Galatasaraylılar üzgün... Galatasaraylılar kırgın... Galatasaraylıların başı önlerinden kalkmıyor; mahcuplar!..
Sanki, "3 kupalı ve 4 yıldızlı takım" Fenerbahçe olmuş, kendi takımları ligi 4'üncü, 5'inci bitirmiş gibi!..
Sorumlular ortada; "Otel ve inşaat uzmanı" Özbek kardeşler!..
Bitmedi; asıl sorumlular, "Kulüp / Spor kariyeri ve Galatasaray karizması olmayan" bir üyeyi, "büyük" Özbek'i seçenler ile seçtirenler!..
Bu çok açık "bunalımlı" dönemde, ne yapıyor Özbek kardeşler; "hedeften kaçmak için", ortada "Hamza Hoca'yı bırakmışlar", bunca lâf, bunca iddia, bunca eleştiri; hepsine "kalkan olmak" sanki Hamzaoğlu'nun "asli" görevi!..
Bir de "arada bir" bugüne kadar adını sanını duymadığımız bir yönetici çıkıp, öyle "garip" şeyler söylüyor ki, "bu acılı tablo ortada iken" bile insanların kahkahalarla güleceği geliyor!..
Hele Cüneyt Tanman gönderilip, "çok lâzımmış gibi" yerine "kardeşlerin Mehmet'inin nöbete çağrılması", bu melodramın üzerine tuz biber ekiverdi ve "sarı-kırmızılı camianın en mutlu olacağı bir süreçte", taraftarlar "kukumav kuşları" gibi düşüncelere daldı; "Ne olacak Galatasaray'ın hâli?.."
"Acı" gerçek ortada; "Kral çok çabuk çıplak, hem de çırılçıplak kaldı"; ne var ki, ortada olan Hamza Hoca, "kendine görev çıkardı" ve "gönüllü paratonerliği" üstlendi. Üstlendi de, "tecrübe eksikliği" ve "çok konuşma" yüzünden, durmadan hata yapıyor, hata yaptıkça da ortada ne doğru kalıyor, ne mantık!..
Bu noktada, Galatasaraylılar, kendi kendilerine "asıl" şu soruyu sormalı; "Dursun Özbek ve sonra da kardeşi Mehmet Özbek, Galatasaray Kulübü'nü nasıl teslim aldılar?.."
"Teslim aldılar" diyorum, zira bildim bileli kulüp içinde ve çevresinde her ağzını açan "aynı masalı" söylüyor; "Galatasaray'da başkanlık sistemi geçerlidir!.."
Tüzükte "bu konuda tek kelime yokken", bu "garip" efsanenin uygulamada geçerli sayılması ve "teamül hâline getirilmesi", işte sonunda "asırlık kulübü" getirip "Özbek kardeşlerin elinde bırakmıştır"; durum ortada, ama "ağzını açan" yok!..
Nerede eski başkanlar, nerede "âkil" adamlar, nerede Divan Kurulu'nun anlı ve şanlı duayenleri, genel kurulların "ağır" muhalifleri?..
Olağanüstü genel kurulda "İstim sonradan gelsin; işte başkan söz verdi, tüzüğe aykırı olarak verilen yetkiler 'sonradan' tüzüğe uydurulur" diye fetva veren "koca koca unvanlı" Galatasaraylıların bilmem ki, şimdi yüzleri kızarıyor mu?..
Nerede o, seçim öncesinde ve sonrasında, dahası "yetki almanın öncesinde ve sonrasında" ağzını açtıkça ve de "transfer edilecek yıldızlar dahil" bol bol vaatlerde bulundukça (Sözleri arşivlerde duruyor) "ağzından bal damlayan" Dursun Özbek?..
"Galatasaray'ın mâli zorlukları var, ama her kulübümüzün var. Galatasaray'ın durumu yazılanlar, konuşulanlar gibi değil, Galatasaraylılar kaygılanmasın" diyen Dursun Özbek'in, neden haftalardır sesi sedası çıkmıyor?..
Kupalar alınırken, "madalyalar futbolcuların boyunlarına takılırken, en önde ve en başta olmak", hele hele "kendi takımına, federasyonun madalyalarını takmak gibi" bir göreve "gönüllü talip olmak" için yarışan Galatasaray Başkanı, "takımının içine düştüğü bu puslu günlerde" nerede?..
Aziz Yıldırım, "3 kupa değil 5 kupa almış, 4'üncü yıldızı değil 7'inci yıldızı takmış gibi" medyanın ve kamuoyunun her tarafını "sarı-laciverte boyayan" bir Fenerbahçe'yi futbolda, futboldakilerle yarışacak transferlerle de basketbolda sezona sokarken, "ne yapıyor" Özbek kardeşler?..
"Kral çıplak görünmesin" diye saklanıyor ve ortada bıraktıkları Hamza Hoca'yı "Ne yapacak bakalım" diye seyrediyorlar, o kadar; alkışlar!..
"Hakem penaltıları vermemişmiş, faullü golü saymışmış, bize kıyak yapmışmış"; mış mış da mış mış!..
Yıllar yılı, "ne penaltılarımız verilmedi, ne gollerimiz sayılmadı, ne uyduruk penaltılarla, faullü gollerle yenildik", kırk yılda bir, "o da hepsi tartışılacak 3 pozisyon var" diye, "Van Persie'nin, Fernandao'lara Sow'lara ders olacak golünü lekelemeye" ve de "Fenerbahçe'nin galibiyetine Yunanlı meslektaşlarımızla beraber gölge düşürmeye" çalışıyoruz; hadi canım siz de!..
Önce şunu konuşalım; "Fenerbahçe galibiyeti hak etmedi mi?.."
"3 farklı galibiyeti" bile hak etmişti; işte o kadar!..
"Takım oyununa gelince"; bunca yeni transfer, daha sezonun başı; "bu kadar kusur", kadı kızında bile bulunur!..
"Baz'lı, maz'lı" kelimelerin "en hafifini seçmek için" uğraştım, sonunda buldum; "Cambaz!.."
İşte "Melo için söylenecek "en iyi niyetli" söz budur!..
Bakınız, Türk Dil Kurumu'nun Büyük Sözlüğü'nde "cambaz" kelimesinin karşısında ne yazıyor:
1.Yerde ve tel, at, bisiklet, ip vb. üzerinde dengeye dayanan, tehlikeli, heyecan verici gösteriler yapan kimse, akrobat, 2. At alıp satan veya yetiştiren kimse, 3. Usta, becerikli kimse, 4. tar. Osmanlı Devleti'nde atlı olan ve savaşlarda padişahın önünde düşmana karşı ilk saldırıya geçen birlik. 5. sf. mec. Kurnaz, hileci, hilekâr.
Okuyucularıma not; "Seçmek serbest, isteyen istediğini seçebilir!.."
Hamza Hoca; "Kadromda 26 oyuncum var, hepsine güveniyorum" demiş!..
Bu söze bir diyeceğimiz olamaz da, işin aslı başka; acaba 26 futbolcusunun da sevgili hocamıza güveni tam mı?..
Dün sevgili kardeşim Hıncal Uluç, sevgili Güven Taner'in kulaklarını çınlatarak ve "onu örnek göstererek" yılan hikayesine dönen "Veli Kavlak'ın sakatlığı" olayını yazdı; "Gazetecilik ölmüş, ağlayanı yok" başlığı ile!..
Bugün de ben "benzer" bir olayı yazayım ve yazımı "benzer" bir cümleyle bitireyim!..
Cuma sabahı gazetelerde haber; Ağustos başında "menisküs ameliyatı olan" Hamit, tam iyileşirken, bu defa çalışma sırasında "kıkırdağında olan bir sorun" sebebiyle yeniden "bıçak altına yatmış" ve ameliyat edilmiş, "iki ay daha sahalara dönemeyecekmiş!.."
Hamit'e ve Galatasaray'a "geçmiş olsun" da, spor basınımıza ne demeli; olayı, spor kamuoyuna ancak "ameliyat olup bittikten sonra", hem de "..... ameliyat edildiği ve 2 ay sonra sahalara dönebileceği belirtildi" ifadeleriyle biten "bir ajans haberi" ile duyurabilen spor basınımıza?..
Dahası var; "dahası" daha da acı; eğer Kulüp Doktoru, Galatasaray TV'ye çıkıp; "Hamit'te yeni bir sıkıntıyla karşılaştık. Aynı diz, fakat karşı taraftan bir küçük kıkırdak parçası eklem içine düşmüş. En büyük şansımız bunu erken fark etmek oldu. Sonradan olan bir şey maalesef. Ameliyat esnasında yoktu" demese, "işin ne olduğunu" da anlayamayacağız!..
Doktor "öyle" diyor ama, kim bilir belki de "bir ameliyat hatası var", ortada; gazetecilik "bunu da araştırmak" değil midir?..
Ey benim anlı şanlı spor basınım; "Ne hâle düşmüşüz", düşmüşüz de ağlayanımız yok!..