Dut yemiş bülbüller!..

A -
A +

Daha 6 ay önceydi... Gazetelerin manşetlerinde ve yorumlarında, TV'lerin spor sohbetlerinde kıyamet kopuyordu: "Federasyon Başkanı, hakem tayinlerine müdahale ediyor, filan maçın hakemini değiştirtti, bu olur mu?" Futbol Federasyonu Başkanı da, Merkez Hakem Komitesi Başkanı da bu haberleri yalanlıyor, "müdahalenin olmadığını" söylüyorlardı!. Ve o günlerde "eski kanun yürürlükte idi"; yani Merkez Hakem Komitesi'ni Futbol Federasyonu atıyordu; bir "yani" daha; "MHK, doğrudan Futbol Federasyonu'na bağlı idi!." "Kopan bu kıyametler", Spordan Sorumlu Devlet Bakanı'nı, Başbakan Yardımcısı M.Ali Şahin'i bezdirdi; "kanunun değiştirilmesi" çalışmaları başlatıldı!. "Değiştirilecek bölümlerin başında" da, "Merkez Hakem Komitesi ile ilgili hükümler" geliyordu!. "Merkez Hakem Komitesi, Futbol Genel Kurulu'nda doğrudan seçilecek", yani "Federasyon'un emrinde olmayacaktı"; bir "yani" daha; "Federasyon'a bağlı olmayacaktı" ve bir "yani" daha; "özerk olacaktı!." Ve de "yeni kanunla oldu!." Genel Kurul'da "doğrudan bir Merkez Hakem Komitesi seçildi!." Aaaaa.... O da ne? Aradan "bir hafta geçmeden" gazetelerde manşetler: "Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı, MHK Başkanı Sabri Çelik'e dedi ki: 'Falan falan falan hakemlere maç verme... Listeden çıkart... Maçların hakemlerini açıklamadan önce listeyi bana gönder, bazı değişiklikler yapabilirim'... MHK Başkanı da bu isteği olumlu buldu... İşte listeden çıkarılan ve maç verilmeyecek olan hakemler..." Vay... Vay... Vay... Siz işe bakın!.. Madde bir: Gazetelerin bu haberleri yalanlanmadı... Madde iki: "MHK özerk olacak" diye kıyameti koparan Spordan Sorumlu Bakanımız, "kanunda yazılı gözetim ve denetim yetkisini" kullanarak, bu "enteresan manşetlerin kahramanlarına" yani Federasyon Başkanı ile MHK Başkanı'na dönüp de "Bunlar ne oluyor, bu nasıl özerklik? Bizim çıkardığımız kanunu paspas etme hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz" diye sormadı!. Madde üç: Asıl "garip olanı", daha altı ay önce "özerk olmayan" MHK döneminde "dedikodulara kanıp" da "Böyle rezalet olmaz, hakem tayinlerine Federasyon Başkanı karışamaz" diye kıyameti koparan spor medyam ve yorum üstüne yorum yazan anlı-şanlı yazar çizerlerim, "özerk" MHK döneminde yalanlanmayan bu haberlere karşı ne yapıyorlar; "tıssss!.." Hatta, "Federasyon başkanı iyi yapıyor" diyen bile çıktı!. Bakınız, 25.05.2004 tarihinde kabul edilen ve yürürlüğe giren "Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri hakkındaki Kanunda değişiklik yapılmasına dair" Kanun'un "9'uncu maddesinde" ne deniliyor: "MADDE 9. - 3813 sayılı Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Madde 15. - Merkez Hakem Kurulu Genel Kurulca seçilir ve biri Başkan olmak üzere toplam dokuz üyeden oluşur. Aynı sayıda ve aynı nitelikte yedek üye seçilir. Üyelerin yedisi faal olmayan hakemlerden, ikisi ise spor alanında en az on yıl meslekî deneyimi olan kişiler arasından belirlenir. Bu seçimde, Merkez Hakem Kurulu üyeleri aday listesinde Merkez Hakem Kurulu Başkanının kim olacağı ayrıca gösterilir. Kurul, görevinde bağımsızdır. Üyeler istifa etmedikçe veya çekilmiş sayılmadıkça yerlerine yenisi seçilemez." Neymiş; "Kurul görevinde bağımsız" imiş... Federasyon Başkanı ile MHK Başkanı "kapalı kapılar ardında" oturarak, "bu kanunun ruhuna ve bu maddenin gerekçelerine aykırı" anlaşmalar yapacak ve "uygulamaya geçeceklermiş" öyle mi? Hadlerine düşmemiş!.. Türkiye'de hukuk var, kanunlar var!.. Federasyon Başkanı, MHK'ya müdahale edemez, talimat veremez'. MHK, "istediğine görev verir, istediğine vermez... İstediği maça da istediği hakemi, tayin eder!. Federasyon da bu konularda MHK'ya soru dahi soramaz!.." İyi de yapsa, kötü de yapsa, "artık" yeni kanuna göre, MHK'nın muhatabı Futbol Genel Kuruludur; Futbol Federasyonu ve onun başkanı değil!. Gider hesabını, genel kurula verir!.. Bu böyle biline!... Bilmem ki, 6 ay önce "kıyameti koparan" ama bugün "dut yemiş bülbüle dönen" anlı şanlı yazar çizerlerim kendilerini nasıl hissediyorlar? Özellikle de "geçen dönemin MHK'ne savaş açan" bazı kulüplerin "sesi olan" yazar - çizerlerim, sizler kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Aslında "derdiniz" Federasyondan çok, MHK idi; nasıl bir "ilhi adalettir" ki, federasyon gitti, MHK kaldı!.. Hem de "özerk olarak kaldı!.." Sizler çok yaşayın emi!.. 10 Numara mı kalmışmış!.. "Yüzünüze gözünüze bulaştırdınız" bari susun!.. Yooo... Bir de "zeytinyağı gibi üste çıkmıyorlar" mı, insanın sinirinden patlayacağı geliyor!. Galatasaray Yönetimi'nin "Futbol Sorumlusu" diye lânse ettiği "aslında" yönetim kurulunun "yedek üyesi" olan Fatih Gökşen... Burada duralım; Başkan Özhan Canaydın ne yönetim seçermiş ama; bunca asilin arasından bir "futbol sorumlusu" çıkarmayan bir yönetim!.. "Futboldan başka bir şey düşünmeyen, öteki şube ve branşlara üvey evlât, hatta besleme muamelesi yapan" bir yönetimde "futbol işi yedek üyeye teslim ediliyor"; anlayın gerisini!. Evet... Bıraktığımız yerden devam ediyoruz: ....Fatih Gökşen, "10 numarayı soran" spor yazarlarına diyor ki: "10 numara... 10 numara... Var mı, kaldı mı ki 10 numara... Varsa söyleyin de alalım!.." Pes... Aylardır "10 numara arayan kim?. O zaman ortada bir yığın 10 numara vardı... Alamayan kim?" "Avrupa Şampiyonası'nı bekliyoruz, seyredip görecek ve alacağız" diye taraftarı uyutan ve "çok kıymetli zamanı" öldüren kim? Fatih Gökşen, genç ve pırıl pırıl bir yönetici... Yarınlarda Galatasaray'da çok daha önemli görevler alacak... "Verdikleri sözleri tutamayan" Özhan Canaydın'ların, Ergun Gürsoy'ların "savunulamayacak hataları için" kendisi siper etmesin!. Bak "10 numara nerede var" ben ona söyleyeyim: Gaziantepspor "sessiz sedasız" Libya'dan bir "10 numara aldı!." Adı; Tarık!.. Ona "Libya'nın Maradonası" diyorlar!. Gaziantep'ten gelen haberlere göre; "ligler başladıktan çok kısa bir süre sonra, Tarık lige ve Türkiye'ye alışacak ve herkes onun futboluna parmak ısıracak!." İşin içinde "Celal Doğan" adı varsa, "İlhan Cavcav" adı varsa; inanırım; "herkes parmak ısıracak" ve çok değil bir yıl sonra "benim" adı büyük olan "Üç İstanbul Kulübü'mün yöneticileri" bu futbolcunun peşinden koşacak!. Sorun bakalım Celal Doğan'a; "Tarık'ı kaça almış?" Okan Koç ve Altaylı İbrahim!. Bir "yazar" olarak hayatta "en sevmediğim" şey; "Ben şunu demiştim... En önce ben yazmıştım... Bir tek ben söyledim, ben yazdım, ben savundum" diye "ayna karşısına geçip" şişinmektir; "narsistliği sayfalara, ekranlara dökmektir!." Zira, bu ülkede bunca gazete var, bunca TV var, radyo var!.. Hepsini "her gün 24 saat izlemek" mümkün mü? "Sadece ben söyledim, ben yazdım" diyerek, "dünyanın en palavra işini" yapmıyor muyuz? Ya onca gazetede, TV'de, radyoda "başkaları da söylemişse, yazmışsa... Hatta senden daha önce söylemiş ve yazmışsa?." Olamaz mı; ne olamazı?.. Çok mümkün... Çok... Onun için ben "nadir olarak" çıkar ve "ancak" derim ki "Ben yazmıştım, söylemiştim!.." O da "altını çiziyorum"; nadir olarak!. Geçen yılın başında, Okan Koç Galatasaray yerine Beşiktaş'a gidince, Galatasaraylı yöneticiler ve özellikle teknik direktör Fatih Terim, Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav'a çok kızmışlar ve ileri geri konuşmuşlar; "Sen nasıl Galatasaraylısın" demeye getirmişlerdi!. İlhan Başkan da "yakınlarına" yakınmıştı: "Ligler başlasın, çok değil iki ay sonra Galatasaraylılar bana teşekkür edecekler, onca paraları boşa gitmedi diye..." Okan Koç'un Beşiktaş'taki futbol grafiği İlhan Cavcav'ın "ne demek istediğini" ortaya koyuverdi!. Evet... "O günlerde" bu olayı yazmış ve "Okan'ın geleceğinin hiç de iyi olmayacağını" okuyucularına duyurmuştum; Beşiktaşlı okurlardan da bir yığın "küfür dolu" mail ve faks almıştım!. İşte Okan Koç ortada!.. Geçen sezonun sonu ve bu sezonun başında da, "transfer daha başlamadan" şöyle bir yazı yazmıştım: "Bana 'Sen yönetici olsan, Gaziantepli İbrahim'i mi, Gençlerli Serkan'ı mı, yoksa Altaylı İbrahim'i mi alırsın' diye sorsalar, hiç düşünmeden "Altaylı İbrahim'i alırım... Bu genç iyi bir kulüpte, iyi bir hocanın elinde yarının en büyük yıldızlarından biri olacaktır, çok zor bulunan bir orta saha yıldızı" diye cevap verirdim." Bunu şunun için yazıyorum; "Kaan Dobra'lara sarılıp, gençleri kadrosundan kovalayan" Del Bosque, acaba "elinin altındaki Altaylı İbrahim'i bulabilecek mi, yoksa tamamen kaybedecek mi"; onu anlamak istiyorum!. Ey, Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Yurdadön!.. Ey, Süreyya Ayhan'ın antrenörü ve de kocası Yücel Kop!.. İftihar edebilirsiniz; işte "Atina Olimpiyadı'nda Türkiye'ye 1500 metrede altın madalyayı getirmesine muhakkak gözü ile bakılan" ve uzmanlar tarafından "Olimpiyat favorileri arasında gösterilen" Süreyya'yı saklaya saklaya yok ettiniz!. Köşe bucak kaçırdınız... Sakatlığı sır... Çalışması sır... Hazırlığı sır... Sonunda, Elvan'ın hocası Ertan Hatipoğlu'nun TV ekranlarında "1500 koşacaklarını ve Süreyya'yı geçeceklerini" söylemesinin üzerinden 24 saat bile geçmeden "Biz yokuz, sakatız" açıklamasıyla, "ülkenin yıllardır beklediği Süreyya ve Olimpiyat altını ümidini" bitirenler; ayağa kalkın ve hesap verin!.. Ben aylar önce yazmıştım; "Süreyya 'sakatım' diyerek Olimpiyat öncesi çekilebilir" diye... Sevgili kardeşim Hıncal Uluç da yazmıştı... "Uzman görüşü" ise Turgay Renklikurt Hocamındı; "Yanlış teşhis ve yanlış tedavi var, bu sakatlık azalacağına artabilir, aman dikkat!.." Hıncal'la saatler boyu konuşmuştuk; Turgay Hocam ile "Alem FM'deki çarşamba proğramında" uzun süre tartışmıştık; hep aynı noktada buluşuyorduk; "İnşallah biz yanılırız!." Ne yazık ki,yanılmadığımız ortaya çıktı!. Keşke bizler yanılsa idik!.. O zamanlar bizleri "vatan haini" ilân edenlerdir; "Süreyya'ya hayatının en büyük cezasını verenler!." "En iyi zamanında" ve "altın hemen hemen garanti iken" koşamamak!.. Bilir misiniz; "bundan büyük ceza olur mu?" Cezayı "aslında sizler almalıydınız"; olan Süreyyamıza oldu, olan "ondan altın madalya bekleyen" milyonlara oldu!. Hepinize yazıklar olsun; utanın!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.