Geçtiğimiz haftalarda gazetelerde bir haber vardı; Göztepe'ye konan transfer yasağı, sahaya PAF takımıyla çıkılmasına neden oluyor. Önce inanmadım. Öyle ya, bu ülkede trilyonlarla borcu olan, bankalara kredi borçları yüz milyon dolarlara dayanmış, sigorta ve vergi borçları yüzünden Ankara'da Maliye'nin kapısında dilenen ne büyük kulüpler vardı ama, onlara böyle bir yasak koymak için kimsenin yüreği yetmediği gibi yasalar da işlemiyordu. Ama Göztepe bir anonim şirket olduğundan yakasına yapışılmıştı bir kere... Böyle dediler... Ve vallahi de, billahi de haber doğruydu. Yuh be! Sonra demokrasi, insan hakları, yasalar falan diye nutuk atılır bu ülkede... Hele hele hukukun üstünlüğü yok mu, herkese lazımmış... Hadi yahu siz de... Ben almamayım... Konfetiye ağlayanlara duyurulur! Hatırlarsınız; geçen sezonun Denizli'deki son maçında sahaya atılan konfetiler yüzünden hakem Selçuk Dereli maçı üç defa durdurmuş ve 16 dakika da ek süre oynatmıştı. Bu yüzden de, şampiyonluğu kaçıran F. Bahçe'nin başkanı, yöneticisi, basındaki amigoları, hakem eskileri, taraftarları, "Hiç böyle şey olur mu, maçı tatil etmeliydi" yaygarasını basmışlardı. Bendeniz de, belki de yine tek başına, böyle bir sebepten maçın tatil edilemeyeceğini, hakem eskilerine karşı bile savunmuştum. Şimdi karşımdaki herkese soruyorum; önceki hafta, Almanya'da Hamburg ile Werder Bremen arasındaki maçta, kaleciye önce kırık şişe atıldı. Oyun bir süre durdu, sonra tekrar başladı. Bu defa sahaya, kalecinin olduğu bölgeye resmen çakmak yağdı. Maç yine bir süre durdu ve sonra tekrar başladı. Ve tamamlandı. Ne Alman Federasyonundan, ne de sahadaki taraflardan bir yaygara çıktı. Üstelik sahaya atılanlar tehlikeli maddeydi. Yani uçuşan kağıt parçası değildi. Biraz bilginizi yenileseniz veya arttırsanız iyi olur, sevgili çağdaş, kravatlı, mercedesli amigolar! Yaaaa Sergen bu işte! Bu ülkedeki, başta Dört Büyükler olmak üzere, kulüpleri ve onların yöneticilerini anlayabildiysem zenci olayım... Sergen diye biri, yaklaşık 7-8 yıldır o kulüpten o kulübe gidiyor ve başka başka alışkanlıklarının faturalarını ödetiyor. Beşiktaş'tan İstanbulspor'a, oradan galiba Trabzonspor'a, oradan galiba Siirt Jet Pa'ya, oradan F.Bahçe'ye oradan galiba G. Saray'a, sonra galiba tekrar Beşiktaş'a... Arada başka yerler var mı, şaşırdım, hatırlamıyorum. En sonra Şekerspor'a... Ve sonra Şekerspor'dan da kadro dışı... Gerekçe? Bir iddia var Sergen'le İddia arasında... Yahu, bu ülkedeki yönetici kafası ne zaman değişecek? Sergen değişmeyeceğini gösterdi de... Saracoğlu hakkını almalı! UEFA, ben bu satırları yazarken henüz 2008 ve 2009 UEFA Kupası finalinin oynanacağı stadları belirlememişti. Beş aday stat arasında F. Bahçe'nin Şükrü Saracoğlu Stadı da var... O adaylar arasında ülkemizin bu mükemmel stadı bu finallerden birini alamazsa, UEFA'nın kayrımcılık yaptığı resmen ortaya çıkacaktır. Hele hele adaylar arasında güvenliği sağlanması mümkün olmayan bir İsrail stadı bulunmasına rağmen... Ersun Hoca; Rafael kime benziyor? Vestel Manisa dimdik, dümdüz yoluna devam ediyor. Üç Büyük takımla oynadıktan sonra, konsantrasyon kaybına da pek uğramış görünmüyor. Gerçi hocası son iki maçtan pek memnun değil ama... Şimdi ben bu hocaya iki soru sormak istiyorum... Birincisi; Meduna'nın yerine aldığın Samsunlu Rafael, bu ülkede, futbol olarak da, boy pos olarak da hangi uç adamına çok benziyor? İkincisi; Sakarya'da ikinci yarı maçın savunmanızın önünde geçtiğini söylüyorsunuz. Beşiktaş maçının büyük bölümü de öyle olmuştu. Yani siz de nihayet savunmanın önemini anladınız mı? Cevaplar mı? Siz daha kolay bulursunuz. Kim bilir belki de hocanın kafası değişti. Hani sistemine falan uyan adamları alıyor da... Al üçünü vur birbirine! Gerets, 3-1 galipken bir santrfor çıkarıp, bir santrfor alıyor. Oysa Avrupa yorgunu takımının orta alanı Ayhan'ın sırtına binmiş, arkada Song bu durum için el kol hareketi yapmaktan yorgun düşüyor. Sonuç malum... Zico, takımı rakip sahaya en çabuk taşıyan, rakiple fizik mücadelesi yapan iki oyuncusundan biri olan Tuncay'ı bitime yarım saat kala çıkarıyor, sonra Bursa "oh" çekip saldırıyor. Savunmanın son 15 dakika göbeğini ve sol tarafını değiştiriyor. Sonuç malum... Tigana, Ricardinho'dan sonra bir de Burak'ı çıkarıyor. Böylece, takım çoluk çocuk oluyor ve Erciyes'in artık hiç korkusu kalmadığından hücuma çıkıyor. Sonuç malum... Sonra bunlar ülkede euro bırakmıyor. Ama bu defa ne Vestel acır, ne de bir başka Anadolu takımı... Bunu bilesiniz... Takımla ağlayabilmek önemlidir! G.Saray'ın geçen sezonki şampiyonluğunda ciddi payı olanların başında Bülent Tulun da geliyordu. Tulun, kökten G. Saraylı idi. Takımın çektiği bütün ekonomik, sportif sıkıntılarda futbolcularla birlikte ağlıyor, üzülüyordu. Oysa şimdi tam profesyonel, kılı böyle işlerde kıpırdamayan biri var. Adnan Polat dostum da, tam bir profesyonel iş adamı olarak seçtiği bu adaşı ile G.Saray'ın tepesinde duyguları törpülenmiş, sallanan bir demokles kılıcı gibi duruyor. Yani paranızı verdik, daha ne istiyorsunuz durumu, bu takımı aşağı çeker. Çekiyor da... Bizim Akşehir Gölü! Hanım, Nasreddin tarafındandır. Yani Akşehirli... Sık sık oradaki ünlü gölün, hani şu maya atılan gölün sazanlarından söz eder durur. Geçenlerde gazetelerde, artık gölün yerinde yeller estiği gibi, doğal olarak da sazan mazan kalmadığı haberi vardı. Vah Türkiyem vah! Ama fındıkçı kavgası, laiklik kargaşası, sanatçının çok büyük iş yapmış gibi bakanı protestosu, kimin kiminle değiş tokuş ettiği daha önemli olduğundan, koca Nasreddin'in kemiklerini bile sızlattık. Allah'tan Eyüp Sultan hâlâ yaşıyor, yaşatılıyor... Helal olsun bize! G.Saray taraftarı ayıp etti! Takımın Liverpool gibi bir rakip karşısında, bir yarı mükemmel oynayıp, başta İngiliz basını olmak üzere, bütün Avrupa'dan övgü alacak. Sonra sen taraftar olarak, üç gün ertesindeki maçta tribünleri boş bırakacaksın. Bu, taraftarlık değildir. Açık ve net... Mehmet Demirkol çok biliyor ya... Bizim spor medyasında son yıllarda ne otoriteler türedi, ne otoriteler... Bunların başında gelenlerden biri de Mehmet Demirkol adlı Hıncal Uluç eğitimli ve torpilli bir genç... Diyor ki, "Yahu, yapmayın Luciano ile Lugano kıyas bile edilemez. F.Bahçe, dünyanın en büyük stoperlerinden birini aldı." Belli ki arkadaş Brezilya Ligi hayranı... Eh bizim Bilgin Gökberk de, basketbol ve turizmden iyi anlar... Olan Ömer Üründül'e oluyor... Ya da Allah'tan Ömer var... Yoksa, futbol adına unutulacak ne varsa, TRT'de var. Ama olsun be! Orası TRT... Devleti kim kazıklamadı ki... "Ulusoy istifa!" F.Bahçe taraftarı artık kafayı değiştirmeli... Hakemin, rakip lehine her düdüğünden sonra Ulusoy'u istifaya çağırmak, hiçbir şey kazandıramayacağı gibi, boşuna ses tüketmekten de öteye geçmez. Aslında istifa sloganını doğru adreslere yöneltseler, kazanan kendileri de, takım da olacak ama... Birileriyle yandaşlık yapmak var ya... İbrahim Üzülmez! Beşiktaş'ın Kayseri'deki maçından sonra Digitürk'te, bir belki de on dakika, kaptan İbrahim Üzülmez'i dinledim. Hemen söyleyeyim; 40 yıllık meslek hayatımda, hiçbir Türk veya yabancı futbolcunun maçı bu kadar detaylı, en hassas bölümlerine vurgu yaparak ve de takımının genel yapısını bu kadar net anlatabildiğine tanık olmadım. Şansal'a bir önerim olacak. Üzülmez'in o konuşmasını her gün yayınlasınlar. Çünkü çok ciddi bir ders var. Hatta bazı spor yazarları için bile... Bir parmak bal! Voleybolda, Filenin Sultanları diye adlandırdığımız kızlarımız önce İtalya'yı, sonra da Rusya'yı, hem de yenilgiden gelerek devirince havalara uçtuk. Ama sonra hüsranla tanıştık. Ne oldu yahu? Kadınlık hali mi yoksa? Tuş! Grekoromende dünya şmpiyonu olduk. Hem de hiç altın kazanmadan... Hadi neyse... Ya serbestteki rezalete ne demeli? Ya bir güreşçinin hayat kadınlarıyla pazarlık yaptığı iddiasına? Ya da Hamza'nın federasyon başkanının değişmesi görüşüne? Yahu, er meydanı, yeniçeri ocağı mı oldu? Ya da ata sporunun başında adam mı yok? Yazık! Yaşar Doğu, Celal Atik gibi rahmetlilerin kemikleri, sevgili dostum Ahmet Ayık, Mustafa Dağıstanlı gibi büyük şampiyonların yürekleri sızlıyor be! Devlet, acilen göreve! Size acıyorum beyler! Vah ki vah! F.Bahçe'nin basındaki amigo yazarları tam anlamıyla artık gülünecek durumdan acınacak konuma geçtiler. Bir tanesi Rıdvan Dilmen'in, takımın feci kötü oyunu yüzünden yaptığı köy futbolu yakıştırmasının doğru olduğunu yazıyor. Biz yazınca F. Bahçe düşmanı, yandaş yazınca çok doğru... Sizi gidi çifte standartçılar sizi... Bu müthiş yazar kim mi? Bak; Fotomaç... Bak; FBTV'nin yüzüklü yorumcusu... Basketbolda neler oluyor? Önce hemen şunu belirteyim... Lig, bu sezon da kıran kırana geçecek. F.Bahçe Ülkerspor ile Efes arasında sıkışıp kalacağını sanıyorduk ama, kupa mesaisi işin hiç de öyle olmayacağını gösterdi. Bu arada bir Tofaş-F.Bahçe Ülkespor maçı vardı ki , sormayın... Ama asıl garip olan, kural hatası yapıldığını iddia eden gazete, nedense maçı verdiği gün hiç böyle bir kuraldan söz etmemişti. Sonradan ne oldu da, kuralları falan dile getirdiler? Peki, kural hatası yapıldıysa, maç neden tekrar edilmiyor? Aman bu tip gelişmelere, kaliteli bir lig izlemeye hazırlanırken, çanak tutmayalım...