“Biz her şeyi Su’dan yarattık” (Âyet-i kerime)
Bu âyet-i kerime, Kur’ân-ı kerimin en derin sırlarından birini fısıldar. Su, yalnızca hayatın maddi temelini değil, aynı zamanda ruhun arayışını, kalbin teslimiyetini ve varoluşun hikmetini de temsil eder. Bu kutlu sözün hikmetini, modern çağın gölgesinde yeniden keşfetmenin zamanı gelip geçiyor zira musluktan akan suyun bereketini, yağmurun rahmetini unutan insan yığınları suyun rahmetinden bihaber yaşıyor! Oysa su, Yüce Allah’ın bize sunduğu en büyük nimetlerden biridir. Öyle ki su hem bedene hem ruha hem de hayatın kendisine can verir.
Bilim, âyetin işaret ettiği hakikati yüzyıllar sonra doğrulamıştır. İnsan vücudunun yaklaşık %70’i sudur; yeryüzünün dörtte üçü sularla kaplıdır. Hücrelerimizin her birinde su, hayatın ritmini sürdürür. NASA’nın uzayda hayat arayışı, suyun izini sürmekten ibarettir. Bu, âyetin bilimsel bir gerçekle nasıl örtüştüğünü gösterir: Su, varoluşun temel taşıdır.
Su, yalnızca biyolojik bir ihtiyaç değildir. İslam’da su, arınmanın, yenilenmenin ve teslimiyetin sembolüdür. Abdest, bedeni ve ruhu paklar. Yağmur, Kur’ân’da rahmet olarak anılır; toprağı diriltir, dünyaya can verir. Tasavvuf erbabı, suda tevazuun sırrını görmüştür. Su, en derin yerlere akar zira su derinliktir. Her şekle uyum sağlar ama gerektiğinde kayaları deler. Bu hakikat insana hem sabrı hem de kararlılığı öğretir.
Su hayatın akışına uyum sağlayan, ama özünü asla kaybetmeyen bir yolcu misali biteviye akar akar… Su, sessizdir ama derindir; mütevazıdır ama vazgeçilmezdir. Bu özellikleriyle, insana yüce Allah’ın rahmetini hatırlatır. Bir yudum su içerken “Bismillah” demek, bu ilahi nimete şükretmek, ruhumuzu suyun berraklığı ve rahmetiyle buluşturur.
Ne yazık ki modern dünya insana suyun kıymetini de hikmetini de rahmetini de unutturdu! Şehirlerin beton ormanlarında, suyun sesini değil, trafik gürültüsünü duyan insanlar, suyun hayati bir nimet olduğunu unuttu!
Hâlbuki su, Allah’ın rahmetinin bir tecellisidir. Her damlasında O’nun varlığını hissetmek gerektir. Günlük telaşlarımızda, bir bardak su içerken durup şükretme hassasiyetimizi kaybettik. Hâlbuki su, Allah’ın rahmetinin bir tecellisidir. Eski Anadolu insanının, pınardan su içerken “Bu suyun sahibi kim?” diye sorup, “Allah” cevabını verdikten sonra kana kana içmesi, bu şuurun yansımasıydı. “Su gibi aziz ol” dileği, suyun bereketine ve asaletine bir selamdı.
Dünyada milyonlarca insan temiz suya hasret. UNICEF verilerine göre, 2 milyardan fazla insan güvenli içme suyuna erişemiyor. Su kaynakları, kirlilik ve iklim değişikliğiyle tükeniyor. Bu, âyetin bize yüklediği sorumluluğu hatırlatıyor: Suyu korumak, ilahi bir emanete sahip çıkmaktır.
Peki, bu kutlu âyetin ışığında suyun hikmetini yeniden nasıl keşfedebiliriz? İlk adım, farkındalıktır. Suyu kullanırken israf etmekten kaçınmak, çevreye duyarlı olmak, temiz suyun ulaşmadığı coğrafyalara destek olmak hem insani hem de dinî bir görevdir. Bir damla suyu bile ziyan etmemek, âyetin ruhuna uygun davranmaktır.
Tasavvuf büyükleri, suyun akışında hayatı okumuşlardır. Biz de suyun yolundan giderek, hayatın akışına teslim olmayı, ama özümüzü korumayı öğrenebiliriz. “Biz her şeyi sudan yarattık.” Bu âyet, sadece bir bilimsel gerçeği değil, aynı zamanda bir manevi daveti barındırır.
Hasılı su, küresel iklim krizinin müstakbel başaktörü olarak bütün insanlığa en büyük dersini vermeye hazırlanıyor! Ülkemizde barajlar ve göletler ve dahi nehirler alarm veriyor. Önümüzdeki aylar, bir su stresi yaşatabilir bizlere. Bir damla suyun kıymetini bilerek, israfın önüne geçmenin yollarını bulmalı ve bu konuda herkes elinden geleni yapmalıdır. Suyun maddi ve manevi varlığının önemini herkes yeniden hatırlamalıdır.
Hiç şüphesiz ‘Su hayattır’ bilene!
Meryem Aybike Sinan'ın önceki yazıları...