Doğrusu, Şampiyonlar Ligi için "iki turlu bir ön eleme yolculuğuna çıkan" Beşiktaş, beni "gene" endişelendiriyordu! Scala gibi bir hocaya ve "iyi transferlere" rağmen, hazırlık devresi tam tamamlanmadan, hemen hemen "tek ciddi maç oynamadan" çıkılan ilk maçın "önemi" çok büyüktü! Sadece "tur için avantaj sağlama" açısından değil, bütün bir yeni mevsime tesir edebilecek bir "moral motivasyon açısından" da! Ve Beşiktaş zoru başardı; tebrikler!. Bakın "neden zoru başardı", onu da yazmak isterim!. "Yeniden yapılanan" Beşiktaş takımında "henüz" takım oyunu olgunlaşmamıştı, olgunlaşmasına da imkân yoktu! "Olgunlaşma", herşeyden önce bir "zaman" meselesiydi! Bulgarlar ise "takım oyunu yönünden" Beşiktaş''tan çok ileri idiler!.. Buna rağmen Beşiktaş kazandı ve "hem Avrupa Kupaları''nda son yıllardaki başarısızlık serisine son verdi", hem de "Bulgarlar önünde şeytanın bacağını kırdı!." Ama, "asıl önemlisi", Beşiktaş takımı "kendi başkanına ve yönetimine rağmen" kazandı; kazanmayı bildi!. Zira, günlerdir, hatta bir - iki haftadır, başta başkan Bilgili olmaz üzere, Beşiktaşlı bazı yöneticiler, "takımı strese ve hatta paniğe sokacak" bir "baskı kampanyası" açmışlardı, adeta!. "Mutlaka yenmemiz lazım!. Galip gelmek zorundayız!. Tur atlamazsak şöyle olur, böyle olur!." "Yeneceğiz" sözü ile "yenmemiz lazım" sözü arasında dağlar kadar fark vardı! "Yeneceğiz"; takımın gücüne olan inancı, güveni gösteriyordu; takımı olumlu yönde motive ederdi! "Yenmemiz lazım"; yönetimin zor durumda kalacağını gösteriyordu; takımı strese ve hatta "gol gelmedikçe paniğe sokar", olumsuz yönde etkilerdi!. Nitekim "kurt hoca" Scala da "maçtan birkaç gün önce" bunu ifade etmiş; "bizi rahat bırakın, baskı yapmayın" demişti! Maçta çok zaman "bu olumsuz baskının etkileri" görüldü!. Kaptan Mehmet''in "gücünü ekonomik kullanarak, bütün bir maça yayamamasında, eforunu toptan ve kısa zamanda harcayarak yorulmasında" Bilgili ve arkadaşlarının "yersiz ve zamansız" açıklamalarının büyük rolü vardı! Beşiktaşlı futbolcular "öyle anlar oldu" ki, doğru dürüst iki pas yapamadılar! "Dış faktörlerin, futbola yaptığı olumsuz etki", elbette ki "tam hazır olmayan bir takımda" daha bariz hataların yapılmasına yol açıyordu! Ve de bu çok normaldi! Beşiktaş''ın, "rahat bırakılırsa", bir hafta sonraki rövanşta daha da başarılı olacağına inanıyorum! Zira, Beşiktaş, Bulgar ekibine göre "fert fert daha güçlü bir ekip!" 10 defa oynasalar, 7-8''ini Beşiktaş''ın kazanması gerekir! Ama, Bulgar ekibinde de, "iyi oyuncular" gördüm!. Hem de, "bizim hovardalarımızın", milyonlarca dolar ödedikleri "yaşını başını almış" futbolculardan "çok daha ucuza gelebilecek" ve hatta "yarınlarda çok da para kazandıracak" isimsiz oyuncular!. Bizimkiler "neden" böylelerini bulup, transfer etmezler? "Tek başına" Beşiktaş defansını allak bullak eden bir 9 nolu İvanov vardı ki, bilmem Giray Bulak "hayaller peşinde koşturacağına", neden alıp Trabzonspor''a koymaz, merak ettim! Elin oğlu Hakan''ları, Emre''leri, Alpay''ları alıyor! Biz ise "bazı istisnalar hariç", kimlerin önüne milyonlarca dolar döküyoruz; yazık! Dikkat... Dikkat!.. Spor sayfalarında "eleştirilerin" eskiden bir seviyesi vardı!. Eleştirilerde kullanılacak "sıfatlar" dikkatle seçilirdi! Ölçüyü biraz kaçıranlar, dostları tarafından uyarılır, "genelde" ayıplanırdı!. Ne zaman ki, "spor yazarı olmayan spor yazarları" türedi!. Ve de, "spor sayfalarımızı, TV ekranlarımızı parsellediler"; eleştirilerdeki "seviye" birdenbire düşüverdi!. Gazeteciliğin "mesleki, ilkeli ve edebi nezaketi" eleştiri yazılarından uçup gitti!. Yerini, okuyucularım beni affetsin bugünlerin "nerede ise köprüaltı kalabalığı aldı!." "Kötü paranın iyi parayı kovduğu gibi", ne yazık ki "seviyeli yazarlık da, seviyesizliği şöhret basamağı yapanlar tarafından kovuldu!" Spor sayfalarında "öyle eleştiri yazıları okuyorum" ki, insan olarak tüylerim diken diken oluyor ve bir gazeteci olarak "yüzüm kızarıyor!" "Hakem eleştirilerinde başlayan" seviyesizlik sonunda geldi, "spor yazarlarının, futbol yorumcularının birbirleri hakkındaki eleştirilerinin göbeğine oturdu!." Yazılan "bazı sıfatların yanında", nerde ise "sinkaflı küfürler" de hafif kalır oldu!. Peki, "spor sayfalarının yöneticileri" ne yapıyor? Gazete üst yönetimleri ne yapıyor? Anlaşılıyor ki; "Oh... Oh... Raytingler, tirajlar artıyor" diye el oğuşturuyor!. İyi de, ya Türkiye Spor Yazarları Derneği ne yapıyor? Tüzüğümüz ortada!.. Diyelim ki. "Onun hükümlerini işlemek" Disiplin Kurulu''nu çalıştırmaya kadar gidecek! Bana göre "çoktaaan gitmeliydi!." Ama, "Disiplin Kurulu''nu en az şekilde çalıştırma gayretinde olan" bir dernek yönetimine de saygı duyarım!.. Söyleyecğim şey, bir türlü hayata geçirilemeyen şu "Etik Kurulu" olayıdır. Genel Kurul yaptık!. Genel Kurul''da, "olağanüstü bir genel kurul kararı" aldık! Tüzük değişecekti!. Tüzük komisyonu kurulacaktı! Bütün bunlar "altı ay içinde bitecek" ve tüzüğün "yeni maddeleri yürürlüğe girecekti!." Ne oldu? Ben "birşeyler olduğunu duymadım!." 6 ayda neredeyse bitti, bitecek! "Genel Kurul''un emrini yerine getirmeyen" bir yönetimi düşünmek bile istemiyorum. "Onu yapanlar için" tüzüğümüzün maddelerinde "ne yapılacağı yazılı!." Öyleyse? "Eleştiri" diye birbirimize sövmeye devam!. Hakemlere de sövebilirsiniz!."Kamu görevlisi sayılmaya başlamalarına rağmen!." Ya yöneticiler? Hımmm!. Orada biraz duralım!. "Korku dağları bekliyor!." Ne tablo ama? ......................................................................... Not: İşte Trabzon''dan "bir yasak rezaleti" daha!. "Büyük hoca" olmanın raconunun "spor yazarlarına yasak koymak" zanneden Giray Bulak''ı şiddetle kınıyorum. Ya TSYD ne yapıyor?. ''Adolf'' Cengiz!.. Hoppala!. Bir bu eksikti!. Galatasaraylı Eski Futbolcular Derneği Başkanı Cengiz Özyalçın demiş ki; "Popescu''nun kaptanlığı Galatasaray camiasına yakışmadı. Kulübün 95 yıllık tarihinde ilk defa bir yabancı kaptanlığa getirildi. bunu şiddetle kınıyoruz!." Vay... Vay... Bari eline bir de "mezure alıp" kafatası ölçmeye çıksaydı tamamdı; "Dolikosefal mi, brakisefal mi?" Ya da; "Acaba arı ırktan mı, sair ırklardan mı?" Bu nasıl bir kafadır? İspanya''da "Kraliyet''in sembolü olan" Real Madrid''e kaptanlık etmiş olan Popescu, Galatasaray''da "İkinci ya da üçüncü kaptan olamazmış!." Türkiye''ye "ilkleri getiren" ve "ülkenin batıya açılan en önemli pencerelerinden biri olan" Galatasaray''ın "Eski Futbolcular Derneği''nin başı" olan zâtın, galiba "globalleşen dünyada AB''ye giriceğimizden, serbest dolaşımın başlamak üzere olduğundan" haberi yok!. Kimdir Cengiz Özyalçın? Galatasaray''ın "yaşayan eski 100 futbolcusunu sayın" desem, bu 100 ismin arasına koyar mısınız? Hiç sanmam!. Ya 200''ün? Onu da sanmam!. Ama, "Eski Oyuncular Derneği Başkanı" seçilmiş!. Demek ki, "başka vasıfları var!." İşte "başkanlık" ya da "kaptanlık", o "başka" vasıflardan dolayı bir insanın sorumluluklarının ve ünvanların adıdır! "Başka" vasıflar?. Liderlik gibi... Temsil gibi...Yönetme gibi... Terbiye, usûl, erkân bilmek gibi... Konuşmak gibi... İrade sahibi olabilmek, insiyatif kullanabilmek gibi... Saygı uyandırmak gibi... Bunların arasında "kafatası ölçmek, nüfus cüzdanına bakmak" yok!. Hele hele "kulüp sporunda!." Bilmem ki "bu yazının başlığındaki sıfat", Cengiz Özyalçın''a yakıştı mı? Bence yakışmadı! Onun için "yazımın başlığını" geri alıyorum! "Kullanılmamış" sayıyorum! "Böylesine bir ırkçılık" ne kadar üzüyor, değil mi, Özyalçın? Kınamayı bırakın da, Galatasaray''ın kaptanlığını "hakkı ile yapacak olan" Popescu''yu alkışlayın! Jardel!.. İstiyoruz ve bekliyoruz ki, Jardel gelir gelmez sahaya çıksın ve daha ilk maçından itibaren 3''er, 5''er gol atsın!. "Jardel" diyorum, sözün gelişi!. Aslında anlatmak istediğim "Jardel gibi" yeni gelen her futbolcunun "başına ördüğümüz çorap!." Adamlara "uyum sağlayabilecekleri makûl bir zaman bırakmadan" başlıyoruz, en ağır şekilde eleştirmeye!. "Uyum sağlayabilmek için" çabalayan insanlar için en önemli destek, ortadadır ki; "moral motivasyondur!" Biz ise, medyasıyla, yöneticisiyle, taraftarıyla tam tersini yapıyoruz!. Etkilenmemeleri mümkün mü? "Sadece" onlar değil, arkadaşları da etkileniyorlar!. Başlanıyor "dudak bükülmeye!." "Bu kadar para buna mı verildi?" diye fısıltılara!. Ve, tabii olan da hem "gelene", hem de "takıma" oluyor! "Onca para verilen" futbolcu yavaş yavaş kaybedildiği gibi, "yerine aynı yetenekte başka oyuncu da alınmadığı için", takımda koskoca bir kara delik de sırıtmaya başlıyor! Sonrası, malûm!. Geriye doğru şöyle bir bakın, "kimleri daha mevsim başında öğüttük" lütfen sayın!. Şimdi, "kıyma makinasında" Jardel var! Elbette, "onu çabucak kıymak" kolay değil!. Zira, "kolay gol atmak gibi" büyük bir silahı var! Gene de işinin zor olduğunu hissediyorum! Hagi geldiğinde de, "böyle olmuştu!." Ama "Hagi, Hagi idi!." Bakalım "Jardel, Jardel mi?" Ders! "Gerçek ağabeyim olsa", herhalde onu "ancak Cüneyt Koryürek''i sevdiğim kadar" sevebilirdim!. Ondan "hayatta çok şey öğrendim, çok şeyin dersini aldım!." "Hayat felsefemde yaptığım rotuşlarda" onun etkisi çoktur!. Amma... "Hiç kimseye gazetecilik dersi vermek istemem" dediği "Yanlışlar ve doğrular" başlıklı yazısında "adımı vermese" de, Ruhan Işım ile ilgili olarak yazdığım yazıya "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" gibilerden cevap vermiş ve de "tabii" gazetecilik dersi de!. Lâfı uzatarak "polemiğe girmek istemiyorum!" Ben ve benim gibiler "Ruhan Işım''a haksızlık etmişsek", bilmelidir ki, Cüneyt Abim de, "daha dün gibi kısa bir zaman önce" göreve gelen Semra Aksu''ya ve Federasyonu''na "bizden çok daha fazla haksızlık ediyor!" Şunu bilmeli ki, Ruhan Işım kendisi için neyse, Semra Aksu da "benim için o!." Bize diyor ki; "Bir telefonla öğrenebilinecek doğrular, öğrenilmemiş!. Yazılar doğrular öğrenilmeden yazılmış!." Sevgili Cüneyt Ağabeyim de "bir telefonla öğrenebileceği doğruları öğrenmeden, Semra Aksu''yu ve Federasyonunu kolaylıkla ipi çekebilmiş!" Ayrıca, "biz doğruları öğrenerek" yazdık! Ruhan''la beraber yarışmalara katılan sporculara bir sorsun bakalım Cüneyt Ağabeyim, "gerçekler neymiş?" Bizim yazdığımız gibi mi, yoksa kendi yazdığı gibi mi? "Resmi açıklamalar ya da ağızlar", bazen zorunlulukla "doğruları söylemeyebilir!" Gazetecinin de "haber kaynağı her zaman resmi ağızlar olmaz!." Olmamalıdır! Son bir soru: "Ruhan Işım ABD''de eğitimine devam ederken askerliğini tecil ettirmeyi unutmuştu" demek, gerçeklere sırt dönmek demek değil mi? "Asker kaçağı olduğu için Türkiye''ye uğramamayı, yarışmalara bile Türkiye''ye gelmeden gitmeyi unutmuyor" ama, tecil için müracaatı unutuyor", öyle mi sevgili ağabeyim;"hem de ABD''de eğitimini yapan milli bir atlet?" Bu nasıl iş?

