Bugün uzun uzun şunu düşündüm: Ben varım... Bir ömrüm var... Bugüne kadar yaptıklarım, ve bundan sonra yapmak istediklerim var... Bir de (aslında devam ettiğimi sandığım, ama) kim bilir ne zaman başlayıp sonradan ihmal ettiğim, heyecanımı kaybedip ertelediğim, hatta tamamen unuttuğum işler var... İşte bugün bunları düşündüm; bitmemiş olan ve aklı başında bir gözle bakıldığında bitmeyeceği açıkça da görülen işleri!... Bugüne kadar bin tane kitap satın almış, şöylesine karıştırmışsam... Bunların yediyüzellisini okumaya başlamış, fakat verdiğim ilk moladan sonra bir daha elime almamışsam... En sonunda, bitirdiklerimin sayısının ancak yüz kadar olduğunu fark etmişsem... Acıtan gerçek nedir?.. Yarım yamalak başladıktan sonra henüz ana fikrini bile anlayamadan bırakmış olduğum altıyüzelli kitabı okumaya çalışırken tükettiğim zaman genişliğinde ve derinliğinde, kendi hayatımda oyuklar, kovuklar, delikler açmış olmak mı?.. Gerçek olan bu mu? Hakikat eğer böyleyse; ne kadar can yakan bir yara, ne büyük bir kayıp ve ne anlamsız israf!.. Hayat; bitirmeyeceğimiz işlere başlayacak kadar ucuz mu?.. Ömür; yürümeyeceğimiz yollara girecek kadar uzun mu?.. Bazı insanlar; tren vagonları gibi ard arda dizebiliyor işlerini aynı rayın üzerine. Bunlar, ağır aksak da olsa, hızlı veya yavaş da olsa... Hatta, sanki bir kaplumbağa gibi neredeyse yürüdüğü anlaşılmadan bile olsa; varıyorlar... İşte, işin ince sırrı bu: Varmak!.. Varmayı düşünmediğin yere doğru neden yola çıkasın ki? Vurmayı istemediğin hedefe doğru niye uçasın ki?.. Benim gibiler, kaplumbağalarla eğlenen tavşanlara benziyor; hopluyor, zıplıyor, yarışa başladıkları rakipleri arkada görünmez olunca da onları unutup kelebeklerle oynaşmaya, çiçeklerle koklaşmaya, sonra da sırt üstü yatarak bulutlarla fısıldaşmaya başlıyorlar!.. İşte bu; kendisine verilen çok sayıdaki kabiliyetin, hangisini, ne zaman kullanacağını bilememe hâlidir. Yani her şeye birden merak etmek, her şeyi aynı anda görmeye ve kavramaya çalışmak, her şeyle aynı anda ilgilenmeye uğraşmak... Her işe birden, her işe aynı heves ve aynı heyecanla başlamak; (büyük ihtimalle hiçbir/çoğu işi bitirememiş insanlar olarak) beni ve ben gibileri madalya kürsülerinin dışında bırakıyor; Belki en parlak zihinlere, belki en renkli heyecanlara sahip oldukları halde... Ve üstelik en çok didinip, en fazla yoruldukları halde... Asıl iş; çok yorulmak değil, anlayabiliyorum artık; "sonuç almak" mühim!.. Yarım bıraktığım bin konu, veya küçük kağıtlarda ceplerime tıkılmış iki bin not zannettiğim kadar da değer taşımıyor. Yazdığım şu yazıya son noktayı koyabildiğim zaman ancak köşemde ismimle yayınlıyorlar!.. Yani ben, zamanım/ömrüm ziyan olmadan şunu öğrenmeliyim: Hayatımız; bitirmeyeceğimiz, yarım bırakacağımız, vazgeçeceğimiz işlere savuracağımız kadar uzun ve ucuz değil!..