En doğruyu "Köyün Delisi" söylüyor!..

A -
A +

Kutlarım Bilgin Gökberk'i!.. "Köyün Delisi" ama, medyamızdaki "bunca akıllıya rağmen" basketbolumuzdaki "başkanlık, federasyon ve Galatasaray'ın basketbolü" konusunda "doğruyu, hem de dosdoğruyu yazan" yazabilen çok az kişiden biri o!.. Cuma günkü yazısının altına, "tabii izin verirse" imzamı atarım!. Bir doğru daha: "Haftalık yazı proğramımı yaparken", cumartesi günkü "Uluçmarket'in manşetini" basketbola ayırmıştım; "Federasyonu ve federasyon seçimlerini yazacaktım"; baktım sevgili Gökberk cuma günkü Milliyet'te "benim söylemek istediklerimi" o biraz "çılgın" üslûbu ile sayfaya dökmüş!.. Yıllardır dinliyorum; "Bu Turgay Demirel hiç bir işe yaramaz, federasyon başkanlığı yapamaz, etrafına bir yığın kulisçiyi, bölücüyü, menfaatçıyı toplamış, mahkemelere düşmüş, herkesi karşısına almış biri..." Peki ama. Bunca yıl "böyle bir insan" nasıl oluyor da "Federasyon Başkanı olarak kalabiliyor?" Çok iyi biliyorum ki; "Spor teşkilâtının en üstündeki saygı değer zatlar" da Turgay Demirel'den "hiç ama hiç hoşlanmıyorlar!." Öyleyse, "Turgay Demirel'in gücü" nereden geliyor? Lütfen bana "o şirket, bu patron" falan demeyin!.. Sevgili Gökberk açık açık yazmış, ben de tekrarlayayım: Demirel'in gücü, karşısındakilerin güçsüzlüğünden ve darmadağınık olmasından kaynaklanıyor!.. Demirel, yıllardır "abuk sabuk" konuşmalar yapıp, "incir çekirdeğini doldurmayan" yazılar ve yorumlarla ona hücüm etmekten öteye bir şeyler beceremeyen, onun karşısına "onu yenebilecek" bir başkan adayı ve yönetim kadrosu bile çıkaramayan muhaliflerin perişan hâli yüzünden, bunca yanlışına ve hatasına rağmen hâlâ koltuğunda oturuyor!.. İşte bu defaki durum!.. "Korsan toplantı" gibi "komik" nitelendirmelerle, "orada burada ve kapalı kapılar ardında" bir araya gelmekle, hâlâ "doğru dürüst" bir aday çıkarıp, "onun etrafında" ciddi bir muhalefet oluşturamamış bir ekiple, Turgay Demirel'in "koltuğundan kaldırılabileceği" düşünülüyorsa, yandı gülüm keten helva!.. Bu tablo gösteriyor ki; gene karşımızda "başarılı olamayacak" bir muhalefet var ve kim bilir Demirel "bu duruma" nasıl kahkahalarla gülüyordur!. Bir "iktidarı koltuğundan indirmek için" ilk şart, "muhalefet gibi muhalefet" olmayı öğrenmek ve "muhalefet olmanın gereklerini yerine getirmektir!." "Kendilerinin yazıp, kendilerinin okuduğu" sanal alemin "haber ve yorum" portallarıyla ve bir-iki gazetede çıkan "bir kaç yazı" ile "iktidar devireceklerini sananlar", kendi kendilerine "ninni söyleyen" çocuklara benzerler; hemen uyanmazlarsa, Turgay Demirel, federasyon seçimlerini "çığ gibi" alır götürür!. Bunca yılın tecrübesiyle söylüyorum: Hemen, Demirel'i "başkan olarak yenebilecek" bir başkan adayı bulunmalı, onun etrafında "bugünkü federasyondan çok daha ağırlıklı, kaliteli ama çalışacak" bir yönetim oluşturulmalı, "Türk basketbolünü ilerilere taşıyacak bir program" yapılmalı, gazete gazete, TV TV gezilerek kamuoyu oluşturulmalı, "seçimde oy kullanacak" üyeler "tek tek" ikna edilmelidir!. Yoksa. Rahmetli İsmet Paşa'yı da analım : Hadi canım siz de!.. Tüyler ürpertici !.. Eğer "bir gazetede", evet "sadece bir gazetede" okuduğum haber doğru ise, başlamak üzere olan liglerin üzerine "şimdiden" şiddet ve terör bulutları çökmek üzere !.. Geçen yıl, büyük çabalarla çıkan "Sporda şiddet ve terörü önleme" Kanunu'nun emrettiği "yönetmelikler" hâlâ yapılmamış!.. Peki nerede benim medyam, nerede benim TV'lerimin spor ekranları, gazetelerimin spor sayfaları?.. Yarın "olaylar olduktan, kan döküldükten sonra" mı hesap soracaklar? Neden "şimdiden" manşetler atılmıyor, yorumlar yazılmıyor; yetkililer uyarılmıyor? "Alex'in pazartesi mi, çarşamba mı geleceği" bu konudan çok daha mı önemli? "Yönetmelikleri olmayan" kanun nasıl uygulanacak? Yazık... Bu ülke, bu spor, bu halk "böylesine vurdumduymaz ve kolaycı" bir medyayı hak emiyor!. Hiç hak etmiyor!.. Yazık bu çocuklara!.. Çok teknik adam için "tek hedef" var; "çalıştırdığı takımın ne pahasına olursa olsun başarıya ulaşması!." "Ne pahasına olursa" olsun!.. İşte onun için "genç oyuncuları, yarının yıldızlarını ellerinin tersiyle bir tarafa iterler", onların yerlerine "kaşarlanmış" ne kadar "eski" ve hatta "yabancı" varsa takımın gediklisi yaparlar!.. İşte Fenerbahçe... İşte Beşiktaş... İşte Galatasaray... Mevsim başında "göstermelik" birkaç hazırlık maçında birkaç genç... Sonra PAF'a ve hatta "başka" takıma!.. Federasyonlar da "bu acı tabloya seyirci kalırlar" ve "bu kıyımı önlemek için" yönetmeliklere konulacak "birkaç maddeyi" akıllarına bile getirmezler!. Ne yazık ki, "benim genç ve saf futbolcularım" da, "o teknik adam beni mi oynatır, yoksa Kaan Dobra'yı mı" diye düşünmeden, "birkaç kuruş daha fazla kazanma peşinde koşan" futbolcu simsarlarının elinde oyuncak olarak "kalkar" o takıma, bu takıma giderler!.. Gittiklerinde de "İşte hayatımın takımını buldum, benim damarımda yeni takımımım formasındaki renkli kanlar akar, o kulüp beni yok ediyordu, şimdi çok mutluyum" diye konuşular da konuşurlar.. Ne var ki, koca bir mevsim geçer; oyuncu kulübede hatta tribünde "yaşlanır" ve ertesi sene de "bileti kesilir!." Ne olmuştur; tam bir hüsran!.. İşte "sadece" Beşiktaş'taki örnekler: Okan Koç... Sinan... Ümit... Bekleyin; sırada Fatih Sonkaya ve Altay'dan alınan İbrahim var!.. Açın bakın bakalım, ortada bırakılan bu genç futbolcular, "geçen sezon" transfer günlerinde gazetelere, TV'lere neler söylemişler? Benzerleri Galatasaray'da..Benzerleri Fenerbahçe'de!.. Bakın yazıyorum, unutmayın... Benim bildiğim Daum, "koşmayan", geri gelmeyen, ayağına top gelince "vuran ya da çalım atan" Alex'e acaba kaç maç tahammül edecektir? Lorant'ın Ortega'ya tahammül ettiği kadar mı? Bunu "Alex kötü oyuncudur" anlamına yazmıyorum; Daum'un "futbol ve futbolcu anlayışı" bakımından yazıyorum!. "Hooijdonk'u istemeyen" bir teknik adamın, Alex'le "yıldızı barışık" olabilir mi? Yani; "Hoca'ya göre transfer yapmak"; işte bütün mesele!.. "Hoca", "gençleri sevmiyor, onlara şans tanımıyorsa"; yazık değil mi, transfer edilen onca gence ve de kulübün onca parasına? Diyetin formülü!.. Levent Bıçakçı Federasyonu, "kendisini iş başına getiren" Aziz Yıldırım - İlhan Cavcav ikilisinin "çok istediği" 6+2 formülünü hayata geçirir mi, bilmiyorum!. Geçirirse, milli takıma da, kulüplere de, futbolumuza da "büyük bir darbe vuracağı" açık!. "Diyet borcu" için, böyle bir darbeyi göze alabilir mi; zor!.. Ama olabilir!.. Ne var ki, "bu karar", Tahkim'den de dönebilir; İdare mahkemelerinden de!. Zira, "böyle karakuşi bir karar ve bu kararın uygulanması", hukuk açısından neresinden tutulsa elde kalır!. "Mevcut yönetmelik ve kararlara göre transferini yapmış ve tamamlamış" onca kulüp varken, "bir-ikisine mevsim başlamak üzere iken" avantaj sağlayacak bir kararı uygulamaya sokmak, bilmem ki, "bütün kulüplerin federasyonu" olması gereken Bıçakçı ekibini nerelere götürür? Bir: "Ankara'da vergi affı için" neredeyse yalvar yakar olanların, "iş transfere gelince" milyonlarca doları etrafa saçmak için yarışa kalkmalarını anlayabilmek zor; kim bilir belki de "UEFA Tahkim Kurulu asbaşkanı" Levent Bıçakçı anlayabiliyordur; bize de anlatsa da anlasak!.. İki: Neden bu "diyet borcunun kodu" beyin yıkar gibi "6+2" diye söylenip yazılıyor? Ne demektir "6+2?" 8 yabancı oyuncu alabilirsin; ne var ki, bir maçta 6'sını oynatabilirsin, gelecek maçta da "oynamayan ikiyi", oynayan ikinin yerine oynatabilirsin!. Adama derler ki; alın da kaçan mı? Aslında "Avrupa için" istiyorsan, bunun formülü: A+2'dir!. Yani; dersin ki federasyona; "Benim ligde oynatacağım 6 budur, Avrupa'da evet sadece Avrupa'da buna ilâve olarak şu 2'yi oynatmak istiyorum, izin ver transfer edeyim; bunlar liglerde oynamayacaklar!." Bilmem, "6+2'lik büyük oyunun ardındakini" ve "olursa" neden "A+2 olması gerektiği" anlatabildim mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.