Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
İşte "İstanbul medyasının" dönüp bakmak bile istemediği Gaziantepspor''lar, Antalyaspor''lar "o az imkânlarla" neler yapabileceklerini ortaya koydular! Antalyaspor, "ünlü" Werder Bremen''i perişan etti: "6''lık yapabilirdi! Gaziantepspor ise, İspanya Ligi liderinden "deplasman puanı getirdi, üç puanı bile getirebilirdi!" "İlle de Galatasaray-Beşiktaş-Fenerbahçe" diyenler ve "başkalarını gözleri görmeyenler" Türk futboluna da, Türk sporuna da yazık ediyorlar! Hagi''ye, Revivo''ya, Nouma''ya destanlar yazanların, bilmem ki Gaudino''dan Batista''dan haberleri var mı? Daha açık sorayım; Beşiktaş orta sahasında bir Gaudino var mı, ya da bir Batista? Ben TV başında Batista''yı da, Gaudino''yu da seyretmeye doyamadım; bilmem ki benim medyamdan kaç kişi seyretti?" Antalyalı ve Gaziantepli futbolcuları da, hocalarını da, yöneticilerini de kutluyorum! Galatasaray''ın, Beşiktaş''ın, Fenerbahçe''nin "bir-iki futbolcusunun bedeli ile" kurdukları takımlarla "Türk futboluna hem puan, hem prestij, hem de onur getirdiler!" "Sessiz" ve de "yalnız" olarak! Adeta "tek başına!." Medya olarak utanmalı ve ders almalıyız! Tabii yüzümüz ve beynimiz varsa!. Hagi üzerine çeşitlemeler!.. 5 yıl önce, Ergun Gürsoy''un çabası ile Hagi Galatasaray''a gelince, içlerinde Galatasaraylıların da bulunduğu büyük bir çoğunluk "Emeklilik için son yılını Türkiye''de geçirecek olan Rumen futbolcuya antik bir de boston gerek" esprileri içinde "eleştiri yapıyordu!." Ama Hagi, "emekli" diyenleri, "yaşlı" diyenleri, "baston gerek" diyenleri kısa zamanda mahçûp etti ve "istisnasız" hemen herkes "Türkiye''ye gelmiş en büyük yabancı futbolcu" olduğunda birleşti!. Galatasaray''ın üstüste lig ve kupa şampiyonluklarında, Avrupa maçlarında, takıma büyük katkıları oldu, başarılardaki payı "gerçek anlamıyla" çok büyüktü! "Antihagiciler", bir ara "O ancak Türk takımlarına karşı iyi oynar Avrupa maçlarında ortadan yok olur" demeye getirdiler ama, Hagi onları da mahçûp etti! "Saha içindeki başarısı" kadar, saha dışında da "örnek davranışları ülkede bir "Hagi en büyük" dalgasının yayılmasına ve Rumen futbolcunun çevresinde sınırsız bir "sevgi halesinin oluşmasına" yol açtı! Özel hayatında da, antremanlarda da tam bir profesyoneldi! Saha içindeki "liderliği" ise tartışılmazdı! Avrupa''daki son yıllarının "isteksizliğinin ve başarısızlığının acısını" çıkarmak istercesine hırslı ve coşkuluydu! "Kendisini futbola ve maça öylesine kaptırıyordu" ki, zaman zaman hakemlerle, rakip oyuncularla ve hatta kendi takımının elemanlarıyla takışıyordu! İtirazları, "sert hareketleri", ardarda gördüğü kartlar, büyük Hagi''nin en çok eleştirilen tarafıydı! Haksızlığa ve kendisine yapılan çok sert hareketlere, hele hele mağlûbiyete hiç tahammülü yoktu! İşte bu sebeple, durmadan kart görür hale gelmişti! En kritik maçlarda oyun dışı kalıyor, gördüğü kartlar sebebiyle "önemli bir çok karşılaşmada" yedek kulübesinde bile oturmuyordu! UEFA Kupası final maçında, Avrupa Şampiyonası finallerinde ve nihayet son "Monaco karşılaşmasında" gördüğü kırmızı kartlar gündeme "Acaba psikolojik bir problemi mi var?" sorusuyla oturdu! Herkes Hagi''nin durumunu tartışıyordu! Her kafadan bir ses çıkıyordu! Psikologlar, hakemler, futbol yorumcuları, teknik adamlar, spor yazarları konuşuyor, konuşturuluyor ama "asıl konuşması gereken adama" kimse dönüp bakmıyordu! Aslında "soruların sorulacağı ve cevapların alınacağı" ilk insan bizzat Hagi olmalıydı! Hagi''nin olay olay, maç maç "anlatacağı çok şey olmalı idi!" Onun samimiyetle ve güvenerek açıklama yapabileceği bir "spor yazarı" herhalde vardı! Peki ama kimdi o? Ne zaman "gazeteci", ne zaman "spor yazarı" olduğunu hatırlayacak ve "gidip Hagi ile konuşacaktı?" Aslında "Hagi''yi hem de haklı olarak eleştirenlerin", biraz da dönüp "öz eleştiri yapmaları" gerekmiyor muydu; "Peki biz gazeteciliğimizin gereklerini yerine getiriyor muyuz?" Hagi''yi seyretmek insana büyük bir keyif veriyor! Her pası, her vuruşu, her asisti, her golü onun ne kadar "büyük olduğunu dostuna düşmanına gösteriyor! Ama hem de aynı maçta, çok kısa devreler içinde "Hem Mister Hyde''i hem de Doktor Jeykill''i oynamak" Hagi''ye yakışmıyor, onu da, takımını yıpratıyor! "Onun sinirli hareketleri", bütün takıma sirayet ediyor ve; işte tablo ortada! Fatih Terim''in bıraktığı "otorite boşluğu" da doldurulamadığı için, hem Türkiye, hem Şampiyonlar Ligi''nin en hırçın takımlarının başında Galatasaray geliyor! Her maçta "bir-iki kart cezalısı var!" Hagi''siyle, Bülent''iyle, Emre''siyle, Okan''ıyla, K.Hakan''ıyla, Suat''ıyla Galatasaray "itirazların ve lüzûmsuz hareketlerin getirdiği kartların kurbanı" olmaya devam ediyor! Hagi gibi "uluslararası bir futbol ustası için" doğrusu ya "inanılmayacak bir zaaf!." İnşallah, bu defa hem o, hem de başta Emre olmak üzere takım arkadaşları gereken dersi almıştır!. Başka ne denir ki? Beşiktaş''ın zaafı!.. Çok iyi bir kalecin, mükemmel bir orta sahan ve "golcü" bir forvetin yoksa, Avrupa Kupaları''nda büyük başarılar sağlaman mümkün olamaz! Galatasaray''ın Avrupa Kupaları''nda başarılı olmasının altında yatan "sır" budur! Tabii, bir de "hedefini çizen ve bu hedefe varmak için ne yapacağını çok iyi bilen" bir hocaya da sahip olunması gerek! Beşiktaş''ın Avrupa Kupaları''ndaki zaafı "geçen yıllarda olduğu gibi", bu sezon da aynıdır: Orta saha!. Toshack "çok ağır eleştirilere rağmen" teşhisi çok iyi koymuştu, "Mehmet''le Ayhan bir arada olmaz!" Kıyamet kopmuştu! Briegel "bu kadar açık söylemiyordu" ama, uygulamada "genellikle Toshack gibi düşündüğünü ortaya koyuyordu! Scala ise, "Avrupa maçlarında" ne Mehmet''i, ne de Ayhan''ı ilk 11''e koyuyordu! "Büyük Scala''yı koruma altına almış olan" Beşiktaş medyasından ise düne kadar "tık çıkmıyordu!" Toshack''ın "yerden yere vurulmasına karşılık", Scala''nın doğru dürüst eleştirilmemesi bile, "spor medyamızdaki durumu" bütün açıklığı ile ortaya koyuyordu! Çoğunlukla yorumlar, "objektif değil, subjektif oluyordu!" İşte bu yüzden "objektif olmaya gayret eden" ve "kötü yapıldığında eleştiren, iyi yapıldığında alkışlayan" yorumcular sık sık şöyle bir eleştiriyle karşı karşıya kalıyorlardı: "Daha dün yerden yere vurdun, bugün tam tersini yazıyorsun, bu nasıl iş?" Eğri oturup doğru konuşalım: Beşiktaş yıllardır "orta sahasını, kendini Avrupa''ya taşıyacak bir seviyeye getiremiyor!" Slogan belli; "Mehmet oynarsa..." Bu sloganla, Milanlı, Barcelona''lı, Leeds''li gruptan nasıl çıkılacak? İşte tablo; 7 as oyuncusundan mahrum Milan''ın kalesine atılan tek şut gol olan penaltı!.. Scala "Listemde bir çok futbolcu vardı, açıklayamayacağım sebebler yüzünden Türkiye''ye gelmediler. İyi olmayanını da ben istemedim" diyor! Dikkat ediniz; "Türkiye''ye gelmediler" diyor, "Beşiktaş''a değil!. Peki, Galatasaray''a gelenler, Fenerbahçe''ye gelenler, Trabzon''a gelenler "Türkiye''ye gelmiyor mu?" Scala ya dilinin altındaki baklayı çıkarmalı, böyle "ülkemiz aleyhine imalı sözler etmemeli", ya da "Benim ilk yılımda Avrupa hedefim yok. Benim için hedef Türkiye ligi olarak çizilmişti, bu kadromla ligi en önde bitirebileceğimize inanıyorum. Onun için çıtayı yükseltmiyorum, oyuncu almak istemedim" demelidir! Bence "akıllı" Scala "hedef büyütmek istemedi!" Mesele bundan ibaret! İsim yok!.. Sevgili Ali Sami Alkış "öyle bir yazı yazmış ki, bin defa teşekkür etsem karşılamaz!" Gazetecilik yarışmalarına "prensip olarak girmem!" Girmiş olsam ve "bin ödül kazanmış olsam"; böyle bir yazıyla "toptan tartılsa" acaba hangi taraf ağır basar? Onun gibi "toparlayayım!." Yazısında katılmadığım taraflar var; "özellikle" kendisi için yazdıkları! o, çok "mütevazi" satırları!. "Antialkışçılar" gerçek sanırlarsa, çok yanılırlar; benden söylemesi... İkincisi "Beni öyle bir bağlamış ki", bundan böyle aynı konuda yaz bakalım yazabilirsen!. Ama, yazmak durumundayım! Sevgili Alkış''ın "Turgay Vardar''ın kişiliği ve nitelikleri için yazdıklarının altına bende gözümü kırpmadan imzamı atarım! Benim derdim sevgili Turgay Vardar değil!" Heralde "gözlerden kaçmamıştır"; o yazımda "Turgay Vardar''ın adı hiç yoktu!" O yazıda, "Galatasaray''ın profesyonel Basın ve Halkla İlişikiler müdürü Ünvanı ile TSYD Merkez Yönetim Kurulu üyesi ünvanı vardı!" Ve ben "bu iki ünvanın aynı kişide birleşmemesi gerektiğini" savunuyordum! "Turgay Vardar''ın kişiliğinde iyi olan bu birlişme", yarın "başka birinin kişiliğinde kötü olursa" birşey söylemeye hakkımız olabilir miydi? Mesela TSYD Yönetim Kurulu üyeleri, "benzer görevlerle", Fenerbahçe- Beşiktaş- Trabzonspor- Altay- Adanaspor arasında bölüşülmeye başlanılsa "şimdi susarsak" yarın konuşmaya hakkımız olur mu? Galatasaray''ı izleyen spor yazarlarına, kameramenlara, foto muhabirlerine konulan ambargolar, görev yapmalarını kısıtlayan uygulamalar, İsviçre TV''cilerine karşı konulan tavırlar "yasak kararlarının hergün artması" elbette ki, sevgili Vardar''ın gönlünde yatanlar değildir! Elbette, "spor yazarlarının, kameramanların, foto muhabirlerinin kendilerine yapılan çok kaba muamelelerden sonra" Galatasaray tesislerini terketmeleriyle koydukları tavır da sevgli Vardar''a karşı değlidir, ama "görünen nedir?" TSYD, Galatasaray''a karşı "hakettiği tavrı koyamamamıştır!" Medya "gereken cevabı verememiştir!" Bunda "çok değerli bir arkadaşımızın görevi ve ünvanı gereği" Galatasaray''a kalkan olması önemli bir rol oynamıştır! Bu örnek devam ettiği sürece ve benzerleri de olduğu sürece, durum değişmeyecektir! Elbette, Turgay Vardar''a, spor yazarlarına ve Türk Futboluna yaptığı hizmetler için şükran borçluyuz, olmaya da devam edeceğiz! Ama, "Galatasaray kamplarında, tesislerinde benim genç ve çilekeş spor yazarlarıma, foto muhabirlerime, kameramanlarıma yapılan kötü muamelelerin, konulan kısıtlamaların, yasakların hesabını" kimden ve nasıl soracağız? Son bir örnek: 80 yaşındaki alim bir hoca, yazın bir ağacın altında uyuyormuş! 60 yıldır uzattığı ve itinayla baktığı, çevrede çok ünlü sakalının üzerinden torunu atlamış!. Alim hocayı uyondırıp haber vermişler... "Tez koşun berberi çağırın, sakalımı kestireceğim" demiş... Köylüler şaşkın. "Aman hocam, bunca yıl itina ettiğin bu sakalı nasıl kesersin, hem atlayan torunun?" diye sorduğunda, hoca cevap vermiş; "Yol olur evlatlar, yol olur!." Sevgili Turgay Vardar''ın "başımızın üzerinde yeri olabilir!." Biz "yol olmasından" korkarız!. Bu nasıl iş? Galatasaray Başkanı Faruk Süren demiş ki: "Logo''yu İnan Kıraç''a vermekle büyük hata yaptım!" İşte "Galatasaray böyle bir zihniyetle yönetildiği için" doğru yolu bulamıyor! Logo''yu Faruk Süren vermez, Galatasaray Kulübü verir! Logo''yu İnan Kıraç almaz, Galatasaray Vakfı alır!. Galatasaray''da "hâlâ ve hâlâ" bu ögrenilememiş ise; vah koca kulübe! Sonra da dememiş mi; "Galatasaray''ı dünya kulübü yapacağız!" Bu ne perhiz, bu ne zihniyet? Böyle mi dünya kulübü olunur? Ya "Şirket hisseleri"? Yüzde 22''si Bay Zaporelli''nin temsil ettiği şirkete pazarlanacak! Yüzde 35''i ise Bayan Zaporelli''nin başında bulunduğu şirket tarafından pazarlanacak! Ne eder? Yüzde 57!. Borsa bu; "Yüzde 35''i de bastırıp parayı birileri alırsa", Dünya kulübü olacağı iddia edilen Galatasaray''ı pazarlayacak olan şirket, geçer mi "tek bir ele?" Galatasaray Divan Kurulu da, Genel Kurulu da, camiası da uyusunlar bakalım!. "Ninni de ninni!... Uyusunlar da büyüsünler ninni!." Doğrusu ya, Faruk Süren''in "ninni söylemesine hayranım!." Baksanıza bunca yıldır "70''lik, 80''lik büyükleri bile mışıl mışıl uyutuyor!."
ÖNE ÇIKANLAR