Belki bir gün!

A -
A +

Hani, aramızda "Ali kıran, baş kesen" cinsinden insanlar vardır ya... Hani, her şeyin en iyisini bildiklerini, bunu kaba kuvvetle halletmek isteyip, vücut dillerini kullananlar... Hani, bir tutam çiçek yerine, sıkılı bir yumruğu, hiç acımadan, kafalara, gözlere, burunlara sallayanlardan bahsediyoruz... İşte bu gibilerin arasında "insanca yaşam standardının" sınırları içinde yoğrulup gidenlerin, bazen seslerine ve duruşlarına kulak vermek gerektiği gerçeği de var gözümüzün önünde... *** Futbol sahalarında halledemediğimiz o kadar çok mesele var ki... Adam gibi bilet kuyruğuna girememekten tutun da, tribünlerde bir başkasının yerini gasp edip, vurdumduymaz tavırlarla, insan kullanmaya kadar uzanıp gider bu bilânço... "Stat kültürü" diye bir kural kitabı olmasa da, maç izleme ahlakı gibisinden, kağıda dökülmemiş basit görgü kurallarını bilmemek, nedense işimize geliyor çoğumuzun... Yıllar önce, aynı tribüne, ayrı takımları tutanların, aynı kuyruklarda bekleyip, aynı mekanda yan yana oturmasını dert etmeyenler, şimdi, kedi ile köpeğin bir araya gelemeyeceği bir manzaranın benzerine şahit oluyor... Statları, birer hesaplaşma yeri gibi görüp, savaş alanına benzetenlerin, affedilemeyen davranışları yüzünden, sahadaki futbolumuzla ters orantılı mesafe kat etmesi, ülke olarak bir spor sancımızdır... Bu sancının şimdilik, panzehiri yoktur... Çaresi yoktur... İmha yöntemi yoktur... *** Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun'un minik kızı Almina'nın, G.Saray yenilgisi sonrasında söylediği "Neden babama ve Sivasspor'a, mağlup oldukları halde küfür ediliyor" sorusuna cevap verecek bir yetkili-etkili isim çıkmadı bu güne kadar... Üstelik, Almina'nın bu mesajından kimse alınmadı... Neden küfür edilir sahi? Yan yana bile gelmediği, ailesinin kim olduğunu bilmeden, o futbolcunun, belki yatalak, belki vefat etmiş büyüklerine küfür etme bahtiyarlığını(!) duyanların "vicdani muhasebe yoksunu" kişiler olduğu bir âlemde, bunlara "sus" diyecek bir babayiğidin, ortaya çıkmasını, daha ne kadar bekleyeceğiz? Hani, zenginden alıp, fakire veren "kabadayılar" gibi sempati göstereceğimiz (!) bileği güçlü bir kişinin varlığını, ne zaman yanımızda hissedeceğiz? Zor değil ama işine gelmeyen bir eylemin seyircisi olmak kolaylığını seçenlerin yönettiği bir ortamda, ne yazık ki Almina'nın sorusu, cevabını hiç bir zaman bulmayacaktır... *** Eski hakem Ahmet Çakar'ın, televizyonlarda "at oynattığı" bir âlemde siz bir kişiyi susturamazsanız; on binlerin karşısında tabii ki "sus-pus" olursunuz... Adam, geçenlerde tesadüfen dinlediğimiz bir radyo programında, G.Saray Teknik Direktörü Kalli için en aşağılık kelimeleri kullanıyor... "Defolup gidecek kardeşim" gibisinden bağıra çağıra ahkâm kesiyor... "Gidecek" dediği adam, bu gün lig lideri bir takımın hocası... 7 futbolcusu, bu sezon transfer edilmiş ve takımda yer alan, Lincoln, Linderoth ve Ayhan gibi 3 klâs orta saha elemanından, sakatlık nedeni ile faydalanamayan ama buna rağmen bir gün olsun "ağlamayan" bir adama "git" diyor Çakar... Meydan onun ve onun geçmeye çalıştığı başka bir eski hakemin ya... "Bilmem ne yarışında" daha ileri damla düşürmeye çalışanların, topluma verdikleri mesajları algılayanlar, tribünlerde adam gibi oturabilir mi? Hipokrat yemini etmiş bir kişinin, şefkat dolu yüreği olması gerekirken, damarlarında kin ve öfke karışımı sıvı taşıması, bu yüzden adrenalinin tavan yaptığı bir adam, bu ülkede, ne yazık ki, televizyonların ve basının paylaşamadığı, büyük paralar akıttığı reyting malzemesi oluyor... Simon Kuper'in dediği gibi "Futbolu, saha içinde oynanan masum bir oyun olarak göremeyiz" felsefesinin uzantılarından biridir Ahmet Çakar... *** Tabii, futbolumuzu çirkinleştiren çember görüntülerin tek sorumlusu Çakar değildir... Stat etrafındaki büfelerden tutun da, stat içindeki tuvaletlere kadar ihaleyi kazanmış kişilerin de oyuncağıdır futbolumuz... Tribün liderlerini, kendi felsefesi doğrultusunda seçen yöneticiler, reklamlarında sadece belli takımları ön plana çıkarıp, diğerlerini piyon gibi gören, ticaret anlayışı... Tekstilden tutun da, ülke genelinde hediyelik eşya piyasasını ayarlayanların özel çabaları... Futbol yayın giderlerini adaletli dağıtmayan bir federasyon... Maç naklen yayınlarında reklam pastasını sadece büyükler sayesinde afiyetle yiyeceğini hesap edenler... Ve tribünlere koşanların, kalite kontrolünden geçmemişçesine savrukluğu, bizim futbolumuzun saha içi görüntüsü ile ters orantılı olarak yoluna devam etmektedir... Mevlana'nın "Başkalarının kusurunu örtmede, gece gibi ol... Hiddet ve asabiyette, ölü gibi ol... Hoşgörülülükte deniz gibi ol" sözlerindeki anlamları çözdüğümüz vakit, biz; futbolun üzerindeki güç dengelerini bir kenara bırakır, medeniyet ölçüleri içinde, sevgi ve saygı ile maç izlemenin zevkini yakalarız... NOT: Tüm okuyucularımızın, Kurban Bayramı'nı kutlar, sağlık ve mutluluk dolu günler dilerim. N.A.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.