"Birileri" ne yapmak istiyor?

A -
A +

Galatasaray'da garip şeyler oluyor!. "Birileri", Galatasaray'ın "içinde olduğu" mali ve manevi batağı yeterli görmemiş ki, "birkaç kat daha artsın" diye uğraşıyor, sanki!. Neymiş; "Faruk Süren'in başkanlığında, başkan adaylığına soyunanlar da dahil bir yönetimde toplanılacak" ve "bu kadro" Galatasaray'ı kurtaracakmış!.. Koca Galatasaray Kulübü'nün "Tülûat Tiyatrosu olmadığını" bilmem ki, "birilerine nasıl anlatacağız?" Galatasaray, "hangi başkan zamanında", tarihinin en büyük "mali ve manevi erozyonuna uğradı?" Galatasaray, "hangi başkan zamanında", kapalı kapılar ardında kalan, "örtbas edilen", üzerine gidenlerin "Galatasaray düşmanı" ilân edildiği "esrarengiz konuların ve ilişkilerin içine sokuldu?" Galatasaray, "hangi başkan zamanında", "bir sandalye-bir masalık ya da bir posta kutuluk" off-shore bankalarla, TGS gibi "yöneticileri sabıkalı" şirketlerle, Cayman Adaları ile muhatap edildi ve Galatasaray camiası "kulüp, yüzde 15 faizlerle borçlandırılıp 10 milyon dolardan fazla bir para sarf edilerek" yaptırılan ama "çöpe atılmaya mahkum" stat projeleriyle uyutuldu?. Galatasaray, "hangi başkan zamanında" yapılan büyük hatalar sebebiyle, bugün Türkiye'de "ikinci lig takımlarınınkilerden de kötü bir sahada ve zeminde futbol oynamaya" mahkûm ve mecbur edildi? Galatasaray, "hangi başkan zamanında", uçan kuşa borçlu hale getirilerek, bitip tükenmeyecek kadar çok ve FIFA'lara, UEFA'lara kadar uzanan "futbolcu ve kulüp alacakları" yüzünden "yüz kızartıcı" duruma düşürüldü? Acaba, "FIFA, Galatasaray'a yabancı futbolcu transfer etme yasağı koydu" iddialarının müsebbibi hangi yönetim? Galatasaray, "hangi başkan zamanında", futboldan başka hiçbir spora "önem vermez" bir hale getirildi? Bu soruların cevapları açık açık verilmeden ve camia "ikna edilmeden", neden ve kimler çıkıp da "Faruk Süren başkanlığında" ve "o bu hataları yaparken, kulübü bu hale getirirken kadrosunda olan kişilerle yeniden beraber olarak" kurulacak bir yönetim, söyler misiniz bana ne yapacak? Rahmetli İsmet Paşa'nın, "Cevdet Sunay'ın cumhurbaşkanlığı süresinin uzatılması için" kendisini ikna etmeye gelenlere söylediği "ünlü" bir söz vardır: "Söyler misiniz bana, görev süresini uzattık, ne yapacak? Bugüne kadar ne yaptıysa onu!. Öyleyse neden uzatalım?" Faruk Süren "yeniden başkanlık koltuğuna oturmayı" hayal edebilir, isteyebilir; onu anlarım!. Ama, Alp Yalman için duyduklarıma inanmam mümkün değil! Deniyor ki; "Yalman, Süren'in kuracağı bir yönetime girmeyi ve beraber çalışmayı düşünüyormuş ve istekliymiş!.." Rüyamda görsem, hayra yormam!.. Kimdi, "başkanken" Alp Yalman'ın kuyusunu kazan? Kimdi, "Futbol Federasyonu Başkanlığı garanti iken", altından koltuğu çeken? Ya Fatih Altaylı için söylenenler? "Süren'e başkanlığı ve büyük koalisyonu o teklif etmiş... Bu olursa, yedek listede aday olmaya bile razı olacakmış..." Mehmet Cansun Yönetimi'nin ilk haftalarında, Süren'in Altaylı, Altaylı'nın Süren için söylediklerini "sütunlarıma almaya utanırım!." Ayrıca, "Hürriyet Gazetesi'ndeki sütunlarında ve TV programlarında", devamlı olarak "maddi ya da manevi ağırlıklı ama karanlıkta kalmış ve de örtbas edilmek istenen olayların üzerine giden", kendisine "doğrucu Davut" yakıştırmasının yapılmasından hoşlanan Fatih Altaylı, yazımın başında sıraladığım soruların cevapları açık-seçik verilmeden nasıl olur da "Süren'e başkan adaylığı teklif eder?" Ya da, bazı gazetelerde yazıldığı gibi, "bu formül Süren'den gelmiş ise", nasıl destek verir? Dedim ya, Galatasaray'da "garip" şeyler oluyor!. Anlayan varsa beri gelsin!. Tek memnuniyet verici gelişme, hem Özhan Canaydın'ın, hem de Mehmet Cansun'un "Süren başkanlığındaki büyük koalisyon" teklifine gülüp geçmeleri!.. Bilmem ki, Süren, bu tablo karşısında ne düşünüyor? Beklemek gerek!.. Bir arkadaşım telefon etti: "Bu nasıl iştir Öcal, Vernel'in Laborantı için, Mustafa Denizli harcanır mı?" Önce bir şey anlamadım.. Lafı sürdürünce "jeton düştü!." Meğer "Werner Lorant'tan söz ediyormuş!." Kendisine, acele etmemesini, beklemesini tavsiye ettim!. Elbette "karizması olan" bir Türk Teknik Direktör'ün yerine "Almanya'nın ikinci sınıf bir hocasının getirilmesi" futbolumuz adına üzücü idi ama, bir yönetim "başarısız olduğuna inandığı anda", teknik direktörünü değiştirmişse, buna da saygı duymak gerekirdi! Beklemek, hem yönetimi, hem teknik adamı, hem de takımı yıpratırdı!. "Yeni kan", yeni bir ümit, yeni bir heyecan demekti. Üstelik Denizli, Fenerbahçe camiasının "ısınamadığı" bir hocaydı!. Fenerbahçe yönetiminin "en az Denizli kariyerinde, hatta ondan da ünlü bir hocayı" getirmemesi eleştirilebilirdi, ama "yapılan tercihin doğru olup olmadığını görmek için" de makûl bir süre beklemek gerekmiyor muydu? Ona anlattım ki, "Vernel'in Laborantı" gibi benzetmeler ve espriler de, spora yakışmıyordu!. Lorant, eğer Fenerbahçeli sadece bir futbolcuya, görev süresi içinde, "bir tane yeni şey öğretecek olsa bile", ona teşekkür etmek görevimiz olmalıydı!. Elbette "yanlışlarını, hatalarını eleştirecektik" ama, "kişiliğine dönük" bir şekilde "alay etmek"; işte o olmazdı, olmamalı idi!. Zaman zaman "bunu hepimiz yapıyoruz!." Yanlış yapıyoruz, hem de çok yanlış yapıyoruz!. Hakemler Galatasaray'ı koruyormuş!.. Fenerbahçe'lilerin hakim olduğu spor medyamız, durup dinlenmeden "şu havayı" beyinlere yerleştirmeye çalışır: "Hakemler, Galatasaray'ı kolluyor, çünkü Federasyon Başkanı Galatasaraylı!.." Fenerbahçe Başkanı'nın, daha da doğrusu "yıllardan beri" Fenerbahçe başkanlarının icap ettiğinde "iş buldukları" spor medyası sorumluları, yazar-çizerleri ve yorumcularına "verdikleri talimatlar" da bu yöndedir!. Yıllarca Federasyon Başkanlıklarında, "çifter çifter" asbaşkanlıklarında "Fenerbahçe kongre üyelerinin, Fenerbahçe yöneticiliği yapmış olanların oturduğu" unutulur, "Ulusoy da... Ulusoy..." diye tutturulur!. MHK Başkanı için, hem de tribünlerin ortasında, Fenerbahçe Başkanı'nın "Bizdendir" dediğinin üzerinde kimseler durmaz! Şimdi, Süper Ligin ikinci yarısı başlarken Galatasaray'ın üst üste oynadığı Kocaelispor-Gaziantepspor-Denizlispor maçlarının kasetlerini alın, bir de tarafsız hakem jürisi kurun ve inceleyin bakalım, bu üç maçta "yapılmış hakem hatalarının kaçı Galatasaray lehine, kaçı aleyhine?" Galatasaray ofsayttan gol yemiş mi, verilmeyen penaltıları var mı, kaç "gollük akını", hiç yoktan "ofsayt" diye kesilmiş? Aleyhine kaç faul düdüğü "yanlış" çalınmış? Galatasaraylı futbolculara gösterilen kartların kaçı hatalı?. Tabii, "bunların tam tersinin", yani "hatalı olarak rakip oyunculara çıkarılan kartların ve rakip takımlar aleyhine çalınan ya da çalınmayan" düdüklerin istatistiği de yapılsın!. Görelim, ortaya nasıl bir sonuç çıkacak? Aynı "istatistikler", Beşiktaş ve Fenerbahçe için de tutulsun, bakalım ne olacak? "Bir maçta bir olayın, bir düdüğün üzerine gidilerek" kıyametler koparılıyor!. "Galatasaray düşmanlığı tescilli" bazı yorumcuların "sansasyonel oyunbazlıkları ile" iş iyice çığırından çıkarılıyor ve "hakemler tam olarak tesir ve baskı altına alınıyor!" "Rakipler" maçın daha ilk dakikalarından itibaren "Galatasaray'ı oynatmamak ve sindirmek için" sert ve faullü oyunu seçip, "faul yapma rekorları kırarak" 90 dakikayı tamamlıyorlar; ama "kart gören oyuncu sayısı" nedense Galatasaray'da daha fazla oluyor, bu nasıl iş? Anlı-şanlı yorumcularımız, "Futbol erkek oyunu, elbette rakibi oynatmamak için gerekeni yapacak" diyerek ve FIFA talimatlarını da "pas pas ederek" işin içinden çıkıyorlar!. Faulü Galatasaraylı oyuncu yapmış ise, bu defa "erkek oyunu" unutuluyor ve "vur abalıya!.." Aynı pozisyon bütün programlarda on defa, yüz defa, bin defa gösteriliyor!. Komedi yıllardır devam ediyor!. Galatasaray yönetimleri de uyuyor!. Uyuya uyuya bir gün büyürler, inşallah! Yanlış nerde? Hafta içinde bir Beşiktaş idmanında Ahmet ile İlhan arasındaki söz tartışması, spor sayfalarımıza nasıl aksetti, hepimiz gördük, okuduk!. Bu ve benzeri haberler yüzünden yöneticiler ve teknik direktörler "kulüp muhabirlerine yasak koyunca" da kızıyor, kıyameti koparıyoruz!. Bıraktım "milyarlarca liralık primlerin döndüğü", milyonlarca dolarla ifade edilen futbol maçlarını, biz "arkadaş arkadaş" bir Pazar günü "evimizde briç oynarken" birbirimizle nasıl tartışıyor, neler söylüyoruz!. İki tane genç adam idmanda takışmış, her gün Dünya yüzünde binlercesi olan bir olay... Yazılsa ne olur, yazılmasa ne olur? Beşiktaş'ta işler iyi gidiyor, takım bir "kolej ekibi" görüntüsünde... Taraftar memnun... Yönetim memnun... Ama "pişmiş aşa su katmanın lezzeti" başka: "Ahmet ile İlhan birbirine girdi!." Sansasyonu da ekleyerek ve "spor gazeteciliği budur" diyerek, antrenmanda iki arkadaş arasında geçen konuşmaları "virgülü virgülüne yazıyoruz!" İyi de, bu tablo üzerine, Beşiktaş yönetimi ya da Daum da kalkıp "Bundan sonra yasak arkadaş, kimse idmanlarımızı izlemeyecek" deseydi, ne olacaktı? Bugün demedilerse, yarın derler; merak etmeyelim!. Ödül almak isteyenlere duyuru!.. Tabii şaka... Ama, bilinmelidir ki, her şakanın mutlaka "bir gerçek tarafı, bir doğru tarafı" vardır!. Üstelik pek bilinen bir de söz vardır; "Güleriz ağlanacak halimize!." İşte bazı şakalara da "ağlanacak yerde gülünür"; bizimki de o cinsten!.. Fatih Terim çıktı TV'lere, "Uluç kardeşler için" hem de "sinkaflı" her türlü hakareti yaptı!.. Mustafa Denizli çıktı, bir Uluç için "hain" anlamına gelen sözler etti!.. Haluk Ulusoy çıktı, herkesin ortasında bir Uluç için "sinkafın en ağır tabirlerini" kullandı!. Aaaa... O da ne? Üyesi olduğumuz dernek, üyesi olduğumuz meslek teşekkülümüz, "bu üç futbol adamına" da, "sportif iletişim ödülü" vermez mi? Küfürler... Hakaretler; "Sportif de değil, iletişimin i'siyle de bağdaşmıyor!." Öyleyse, ne oluyor? Burada biraz duralım!.. İşin bir de "ödül" tarafı var!.. Hıımmm... Uygulamaya bakılırsa, yöneticilerimiz, "Uluçlar'a küfür ve hakaret edilmesinin bu ödül için en önemli şart" haline gelmesini sağlamaya çalışıyorlar ki; gelecek yıllarda "bu ödüle aday olan ve almak isteyen" bütün spor adamlarına duyurulur!. Okuyucu ve spor basını!. "Baycan İlhan" adlı okuyucumdan bir e-mail aldım. "Futbol" medyamızın bütün sorumlularına ve yazar-çizerlerine "ithaf ederek" sütunuma alıyorum: "Geçen Cumartesi Cemal Nadir ile ilgili bir yazınızı okudum, çok ilgimi çekti. Ben 22 yaşındayım, doğma büyüme İstanbulluyum. Fanatik olmamakla beraber Fenerbahçe taraftarıyım. Gazetelerimiz ve TV'lerimiz, sporu bizlere sadece futbol olarak empoze etmek için her şeyi yapıyor. Ne yazık ki diğer spor branşlarına yeterince rağbet etmiyor ve yer vermiyor. Basketbolda (ki, çok başarılıyız), voleybolda, atletizmde ve diğer spor branşlarında görülen kıpırdanmalar basınımız tarafından yeterince desteklenmiyor. Sporcu, spor basını tarafından teşvik edilmezse, nasıl başarılı olur? Ben sadece futbolda Galatasaray'ın ve Milli Takımımızın başarılarıyla yetinmenin yeterli olmadığını düşünüyorum ve bu başarılarla tatmin olmuyorum... Merak ediyorum; biz acaba ne zaman uluslararası üne sahip atletlere, voleybolculara, kış sporlarıyla uğraşan sporculara, yüzücülere, Formula pilotlarına (ki, bu tamamen hayal) sahip olacağız?. Bu potansiyel içimizde mevcut, buna eminim, ama teşvik olmadığı için sporcularımız vitrine çıkamıyor ve dünya çapında yıldızlar olamıyor." Bu satırlara ekleyecek tek kelimem yok!. Her şeyi açık-seçik anlatıyor!. Amma... Anlamak isteyen var mı?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.