Anne olmadan bir toplum yoluna devam edemez…
Anne vatandır. Bayrak onun bağrında dalgalanır, millet onun göğsünde neşvünema bulur, gelecek onun ellerinde şekillenir. Anne, bir milletin ve toplumun kalesidir! Toplumda anne kavramının tam karşılığı olan eli öpülesi anneler olduğu gibi günbegün topluma suç makinesi hediye eden bir anne modeli de var yazık ki!
Bir anne düşünün; şafağın ilk ışıklarıyla uyanır, evladının alnına bir öpücük kondurur, kahvaltı sofrasını sevgiyle hazırlar, dualarla okuluna gönderir, yüreğinde taşıdığı umutla günü kucaklar. O anne, bir evin çatısı, bir toplumun omurgası, geleceğin mimarıdır. Onun ellerinde yoğrulur ahlak, onun gözlerinde parlar vatan sevgisi. Bu anne, sevgiyle çevrelenmiş bir haledir, evini bir muhafız gibi korur, gözetir, eşinin ve çocuğunun mutluluğunu temin ederek millete huzur armağan eder.
Anne, evladına sadece yemek yediren, üstünü giydiren bir el değildir; o, bir vicdan rehberi, bir ahlak öğretmeni, bir vicdan dükkânıdır. Kaç gece uykusuz kalır, kaç sabah “Acaba evladım ne olacak?” diye dertlenir, kimse bilmez. Ama o bilir. Çünkü anne olmak, bilmek demektir; bir çocuğun kalbinden geçenleri, bir toplumun yarınlarındaki umudu görmek demektir. Bir anne, evladına dürüstlüğü öğretirse, o çocuk yalanla kirlenmez. Merhameti aşılarsa, o çocuk zalim olmaz. Vatan sevgisini nakşederse, o çocuk toprağına ihanet etmez.
Bir de son yıllarda sayısı hızla artan bir başka prototip anne toplumda artmaya başladı. Evini terk eden, evladını ardında bırakan, ahlaki sapmalarla kendini ve çevresini kahreden kadınlar…
Bu kadınlar, anneliğin o mukaddes tacını yere atıp, kendi bencilliklerinin ve nefislerinin peşine düştü. Kimi modern dünyanın aldatıcı ışıltılarına kapıldı, kimi sosyal medyanın esiri oldu, kimi de hayatın yükü altında pes edip yanlış yollarda huzur ve mutluluk aradı!
Annesinin valizini toplayıp kapıdan çıkışını gözyaşlarıyla izleyen bir çocuğun yüreğinde ne fırtınalar kopar, kim bilir? Bir evlat, annesinin ahlaki çöküşüne şahit olurken, hangi hayallerden vazgeçer, hangi umutlarını gömer, hangi dehlizlerde kaybolur hiç düşündünüz mü ey Kari! Bu, sadece bir ailenin değil, bir toplumun da yıkılışıdır aslında.
Gayrimeşru yollarla doğurduğu çocuğu devlete bırakıp kaçan, sonra yeniden ortaya çıkan devlete yine bir çocuk bırakıp kaçan kadının cezalandırılması gerekir! Devlet bunu ikinci kez yapan kadını bir kanunla kısırlaştırmalı ve cezalandırmalıdır. Bu kadınlar hem soy bağını zedeliyor hem de devleti dolandırıyorlar. Bu konuyu araştırdığınızda bu kabil kadınların üç, beş ve hatta yedi çocuk yapıp her birini bir şehrin yetimhanesine bırakıp gittiğini görürsünüz!
Bu sorumsuz anneler, toplumun aynasında bir leke gibi duruyor. Onlar, evladını yetim bırakan, yuvasını dağıtan, ahlakı hiçe sayan, nefsinin esiri olmuş kadınlar. Bu kadınları suçlarken erkekler çok mu masum? Asla değil, zira kimi konularda erkeklerin günahı daha da büyük! Gençlik yıllarımdan beri gözlemlediğim bir hakikat var…
Erkeklerin büyük çoğunluğu mesela bir iş yerine veya yetkisi altındaki bir pozisyona bir eleman alacaklarsa hanımefendi, ağırbaşlı, ciddi, mesafeli ama çok güzel olmayan kadından ziyade cilveli, güzel, yılışık, yüzsüz, hadsiz, hiçbir moral değeri olmayan kadın modelini tercih ediyor! Kadını yücelten de aşağılayan da erkektir aslında…
Bir anne ağlarsa, toplumun da gözü yaşlıdır. Bir anne gülerse, geleceğin yüzü güler.
Hasılı geliniz yuvasını sırtlayan annelere umut olalım. Çünkü anne varsa, toplum var; anne varsa, gelecek var. Gelin, bu geleceği sevgiyle, ahlakla, umutla inşa edelim.
Sizce değmez mi?
Meryem Aybike Sinan'ın önceki yazıları...