"Aman yeter artık! Isınmadan, kuraklıktan, çoraklaşmadan, iklimden, erozyondan, gazdan, buzdan bahsettiğin. İç açıcı, eğelendirici şeyler yaz", diyordu telefondaki okuyucum. Son günlerde dünyadaki "rahatsız edici, kirli şeyleri" duymaktan sıkılmış anlaşılan. İstatistiklere baktım; dünya nüfusunun yüzde yirmisini teşkil eden otuz kadar ülke, yeryüzü kaynaklarının yüzde seksenini kontrol ediyor. Dünya nüfusunun yüzde seksenini teşkil eden 150 ülke ise yerküre kaynaklarının yüzde yirmisini... Yani insanlık "küresel ısınma ve çevre kirlenmesi" denilen felâketi asıl o %20 yüzünden çekiyor! Ünlü iktisatçı/sosyolog Vilfredo Pareto'yu tam doğrulayan bir sonuç. *** Geçtiğimiz günlerde medyada "sanayi/petrol kaynaklı çevre kirlenmesini ve iklim bozulmasını konu alan yazıları karalamak, gözden düşürmek karşılığında, Amerika'da bazı gazeteci ve akademisyenlere rüşvet teklif edildiğini" bildiren haberler yer almıştı. Anlayacağınız, okuyucum "çevre felâketi" haberlerinden sıkılan tek kişi değil... Beyni yormayan, kalbi sıkmayan "havadan, sudan" lâkırdılar isteyen bir kesim var dünyada; "Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler" dercesine, Yokluktan ölenlerden bîhaber, tokluktan ölen... *** İnsanlık sanki yanlışıyla yüzleşmekten korkuyor. Kuma sokuyor başını, yaklaşan gerçeği görmemek için. 'Gelecek' mi? Daha vakit var, ertele... 'Şimdi' nin kucağında "vur patlasın, çal oynasın" eğlenmek, hesapsız tüketmek, kusup tekrar tüketmek, sorunsuz yaşamak varken... Onun için "Ört bu konuyu" diyor; "Sana mı düştü petrole bulanmış kumsallar, ölen kuşlar, nesli tükenen balıklar?" "Çorak topraklar, kavrulmuş suratlar, çatlamış dudaklar, yarılmış topuklar. "Açlıktan kırılan Afrikalılar, Antarktika'da eriyen buzullar? "Sen havadan sudan bahset, işi hafiflet güldür biraz, eğlendir!".. *** Altmış yıl önce dünya nüfusu 2.5 milyardı. Elli milyon araba vardı. Şimdi dünya nüfusu 7 milyar, 550 milyon araba var... Ve bu süre içinde dünya ekonomisi yedi kat büyümüş! Ama yerkürenin suyu artmamış, havası çoğalmamış, arazisi genişlememiş... İnsanlar onu hoyratça kullanmış, kesmiş, yakmış, doğramış, kirletmiş. Hem bindiği dalı kesmiş, hem de öz neslinin geleceğini... *** Bir şeyin vazgeçilmezliğini vurgulamak için "hava kadar, su kadar önemli" deriz. Meselâ ilim için, edep için öyle deriz. Kitap için deriz. Peki ya doğrudan suyun, havanın, toprağın kendisinden bahsediyorsak neye vurgu yaparız? Onların olmazsa olmazlığını neyle kıyaslarız? Ancak hayatla, sağ kalabilmekle, varlıkta olabilmekle... Yani çevre konuları öyle "havadan sudan, lâfı güzaf şeyler" değil. Bu hayatî konuyu zihinlerde bir süre tutmak adına, ısrarcıyız. Günübirlik lâkırdılar, artist dedikodularıyla dolu vaktimizden bir çentik koparmaya, kuşatıldığımız malâyanî surlarında bir delik açmaya çalışıyoruz.