Görüyorum ve okuyorum ki, "gazeteci olmayan" yorumcular ve "bir gecede spor yazarı oluveren" eski futbolcular, teknik direktörler, iş adamları, doktorlar, hakemler, lokantacılar, pazarlamacılar, gazetecilere ve spor yazarlarına "gazetecilik öğretmeye kalkışıyorlar", TV ekranlarından, spor sayfalarından "akıl dağıtıyorlar!" Kabahat onlarda değil! "Onlara bu imkanı veren" gazetecilerde, spor yazarlarında; yani spor müdürlerinde!. Meseleye "gazeteci, spor yazarı gözü ile bakmayan", olaya "kulüp, kulüpçülük, tutulan ya da sempati duyulan takım gözlüğü ile bakan" kişilere meydan bırakıldıkça , elbette "gazetecilik geri plana itilecek", ortaya "taraftarlık" ve hatta "amigoluk" hakim olacaktır! Sonuç; "tribünlerde basın aleyhine tempo ile küfür!." Neymiş; "tel örgüler kaldırılıyormuş!." Hadi canım siz de!. Elbette "herşey ve herkes gibi" gazeteciler de, spor yazarları da eleştirilecektir!. Onların da yazdıklarına, söylediklerine karşı görüşler ortaya konacaktır!. Ama, "iş TV ekranlarından, spor sayfalarından taşan hakaretlere kadar uzanırsa" ve de "oradan da tribün küfürlerine sıçrarsa", birilerinin çıkıp "Herkes kendi işine baksın! Amigo amigoluğunu, taraftar taraftarlığını, gazeteci de gazeteciliğini yapsın" demeli!. "Gazeteciliğin", ondan da öte "sporun, sporculuğun tarifini bilmeyenler", biliyorlarsa da "akıllarına getirmek istemeyenler", bilmeliler ki, kazanmak ya da şampiyonluk" herşey demek değildir! Bernard Tapie de, Marsilya''yı, Fransa ve Avrupa Şampiyonu yapmıştı; ama sonuç ne oldu? "Kirlenmiş" bir spor, "kirlenmiş" bir kulüp, "kirlenmiş" bir mazi!.. "Gazeteci", gazeteci sorumluluğunu bilmek ve gereğini yapmak zorundadır! Tıpkı "sporcunun da yarışmak ve kazanmaktan çok öteye sorumlulukları ve görevleri olduğunu bilmesi" ve gereğini yapması gibi!. "Dürüstlük, iyi ahlâk, sevgi, saygı, dostluk, vefa, fedakârlık" gibi hasletler "bizatihi sporun ve sporcunun, tarifi içinde vardır!" Para ve başarı "bunları" yok edemez! Elbette "gazeteci", eğer Taffarel, G.Saray gibi bir kulübün yöneticileri önünde , "onların burunlarına ayaklarını sokacak gibi" yayılmış oturuyorsa "bunu yazmak ve eleştirmek göreviyle yükümlüdür!." Elbette K.Hakan efendi, Münih''in en kalabalık caddelerinde "Galatasaray amblemini göğsünde taşıdığı ve Galatasaraylı futbolcu görevinde bulunduğu anlarda" tokyo terlikleriyle dolaşıyorsa, "gazetecinin görevi", bunu yazmak ve eleştirmektir! Elbette "bunlar", taraftarlık, amigoluk yapanlara, görevleri "sempati duydukları takımın maçlarıyla ilgili yorum yapmaktan öteye gitmeyenlere" garip gelebilir, onlar için "Real''i yenmek ve kupayı almak" yeterli olabilir!. Buna da saygı duyarım! Zira "onlar", olaylara "kendi kişilikleri, meslekleri ve bugünkü geçici görevleri" zaviyesinden bakarlar, bakmakta da haklı olabilirler! Ben gazeteci olarak çıkıp onlara "Neden o pencereden bakıyorsunuz" diye sormam! Ama, onlar kalkıp da bana "yerine getirdiğim sorumluluğun ve görevin karşılığında" gazetecilik öğretme çabasına girişirlerse, diyeceğim açıktır: "Orada dur bakalım arkadaş! Sen kendi işini yap!. Biz de kendi işimizi yapalım! Türkiye Gazetesi bana Galatasaraylı olduğum için değil, gazeteci olduğum için para veriyor. Ben daktilomun başına Galatasaraylı olarak değil, gazeteci olarak oturuyorum! Daktilomun başına oturduğum zaman da, benim için Galatasaray - Fenerbahçe - Beşiktaş - Trabzonspor ya da diğerleri farketmiyor!." "Doğru bildiğim ve doğru olduğuna inandığım herşeyi" yazıyorum, gördüğüm yanlışları eleştiriyorum!. Ben "spor yazarları tribününde" bana dakikalarca "Galatasaray takımındaki gariplikleri, hataları, yanlışları, gruplaşmaları, disiplinsizlikleri, hem de olay, yer ve isim vererek" anlattıktan sonra TV ekranlarında, spor sayfalarında "Galatasaray''ı eleştirenler ağızlarının payını aldılar" diyenlere "sadece" gülüp geçiyorum! "Galatasaray bu yıl da şampiyonluğun en büyük adayıdır!" diye yazan benim! "Jardel, Nouma''nın da, Andersson''un da iki misli gol atacaktır" diye yazan da benim! Hâlâ da aynı noktadayım!. Ama bunlar, benim Galatasaray''ı eleştirmeme mani olamaz! Emre efendinin de, Okan efendinin de, Hakan efendinin de yanlışlarını, hatalarını görürsem, ki görüyorum, elbette eleştireceğim ve yazacağım! "Yüzlerce milyar alacaklar" ve sonra da "gruplaşıp tavır koyacaklar" öyle mi? Seyredin Denizli ile Erzurum maçlarının kasetlerini! Görün bakın "eleştirenlerimiz, neleri, hem de bir hafta içinde nasıl düzeltmiş?" Hani Lucescu "Çimlerle uğraşmayacaktı, çiçeklerin sulanmasıyla ilgilenmeyecekti?" Ne oldu da, sabahın köründe Ali Sami Yen''in çimleriyle ilgileniverdi, sulattı? Soyunma odalarının, koridorlarının tozlarını aldırttı? "Sadece" Galatasaraylılar değil, Fenerbahçeliler de, Beşiktaşlılar da, Trabzonlular da bıraksınlar "gerçek gazeteciler" görevlerini rahat yapsın! "Mideleriyle bir yerlere bağlı olmayanlar" doğru bildiklerini söyleyip, yazsınlar!. Hatalar, eksikler ortaya konsun!. Düzeltilmeleri sağlansın, hem de vakit geç olmadan! "Testi kırıldıktan sonra" yol gösterenlerden kimseye fayda gelemez! Fenerbahçe''nin en büyük problemi budur!. Biz "testi kırılmadan" yanlışları, hataları yazarız, söyleriz! Bu görevi de yapmaya devam edeceğiz!

