Son günlerde bir grup rektör ve profesörün şecaat arz edişine tanık olduk. Üniversitelerimizdeki ilim ve irfan sahibi, değerli insanlarımızı ayrı tutarak, çağa ve medeniyete direnen, pozitivizm zebunu o profesörlere birkaç sözümüz olacak. İsterdik ki bilim adamı sıfatı taşıyanlar şekille şablonla uğraşmasınlar, öğrenim özgürlüğünden yana olsunlar. Akademik özgürlüğü sonuna kadar savunsunlar, en uç fikirler onlardan çıksın. Üniversitelerde bilimsel standartların yükseltilmesine çalışsınlar. Lâboratuvarlarda maddeler damıtsınlar, derde devâ ilâçlar sentezlesinler. Toplumun içinde yorulup, sosyal ağrılarımızla yoğrulup bünyemize sinmiş cehâleti, atâleti alt edecek formüller geliştirsinler. Bilim Çin'de bile olsa, alıp bize getirsinler... Şirketlerimize etkinlik sağlayacak yöntemler tasarlasınlar. Mücerredin sahrâsında dolaşsınlar, idrak ve ifade bâbında zihnimize yeni kavramlar, üç beş fikir katsınlar. Fani dünyadan çekildiklerinde peşleri sıra nesiller gitsin, artlarında gönüllerimizi sürüklesinler... Biz onlardan bunları beklerdik... Ağızlarındaki baklayı çıkardılar. Kaç kırat olduklarına gelin siz karar verin: "Bugün artık dinî dogmalara; ne dünyanın yedi günde yaratıldığına, ne Nuh Tufanına, ne de Havva ile Âdem masalına inanmıyoruz." ," Aklı ve eleştiriyi kabul etmeyen hiçbir sistemi üniversite kapısından içeri alamayız. Bizim düşüncemizin ve faaliyetimizin temeli eleştirel akılcılıktır" diyorlar. Soruyoruz öyleyse: Demokrasilerde devletin resmî ideolojisi ve bir sürü de tabuları olur mu? Olur diyorsanız, özgürlükçü demokrasiyi anlamıyor veya kabul etmiyorsunuz. İtiraf edin! Olmaz diyorsanız buyurun, o el sürülemez tabuları artık eleştirin ve üniversitelerin dışına çıkarın. Bekliyoruz... Her şeyi deneyle bulduğunuzu iddia ediyorsunuz madem, soralım: Yepyeni bir araba aldığınızda ne yaparsınız? Anahtarı çevirir, basar gaza gider misiniz? Deneyerek öğrenmeye mi kalkarsınız? Yoksa bir bilenden veya size verilen kitaptan arabanın teknik şartlarını ve kullanım özelliklerini öğrenir de mi hareket edersiniz? Akıllı iseniz böyle yaparsınız. Neden? Çünkü arabayı dizayn eden ve üreten mühendisler o ürünün en güvenli, ekonomik, ergonomik, çevreci yönlerini sizin için rehber kitapçığa yazmışlardır da ondan. Yani sistemin müellifine itibar eder, onun prensipleri dahilinde aracınızı kullanmayı yeğlersiniz. İşte İslâmiyet böyle bir yaşama sistemidir efendiler. Ve o sistem, öyle sizin deney ve eleştiri sınırlarınızın içine sığacak gibi de değildir. Hem dünyayı, hem âhireti içine alır. Hem yerküresini, hem de sınırlarını bilemediğimiz ve bulamayacağımız kâinatı kapsar. Geçmişle gelecek, ezelle ebed, mikrokozmos-makrokozmos, madde ve mana o sistemi Yaratan'ın ilminde ve emrinde. Her şey Onun kudretinde. İnanır ve uyarsanız hem dünyada, hem de âhirette faydası olur. Yok, inanmadan ilkelerini kullanırsanız dünyada faydasını yine görürsünüz.. İnanıp, inanmamak, uyup uymamak tamamen insanların hür iradelerine kalmış. Hâl böyleyken, ne diye inancından dolayı başını örterek kapınıza gelen kızlarımıza kendi dünya ölçülerinizi dayatıyorsunuz? Neden onların başkalarının sınırlarına ve mülkiyetine dokunmayan özgürlüklerini kısıtlıyorsunuz? Neden inançla bilimi birleştirmiş olarak kendilerini gerçekleştirmelerine mani oluyorsunuz? Sizler kabul etmeyebilirsiniz. Ama ölüm ötesini de varlığının, var oluşunun bir mütemmimi kabul eden insanlara, hangi hakla "hayır kıyafetini ben seçerim" diyebiliyorsunuz? Eğer sizin akılcı/pozitivist kabulleriniz doğru ise, başını örterek kendilerine ek sorumluluklar yükleyen kızlarımız bir şey kaybetmeyecekler. Ama eğer onlar haklılarsa, sizler kalan on, yirmi, elli yıllık ömrünüzün sonunda ebediyen kaybetmiş olacaksınız! "Olsun, kaybedeyim" deseniz de mesele bitmiş olmuyor. Yıllardır tüm yurttaşlık sorumluluklarını yerine getirdikleri hâlde, siz birkaç yüz kişi yüzünden kızlarını okutamayan milyonlarca aile huzursuz bekleşiyor... Bir nebze basiret, azıcık da akıl lâzım. Bu kadarcık olsun sizlerde hâlâ bulunduğunu görmek istiyoruz.