Elmas ve pırlanta!..

A -
A +

Yooo beyler; bu rezalet, bu skandal "Süreyya'yı koruyalım, onu linç etmeyelim" saptırmasıyla "ört bas edilemez!.." Zira, ortada "Türk sporunun, Türk Spor Teşkilatı'nın, Türkiye'nin onuru vardır, itibarı vardır!" Ortada, hepsinin "yalan" olmasını dilediğimiz "doping" şüphesi, "teste Süreyya'nın yerine başka kişiyi sokma ve başkasının imzasını alma" gibi "tüyler ürpertici sahtekârlık" iddiaları vardır! Bu iddialar "doğru ise", o zaman "kim olursa olsun" en ağır şekilde cezalandırılmalıdır ki, bir daha "kim olursa olsun" böyle bir rezalete sebep olmasın; olamasın!.. "Yalansa", ülke de, ülke sporu da, ülke spor teşkilâtı da, bir büyük şampiyon da "temize çıksın!" Federasyon başkanı Mehmet Yurdadön'ün de "olay kentinde, olay yerlerinde ve olay gününde" hazır bulunduğu bir tablodan, Uluslararası Atletizm Federasyonu'nun "Türkiye'ye çıkardığı faturanın dehşetini" düşünebiliyor musunuz? Bakınız; bana "Süreyya Ayhan doping yaptı mı" diye sorarsanız... Eğer "Mehmet Yurdadön olay günü olay kenti olan Edirne'de olmasaydı"; vereceğim cevap "Hayır, kesinlikle hayır" olurdu!.. Amma... Atletizm Federasyonu Başkanı orada... Süreyya'nın antrenörü ve de kocası Yücel Kop, hiddetlenerek "istenen testi yaptırmıyor"; bunun sonucunun "ne olacağını çok iyi bilen, bilmesi gereken" Mehmet Yurdadön bu "bile bile lâdes" gafletine müdahale etmiyor... Neden? Gelin de şimdi, "yukarıdaki" soruya "Kesinlikle hayır" deyin bakalım, diyebilir misiniz? "Diyeceğiniz" ancak şu olabilir; "İnşallah kullanmamıştır, inşallah soruşturma sonunda temiz çıkar, duamız o yöndedir!.." "Dünyadaki bütün sporcu kadınların kolayca hâllettikleri bir adet görme olayını" bile çözemeyerek, "Süreyya'ya Dünya Şampiyonluğu'nu kaybettiren" bir hocanın yanına "olimpiyat altını getirecek olan bir sporcunun hak ettiği" teknik ve uzman ekibi yerleştirememenin sebebi de aynı kişi; yani "koca" değil mi? Ve... "O yalnızlığın" o spor teşkilatının ve Atletizm Federasyonu'nun seyrettiği "hoca ve koca izolasyonunun bedeli" ne oldu; işte ortada... Altından zor kalkılacak iddialar... Türk sporunu bile lekeleyecek "garip" olaylar... "Süreyya'ya her imkânı sağlamak için" her sözü veren Başbakan Recep Tayip Erdoğan, spordan sorumlu Devlet Bakanı M.Ali Şahin, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay ve Türk milleti resmen ve alenen Yurdadön - Kop ikilisi tarafından aldatılmış ve bu ikilinin "iş bilmezliği" ya da "başka bir sebepten", Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük sporculardan biri "yok olma" tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır!.. "Doping testi olayı" olmasaydı dahi, Süreyya'nın "nasıl harcandığını" bakınız sevgili Turgay Renklikurt gibi "uzman" bir hocamız nasıl anlatıyor: "Süreyya Ayhan konusunda kan kaybından bahsedince bir başka kan kaybından da bahsetmek gerekir. Önümüzde Doç.Dr. Münci Yağcı tarafından hazırlanmış bir rapor örneği var. Raporda özetle şöyle deniyor: '26 yaşında, evli ve milli atlet olan Süreyya Ayhan'ın halsizlik ve mide ağrısı şikayetine bağlı olarak yapılan muayene ve tetkikleri sonucunda; kandaki hemoglobin miktarını artırmak için yüksek rakımda yapılan kamp sırasında beklenen hemoglobin artışının olmadığı, demir eksikliği anemisi mevcut olduğu tespit edilmiştir.' Lâtince terimleri ayıklayarak özetlediğimiz bu raporun ortaya çıkardığı acı gerçeğe göre: Süreyya Ayhan'ın yaptığı tüm antrenmanlar, kamplar, hiçbir işe yaramamış; üstüne üstlük onun organizmasını biçare ve perişan hale getirmiş. Büyük bir ihtimalle de meydana gelen anemik durum nedeniyle de eski sakatlığı nüksetmiş. Peki, böylesine başarısız bir çalışma programını kim hazırlamış ve yürürlüğe sokmuş?.. Elbette Yücel Kop! Peki, tüm bu felâketleri önleme adına kurumsal ve bilimsel denetleme mekanizmaları devreye sokulmuş mu? Elbette hayır... Çünkü bunlar devreye girseydi bu durumlar meydana gelmez, çok önceden önlenirdi." Şimdi... Geliyoruz işin başına... "Efendim, Süreyya'yı Yücel Kop bulmadı mı? Onu Türkiye Şampiyonu, Avrupa Şampiyonu, dünya ikincisi yapmadı mı? Yeterli olduğunu gösterdi, başkasına ne gerek var?" diyenler var; yazanlar var!.. Yooo beyler!.. Güney Afrika'daki elmas madenlerinden başlayarak bir ufuk turu yapın bakalım; "5 kıratlık, 19 kıratlık, 15 kıratlık ham elması kim buluyor, kim çıkarıyor, o elması dünyanın herhangi bir yerinde 'elmas olarak' herhangi bir ustaya işletiyorlar mı?", yoksa "elması pırlanta hâline" ancak Hollanda'daki "birkaç" usta mı getiriyor? "Değerli" elması, "onu madende bulan" taş ya da kömür kırıcısına ya da dünyanın herhangi bir yerinde her zaman yüzlercesi olan "elmas işleyicisine" bırakmazlar!.. Bırakırlarsa, olacaklar bellidir!.. Süreyya'nın da başına gelen budur!.. Yurdadön ve Yücel Kop iftihar edebilirler; "pırlantayı bir balyoz vuruşuyla tuzla buz ettiler!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.