Hükümetimizin uzun zamandan beri uygulamakta olduğu enflasyonu düşürme programının Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel tarafından kamuoyuna açıklanması dolayısıyla 17 Aralık 1999'da şunları yazmıştık: "Bugünkü şartlarda Merkez Bankası yürürlükteki hükümlere göre, kısmen bağımsız görülür. Ama Başkan Gazi Erçel'in bahsettiğimiz konuşması tam bağımsızlığın işaretlerini taşır gibiydi. Biz, 1954'te Maliye Müfettişliğinden, Hazine Genel Müdür Yardımcılığı'na atandığımız zamanlarda Merkez Bankası, adeta Maliye Bakanlığı'nın bir Genel Müdürlüğü gibi görüntüye sahipti. Hatta, o zamanlar Dışişleri Bakanlığı'ndaki arkadaşlar hukuki yapısından ilham alarak Merkez Bankası'nı bir anonim şirket gibi görürler, devlet daireleri hiyerarşisinde bu müessesemizi yanlış yere oturturlardı. Halbuki, bankanın o zamanki Genel Müdürü Nail Gidel, hükümet nezdinde çok itibar sahibiydi ve iş aleminde bankanın etkisi ekonomiyi yönlendirme açısından sadece genel müdürün dirayetine bağlıydı. Ama bir de günümüze gelelim. Merkez Bankası Başkanının bir konuşmasıyla ki çok iyi hazırlanmış parasal bir reformla ilgiliydi, piyasanın birden silkelenmesi, ülkenin ekonomik bakımdan iç açıcı bir havaya girişi bizce Türkiye'nin kısmen de olsa bağımsız Merkez Bankası'na sahip modern ve gelişmiş bir memleket olma yolunda nasıl ilerlediğini, nereden nereye geldiğimizi göstermesi açısından çok sevindiricidir. Ancak, bu görüntünün hükümetin tutumunun ve IMF ile vardığı mutabakatın sonucu olduğunu da ilave edelim." Bu yazıyı yazdıktan yaklaşık 14 ay sonra, son mali krizin çıkmasını müteakip, Gazi Erçel'in istifa ettiğini görüyoruz. Bu istifanın görünüşü bize göre son günlerde ortaya çıkan mali krize sebep olanın Gazi Erçel olduğu şeklindedir. En azından toplumun büyük bir kısmı olayı böyle değerlendirmektedir. Fakat, bize göre bu değerlendirme doğru değildir. Çünkü, her ne kadar Merkez Bankamız bağımsız gibi görülmekteyse de aslında bugünkü şartlarda ekonomiyi yönlendiren ve hükümetin emrinde olan kamu kuruluşlarından biridir. Bu gerçek karşısında, hem kamuda hem özel sektörde dirayetini kanıtlamış olan Merkez Bankamızın Başkanını bir manada başarısız gibi görmek çok yanlıştır. Çünkü, enflasyonla mücadele programının hukuki sahibi hükümettir ve eğer, son kriz dolayısıyla bir sorumluluk varsa sahibinin de hükümet olması gerekir. Biliyoruz ki toplumumuzun, ekonomiyle ilgili kesimlerinde Merkez Bankası'nın son iki mali krizde hataları olduğu söylenmektedir. Bize göre, bu görüş de yanlıştır. Çünkü, enflasyonla mücadele porgramı sadece parasal değil, aynı zamanda mali ve dış ekonomik hayatımızla ilgili tedbirleri içermektedir. Ama, bütün bunların tamamı uygulandığı takdirde başarı sağlanır. Ayrıca, programın başarısı tamamen siyasi istikrarın varlığına bağlıdır. Fikrimizi daha iyi ifade edebilmek için, diyebiliriz ki nasıl bir motorlu araç herhangi bir kısmında arıza olduğu takdirde normal şekilde işleyemezse ekonomide de durum aynıdır. Bize göre, hükümetin uygulamakta olduğu program ekonomi ilminin gereklerine uygun ve IMF'nin de benimsediği bir programdır. Bu programın son krizde başarısız görünmesinin temelinde bize göre iki sebep yatmaktadır. Bunlardan biri; ekonomik yapımızın, gelişmişlik açısından henüz serbest piyasa düzenine tam manasıyla uymaması, diğeri de; ekonomik hayatın havası ve suyu gibi olan güven ortamının iç siyaset şartlarımız dolayısıyla tam manasıyla mevcut bulunmayışıdır. Bize göre, ekonomik alt yapımızın güçlenmesi her ne kadar zamana ihtiyaç gösteriyorsa da iç politika bünyemiz istikrarlı bir havaya bürünürse, ülkemizde mevcut olan gerçek iktisadi dinanizm sayesinde iş alemimiz ve mali sektörümüz sağlıklı bir ortama kavuşabilecektir.