Bu millet ne istiyor? "Spor programlarını yok eden" ve "Spor programı" diye "İstanbul'un Üç Büyük Takımı'nın futbol programını yapan" İstanbul TV'lerinin ve onlarla yarışmaya girişen TRT'nin ve sorumlularının suratına "Osmanlı şamarı gibi" bir şamar indi!. "Bu millet, bunu istiyor" yutturmacasının da nasıl bir "palavra" olduğu ortaya çıktı!. "Süper Lig'in ilk haftanın sonunda", TRT dahil bütün TV'ler "pazar gecesini futbol programları ile doldurdular!.." Hangi kanalı açsanız karşınızdaki görüntüler birbirine benziyor; "birkaç kişi" maçların görüntüleri ile beraber "Fenerbahçe'nin, Beşiktaş'ın ve o gece oynamış olan Galatasaray'ın karşılaşmalarını konuşuyordu!." Programların içinde, ciddisinden, "Karagözlü, Hacivatlı, Orta Oyunlu" olanlarına kadar "her çeşidi" vardı!. Amma... Dikkat buyurunuz "hem de ligin ilk haftasında", bütün bu futbol programları "reyting sıralamasında" nal topladı!.. "En cafcaflısı" olan TRT'ninki bile, "onuncu sıradaydı!." Diğerleri, yirmi küsurları, otuz küsurları, kırk küsurları, elli küsurları "ancak" yakalayabiliyorlardı!.. Aynı gece, "Amerika-Türkiye basketbol milli maçı" da vardı ve bu maçın naklen yayınının reyting sırası; "bütün programlar içinde üçüncülüktü!." Hey gidi, "futbol tutkunları" hey!.. Hem kendinizi, hem de milleti aldatıyor, aldatmaya da devam ediyorsunuz!. Olimpiyat Oyunları naklen yayını da "aldatmacanızın ne hâllere düştüğünü" ortaya koyacak!. Bütün çabalarınıza, beyin yıkamalarınıza ve uyutmalarınıza rağmen, kimse "şişirilmiş" isimlerle "futbolsuz" futbolun peşinden sürüklenmek istemiyor; fanatikler ve sizler hariç!.. Hâlâ anlayamadınız mı? Bu da yabancı!.. Basketbol Milli Takımı'nın hocası Tanjeviç'i kutlarım!. Ve "onun milli takımın başına getirilmesine karşı çıkan" bütün dostlara da "Selâm olsun" derim!. Bugüne kadar "Türk" teknik direktörlerin, sadece "basketbolde değil" her spor dalında, "temel yanlışta nasıl inat ettiklerini" ve "nasıl günü kurtarma peşinde koştuklarını" ortaya koyan bir uygulamayla işe başladı, Tanjeviç!. Kimselerin adını sanını duymadığı gençleri takıma topladı, onlara şans verdi, "en önemli hazırlık maçlarında, kaybetmeyi de göze alarak cesaretle oynattı"; ısrar etti ve kazandı!. Türk Milli Takımı'nın yarınları için "artık" korku yok!. Milli Takım bazında "bu yol açıldığına göre", artık bütün gençler "Biz de varız" diyerek ve kendilerine güvenerek sahaya çıkacaklar ve oynayacaklar!. Ey futbolumuzun "ünlü ve de yabancı" teknik adamları; Tanjeviç'i örnek alın!.. "Biraz şans verildiğinde ve biraz ısrar edildiğinde ne olacaklarını gösterecek olan" Türk gençlerinin yerine, oradan buradan, hem de "milyon dolarlar ödeyerek" aldığınız yabancılar, emekliliklerini bekleyenler, Türk Futbolu'nu nereye götürür? Ey benim "benden sonra tufan" diyen ve "yüzlerce milyon doları" saçıp savuran ve de Ankara'da "vergi indirimi için yalvar yakar olan" amatör yöneticilerim; Tanjeviç'i görün ve "neyin doğru olduğunu" anlayın!. Milletçe "aptal yerine konuyoruz"; nasıl görmüyorsunuz? Olmadı sevgili Çol, olmadı!.. "Şaşkın hoca, kıskanç koca!" başlıklı yazını okuyunca, gözlerime inanamadım; "böyle bir yazının üstündeki imza herhalde yanlış konmuş olmalı, böyle bir yazıyı Zeki Çol yazamaz" deyip durdum; heyhat!.. Yazmış, hem de nasıl yazmış!.. Sevgili Çol, bir yandan "rezaleti, beceriksizliği, ihmali, yanlışları" art arda "bütün açıklığıyla satır aralarında anlatırken", öte yandan "böyle bir rezalete karşı çıkan, eleştiren insanları", elini vicdanına koymadan "riyakarlık" ile suçlayıvermişsin!. Neymiş, "bu olanlar bugüne kadar hiç olmamışmıymış..." Neymiş, "sistem bunları kurguluyor ve zorluyormuş..." Neymiş, "Bütün bunlar unutulup, Süreyya Ayhan'ın ölmeden mezarı kazılıyormuş... Daha iddialar ispatlanmamışmış... Yargısız infaz yapılıyormuş..." Ey sevgili Çol, bir defa kimse "Süreyya Ayhan'a yargısız infaz yapmadı" ve ona "doping aldın" demedi. Eleştirilenler; senin de "Şaşkın hoca, kıskanç koca" dediğin Yücel Kop ve Kop'un bütün yanlışlarını seyreden, müdahale etmeyen ve hatta "olaylı test günü" olayın cereyan ettiği kentte olup da "yapılması gerekenin ne olduğunu anlatıp, Süreyya'ya karşı ortaya atılacak ciddi iddiaların önünü kesmeyen" Federasyon Başkanı Mehmet Yurdadön!. Bunun neresi "yargısız infaz", bunun neresi "riyakârlık?" "Olimpiyat altın madalyası alacak" bir büyük şampiyonu "hazırlamak için yapılması gerekenler" yerine, tam tersini yaparak "onu harcayanları, sakatlıklarla, mide kanamaları ile ve nihayet çirkin iddialarla karşı karşıya bırakanları" eleştirmeyecek, araştırmayacak ve yazmayacaksak, söyler misin bana; "Bizler neden gazeteciyiz?" Senin yazının satır aralarında bile "bu ikilinin Süreyya'yı bu hâle düşürmek için" adeta "nasıl özel gayret gösterdikleri" açık açık yazılmışken, bu nasıl bir düşüncedir ki; "bunların yazılmasına ve eleştirilmesine" karşı çıkar, "insanlık ve gazetecilik görevini yapan" insanlara "riyakâr" dersin?. Diyorsun ki; "Bunları yapan ama bu ikili gibi yüzüne gözüne bulaştırmayan bunca sporcumuz vardı, onları halk kahramanı ilân ettik!." Bak sevgili Çol, "ben ve benim gibiler, ki bu cephenin içinde sen de varsın", doping yapan kimseyi halk kahramanı filân ilân etmeyiz, etmedik; bütün spor yazarlığı hayatımız spor suçlarıyla mücadele hâlinde geçti... Nerede doping, nerede şike iddiası varsa ve tabii haber almışsak, duymuşsak, hele hele böyle uluslar arası federasyonların soruşturma açtığı ortaya çıkmışsa; araştırdık, üzerine gittik, yazdık!. Tabii, duymadıklarımız, bilmediklerimiz olabilir!. Yazından anlıyorum ki, "sen bir çok sporcu biliyorsun!." Yaz birer birer... Öğrenelim ve bizler de yazalım!.. Öyle "ortadan bir genelleme ile", bugüne kadar büyük başarılar kazanmış onca sporcuyu "zan altında bırakacak" birkaç cümlenin sonunda "bugünü mazur gösteremezsin!." Sporda "iki büyük suç vardır"; biri şike, biri doping!. Bu iki suç konusunda "gerçek" gazeteciler ve "insanlığa karşı işlenen bu suçlar ile mücadele eden" herkes, görevini yapmak zorundadır; bunun bahanesi, mazereti yoktur!. Uluslararası federasyon "bu iddia ile bir soruşturma açmışsa" bunun haber olduğu, "yorumlanması ve araştırılması gerektiği" ortadadır!. Ne demek; "soruşturma sonunu beklemek?" Ne demek, "Efendim bundan önce bunlar olmadı mı, olmuyor muydu?" demek? Dopinge, "bizim gibi" ülkelerin gençleri için adeta "yeşil olmasa da sarı ışık yakan" şu cümleler ne anlama geliyor: "Tabii ki dopingin karşısındayım. Tabii ki yapanı onaylamıyorum. Ama hele de bizim gibi ülkelerde suç doping yapanlarda mı, yoksa sporcuyu biraz da doping yapmayı özendiren koşullarda mı? öncelikle bunun tartışılması gerektiğine de inanıyorum. Gençsiniz, hedefleriniz, beklentileriniz var. Kimlik bulma arayışındasınız. Olimpiyat, dünya hatta Avrupa Şampiyonu olduğunuzda hayatınızın akışı değişecek. Ülkenin en popüler sporcuları arasına gireceksiniz. Eviniz, ömür boyu aylık geliriniz, o güne dek hayâl bile edemediğiniz bir servetiniz olacak. Başınızdaki antrenör sizi yönlendirdiğinde, teşvik ettiğinde ve hayâllerinize yaklaştığınızı hissettiğinizde ilaç kullanmaya hayır mı diyeceksiniz?" Bir zamanlar, "demirperde ülkelerinin zavallı sporcularının, sırf hayat standartlarını yükseltmek için birer doping kobayı hâline getirilmelerine seslerini, sedalarını çıkarmamalarını" hoş mu görüyorduk; "Efendim, bunların mazereti var, eleştirmeyelim" mi diyorduk? Böyle şey olur mu? Bu mantalite ile, bıraktım spor suçlarını; "hırsızlığa, yolsuzluğa ve de her türlü suça" mazeret üretmek mümkün değil mi? Yooo... Sevgili Çol, "dopingin mazereti olmaz!." Bu, "insanlık suçudur" ve ayrıca "hırsızlıktır!." "Başkasının madalyasını, hakkını" çalmaktır!. Açıkça soruyorum; "seni iyi tanıdığım için" soruyorum: "Yazdığın konumda olsaydın, sen doping alır mıydın?" Hagi'ye güvenin!.. Bu satırları Gaziantep-Galatasaray maçına 10 saat kala yazıyorum... Bu geceki maçın sonucu ne olursa olsun; yazımdaki düşüncem "uzun süre" değişmeyecek!. Neden "uzun" süre? Zira... "Kul hatasız olmaz"; ola ki "hata yapmış olabiliriz"; olaylar "hata tablosunu ortaya çıkarırsa", elbette ki "hatamızı kabul eder"; özür de dileriz!. Diyoruz ki: Galatasaraylı taraftarlar teknik direktörleri Hagi'ye sonuna kadar güvenmeli ve sahip çıkmalıdırlar!. "Hagi sevgisine", hiç gecikilmeden "Hagi saygısı" da eklenmeli ve onu harcamak için "fırsat kollayan" Özhan Canaydın'lara, Ergun Gürsoy'lara, Turgay Kıran'lara "bu fırsat verilmemelidir!." "Efsane İmparator" Fatih Terim'in elinde, "onun ve rakiplerin oyuncağı hâline gelmiş" bir "bitik takımdan" bu kadar kısa zamanda eksiği, gediği olsa da ve mesela hâlâ "orta sahasında bir beyin olmasa" da, "Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Porto'yu evire çevire yenecek" bir Galatasaray meydana getirmek, kolay iş değildir; üstelik "böyle bir kulüp ortamında" ve "kendisine karşı" açık açık söylenen "güvensizlik" sözlerine rağmen!.. Galatasaray taraftarı bilmelidir ki; "Hagi, Del Bosque'den de, Daum'dan da daha avantajlıdır" ve hiç şüphe olmasın ki "futbol bilgisi" onlardan az değildir!. Her futbol takımı gibi, Galatasaray da "zaman zaman" krizler yaşayabilir, ama hedef "yılın sonunda şampiyonluktur!." Hagi'li Galatasaray takımı, "bunu yapabilecek ve başarabilecek güçte olduğunu" göstermektedir!. "İlk krizde Hagi'yi gönderirler" yorum ve yazıları, "Hagi'den de, Hagi'li Galatasaray'dan da korkulduğunun işaretidir" ve tabii bu arada "Galatasaray yönetiminin güvenilmezliğini" de ortaya koymaktadır!. Hagi, "sadece rakip takımlarla değil", bunlarla da mücadele edecektir!. Bu mücadele Hagi'yi yıldırmaz, aksine daha da "motive eder!." Yeter ki, taraftar ve futbolcuları arkasında olsun ve ona sahip çıksın!.. Para, vefayı yedi!.. Fenerbahçe'de oldu, Galatasaray'da oldu... Beşiktaş'ta olmaz mı? Beşiktaş yönetimi, yıllardan beri "eski başkan Serdar Bilgili'ye, başkan adayları Fikret Orman'a ve Erol Kaynar'a tabii parası karşılığı verilen locaları", onlara sormaya bile gerek görmeden "başkalarına satıvermiş!." Vefaya bakın siz!.. Bunlar, "yıllardır aynı camianın içindeler"; arkadaşlar, hatta belki de "aynı yönetimlerde çalıştılar"; birbirlerine yaptıklarına bakın!. Ne demiş atalarımız: "Parayı veren düdüğü çalar!." Biz de "parayı veren kulüpleri babalarının çiftliği sanmaya veöyle davranmaya başlıyor!." Ve... "Vefa" da, "Vefa Bozacısı'nın adı" olarak kalıyor!.