Geçtiğimiz günlerde Aile Bakanlığının çok önemli bir forumu vardı İstanbul’da. Farklı ülkelerden gelen konuşmacılar, birbirinden değerli sunumlar yaptı. Bu konuşmalardan anladık ki aile gerçekten de dünyanın en büyük servetidir!
Esma Sultan Yalısında Hanımefendi Emine Erdoğan’ın gelen misafirlerin onuruna verdiği gala yemeğinde yaptığı konuşma tam bir manifestoydu. Hanımefendinin bir Anadolu türküsü gibi içten, bir destan gibi coşkulu, bir ana kucağı gibi sıcak üslubuna hayranım.
Hanımefendinin bu toprağın nabzını tutan; vatanın, milletin, insanlığın derdini kelimelere nakış gibi işleyen konuşması, bütün insanlığa yürekten yapılmış bir çağrıydı. Bir annenin, bir liderin, bir insanın vicdanından yükselen bir haykırış, merhamete çağrı niteliğindeydi.
Emine Erdoğan, aileyi “toplumun temel yapı taşı” diye tarif ederken, aslında asırlık bir çınarın gölgesine davet ediyordu; zira bu çınar, Türk milletinin geniş aile sofralarında, dedenin duasında, ninenin masallarında, annenin şefkatinde kök salmıştı. “Aile, çocuğun okulu, hastanın şifası, yaşlının limanıdır” diyordu Erdoğan. Hakikaten öyle değil mi? Bir çocuk, vatan sevgisini önce babasının gözlerinde öğrenir. Bir genç, merhameti annesinin ellerinden içer. Aile, sadece bir çatı değil, bir milletin ruhudur.
Peki, bu ruhu kimler soldurmaya çalışıyor?
Modern çağın soğuk rüzgârları, aile ocağını tehdit ediyor. Sosyal medya, aileyi ekranlara zincirliyor; günde 6 saatten fazla vakit, sanal dünyanın gölgelerinde kayboluyor. Erdoğan, “Çocuklarımız öz kültürlerine yabancılaşıyor” derken, bir milletin geleceğine dikkat çekiyor. Yetişkinler de bu tuzağa düşmüş; öyle ki, bazı ülkelerde “çevrimdışı kafeler” açılıyor, insanlar bir fincan çay eşliğinde birbirinin gözüne bakmayı yeniden öğreniyor. Bu, insanlığın kendi elleriyle kazdığı bir yalnızlık kuyusu değil mi? Aile, bu kuyudan çıkmanın tek merdiveni.
Konuşmasının bir yerinde, Hanımefendi Emine Erdoğan’ın sesi titriyor sanki. Filistin’den bahsediyor. 7 Ekim 2023’ten beri, 2 binden fazla aile, tüm fertleriyle yok olmuş. 5 bin aileden geriye tek bir can kalmış. Bu, bir sayı değil, bir kıyamet. “Geriye, dünyaya gülümseyen fotoğrafları kaldı” diyor Erdoğan. O fotoğraflarda, bir annenin kucağında uyuyan bebek, bir babanın omzunda gülen çocuk var. Ama dünya, bu feryadı duymuyor!
“Ailenin korunması evrensel bir haktır. Filistin’in gözyaşı, bu hakkı haykırıyor. Bir yuva yıkıldığında, insanlık biraz daha eksiliyor” diyor, Hanımefendi Emine Erdoğan…
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, evlilikten çocuk desteklerine, yaşlı bakımından koruyucu aile projelerine kadar bir sevda, merhamet ve vicdan ordusu gibi çalışıyor. 'Gönül Elçileri Projesi'ni, UNICEF bile alkışlıyor... 2002’de 515 çocuk koruyucu aile kucağındayken, bugün bu sayı 10 bin 617. Bu, bir milletin şefkatle yazdığı bir destan...
Erdoğan, aileyi kemiren küresel tuzaklardan da bahsediyor. “Ailenin geleneksel yapısı çözülüyor” diyor. Bireysellik, ahlaki değerleri eritiyor; çocuklar, zararlı ideolojilerin avı oluyor. Bu, bir kaleyi içten çökertme oyunu. Erdoğan’ın reçetesi net: “Geleneklere sarılmak, sofra başında buluşmak, akrabayı unutmamak!” “Evlenme yaşını erteleyen bahanelere, doğum oranlarını düşüren 'kehanetlere' geçit vermeyelim, zira yalnız ve yaşlı bir dünya, insanlığın mezarı olur” diyor...
Forumda 15 ülke temsilcisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülük ettiği “Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanı”na imza atıyor. Bu, ailenin ve doğanın korunması için bir küresel 'yemin'... Erdoğan, “Aileyi yeniden hak ettiği saygınlığa kavuşturalım” derken, sadece Türkiye’ye değil, tüm insanlığa sesleniyor. Bu ses, bir annenin vicdanı, bir liderin manifestosu, bir milletin duası…
Hasılı, hanımefendi Emine Erdoğan’ın çağrısı, bir vicdan ateşi.
Toplum olarak, insan olarak bu ateşi öyle harlamalıyız ki aile ocakları sönmesin, insanlık yalnızlığa gömülmesin. Öyle değil mi?
Meryem Aybike Sinan'ın önceki yazıları...