Elli kafadan sesin çıktığı ve bunların yankı bulduğu yerde, her şey olur... Zaten baksanıza, Beşiktaş son on yılda, dünyanın en kariyerli hocalarını getiren bir numaralı kulüp... Ama hangisinden memnun kalındı ki? Hangisi ile istikrar yakalandı ki? Del Bosque, 13 maç üst üste kazanmıştı ama kupada Konya'ya elenince ortalık toz duman oldu ve gitti. Lucescu, içten ve dıştan yapılan darbelerle, 51 maçta sadece bir kere yenilmiş takımı toz duman olurken ancak, "Dikkat edin, Türkiye'yi Çavuşesku'nun Romanya'sına çeviriyorlar" diyebildi. Ne dersiniz, bu Beşiktaş takımı bu sezon başarılı mı oldu, yoksa başarısız mı? Hesap lütfen! >> Juninho bir hayal mi? Brezilya futbolunun, Fransa'nın Lyon takımında çok büyük işler yapmış olan yıldızı Juninho'nun, Galatasaray'a geleceği haberleri ortalığı bir anda renklendirdi. Ancak sonra, gizli kalması gereken bu haberin dışarı sızdırılması sonucu, bu büyük transferin, yatmasa da, buzdolabına girdiği yazıldı. Sıkı da bir sponsor bulunmuş olmasına rağmen, şimdi canlar çok sıkkın... Adnan Polat'ın bizzat yürüttüğü söylenen bu transferin duyulması üzerine de Polat, isyan bayrağın açmış. Nasıl ki barut gibi olan Divan'ı teslim aldı, iş yine Başkan Canaydın'a düşüyor... Peki, Juninho olur mu? Sanmam... Adnan Sezgin yine İnamoto ile Carusca bulur bence... >> Mert Aydın'dan müthiş yazı! Vatan'ın, spor programlarını yorumlayan genç spor yazarı Mert Aydın, biraz geç kaldım ama, önceki hafta (8 Mayıs Salı) müthiş bir yazı yazmıştı. Yazının üst başlığında şöyle diyordu: "Pop Star statüsüne ulaşan bazı spor yazarları, vekaleten avukatlık da yapıyor." Yazının büyük başlığı ise şöyleydi: "Hukuk diplomalı yorumcular." Bence bu başlıklar ve yazı, gazete, televizyon, radyo, medyada ne kadar ünite varsa hepsinin duvarlarına Atatürk'ün vecizeleri gibi asılmalıdır. Tabii yüreği olanlar tarafından... >> Dokuz değil sadece iki! Fenerbahçe'nin ikinci başkanlarından Sayın Ali Koç ne demişti: "Son dört haftaya dokuz puan önde giremezsek, bizi şampiyon yapmazlar." Yani futbolcularının Beşiktaş, Trabzonspor ve Galatasaray'ı yenebileceğine asla inanmamıştı ikinci başkan... Onları, dış güçler devreye girdiğinde kalitesi yetersiz kalabilecek oyuncular olarak yorumlamıştı sanki... Onlar ise buna en güzel cevabı verdiler. Hem de o ateş hattına girdiklerinde sadece iki puan önde bulunmalarına rağmen... Hem de şerefleriyle, hiç hırsızlık yapmadan... >> Ağzı olan konuşuyor! Bu "Ağzı olan konuşuyor" sözcüğü ne zaman ve nerede söylenmişti, şimdi pek hatırlayamadım ama sanki Fenerbahçe'nin asbaşkanlarından Sayın Şekip Mosturoğlu için söylenmiş gibi... Ne demişti Mosturoğlu, Beşiktaş'la oynanan kupa rövanş maçından sonra, "Ligden çekilmeyi bile düşünüyoruz." İki gün sonra da, çekilme eylemini bu sezon için değil, gelecek sezon için düşündüklerini ve tüzük gereği bunu mali genel kurulda üyelere soracaklarını açıklamıştı. Ben de mali genel kurulun gündemine baktım, öyle bir madde yok... Acaba, 2009 kongresinin gündemine mi konacak, yoksa şampiyonluk gelince vazgeçildi mi? Şekip Bey'den bir açıklama daha beklemek sanırım hakkımızdır. Öyle ya, bunun Spor-Toto'su var, İddia'sı var, Digitürk'ü var, kombine, taraftar kartı alacak olanı var...Var oğlu var... >> Şahane play-off! Basketbolun en zevkli, en çekişmeli, en renkli mücadelesi başladı. Ben bu satırları yazarken de, erkeklerde yarı finalin daha başındaydık. Bayanlarda ise şampiyon belli oluyordu. Diyorum ki, şu basketbol play-off maçlarını izlerken, acaba futbola bir süre ara versek de, sporun, çekişmenin, centilmenliğin keyfine basketbolla varabilsek... >> Naylon imzalar! Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu'na, attıkları imzalara rağmen genel kurulu çağırmadığı için dava açanların bir kısmı davaları geri çekmişler. Söylentiye göre, bu zat-ı muhteremler, kendilerine, genel kurulda seçim maddesinin oylanacağı garantisi verildiğinden bu eylemi gerçekleştirmişler. Şimdi benim önemli merakım şu: Acaba, olağanüstü genel kurulu toplayabilmek için gereken imza sayısı var mı? Yoksa, bunu Federasyon bir liste halinde açıklamalıdır ki, yaygaracılar, naylon işler peşinde koşanlar futbol dünyamızın içinden çıkıp gitsinler. Yok, imzalar yeterli ise bu beyler davaları neden geri çekiyorlar? Ulusoy ve ekibi, yasanın emrettiği bir işi yerine getirmediklerinden, nasıl oluyor da orada duruyorlar? Birileri çıkıp, erkekçe, mertçe gerçekleri, hem de kanıtlarıyla açıklamalıdır. Perde arkasında onun bunun ayağına dolanmış yaşayanlardan bıktık artık! >> >> Ne marifet ama! Şu sabahları, benim de zaman zaman bir şeyler yazabilmek adına zorunlu olarak göz gezdirdiğim "Kadın programları" var ya... RTÜK Başkanı sevgili dostum Zahit Akman da geçenlerde bunlarla ilgili bir basın toplantısı yapmış... Ben bu programların, tıpkı magazin programları gibi ülke adına ciddi şekilde zararlı bulmaya başladım. Bir kanalda program yapan bir bayanın, zamanında birlikte evden kaçtığı arkadaşı konuk edildi. Bu olur mu yahu? Sonra bir de, "Aman biz yaptık siz yapmayın" diye üstünü kapama... Mesaj yerine çok gitti. Sizin tantananızı, şatafatınızı gören genç kızlarımızdan acaba şimdi kaç tanesi kaçmaya hazırlanıyor? Yazıklar olsun! Konuşacak başka şey bulamaz mısınız siz?