Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Trilyonlar harcanıyor!. Onlarca ve onlarca milyon dolarlar oraya, buraya saçılıyor!. Onlarca bilim adamının, onlarca yılda kazanacağı paralar, bir hocaya ve yardımcılarına "transfer ücreti" olarak ödeniyor!. Maaşları,primleri de cabası!. Amma... Ardarda "kötü sonuçlar", hatta hezimetler gelince, basının "haklı olarak yaptığı eleştirilere karşı" adeta topyekün bir savaşa girişiliyor!. Medya suçlu ilan ediliyor!. Spor yazarları, Futbol yorumcuları "sorumlu" gösteriliyor! Taraftara "hedef tahtası" haline getiriliyor!. Kısacası ve açıkçası "hedef saptırılıyor!." Ne yazık ki, "bunu yapanlar arasında" yönetici durumunda olan "ve eskiden gazetecilik yapan, hatta halen yapmakta olan" kişiler de var!. Ne yazık ki,"bunlar arasında" yönetici olmadıkları halde, yöneticilerin, başkanların "hınk deyiciliğine soyunan" spor yazarları, futbol yorumcuları var!. Neymiş,"kendilerinin yanlış yaptıkları hatta ima dahi edilse", hocalar eleştirilse, futbolcular ve futbol takımları hakkında "olumsuz şeyler yazılsa" hop oturup hop kalkıyorlar!. İşi "gazetelerin üst düzey yöneticilerine hatta sahiplerine şikayete kadar vardıranlar var!." Fenerbahçe''de böyle... Galatasaray''da böyle... Beşiktaş''ta böyle... Trabzonspor''da böyle... Gaziantepspor''da ve diğerlerinde böyle!.. Spor yazarlarına, Futbol yorumcularına "adeta cephe açılıyor!." Yasaklamalar, kısıtlamalar getiriliyor!. Tekme-tokat soyunma odalarından, tesislerden kovulma olayları yaşanıyor!. Hakaretin bini bir para!. Ama, bizim "anlı-şanlı medyamız" ve "anlı-şanlı yazar-çizer takımımız" birlik ve beraberlik içinde, hatta "bütünleşmeyi bıraktım" hiç olmazsa 3''ü,5''i bile, "Ne oluyor arkadaş? Türkiye''de basın hürriyeti yok mu? Bu nasıl iş?" diyemiyor, yazamıyor!. TSYD, "ya sessiz kalıyor, görmezlikten geliyor, ya da sesi soluğu duyulmuyor, duyurulmuyor!." "Genel merkezin, üyelerle irtibatı" o kadar aksıyor ki, bu yönde çabaları olsa dahi, öğrenemiyoruz!. Sevgili Ali Sami Alkış''ın kulakları çınlasın!. "Acaba", bir büyük kulüpte "profesyonel olarak görev yapan" TSYD yöneticisi arkadaşımız, bütün bunlar olurken ne yapıyor!. Bu "garip ve ayıplı tabloya mutlaka çare bulmak zorundayız!." "Birinci sayfalarda", gazetelerin köşe başlarını tutan "yazar-çizer takımının sütunlarında", basın özgürlüğü konusunda "mangalda bırakılmayan küllerin hepsi", anlaşılıyor ki, "sporda, futbolda basın özgürlüğüne vurulan darbelerin üstünün örtülmesinde kullanılıyor!." Hayırlı olsun!.. Hınk deyicilere ve dibek dövücülere!.. Bilumum kulüplerin... Bilumum dibek dövücülerine... Ve de dibek dövücülerin bilumum hınk deyicilerine... "Açıkça" duyurulur: "Kişisel ve kasıtlı, daha da önemlisi kötü niyetli olmayan" eleştirilere kızacağınıza, atıp tutacağınıza teşekkür edin!. Teşekkür edin ki, basın "görevini rahat yapsın, arzu ile yapsın, heyecanla yapsın!." Bakınız açıkça söylüyorum: "Galatasaray''da bir hafta içinde meydana gelen çok olumlu değişikliğe, kötü gidiş konusunda devamlı uyarılar yapanların, hatta bu uyarıları zaman zaman sert eleştiriler haline getirenlerin payı", yöneticilerin payından çok daha büyüktür! Zira, "önce yöneticilerin, sonra teknik adamların, sonra da futbolcuların akıllarının başlarına gelmesinde", ondan da öte "bir onurlarının olduğunu hatırlamalarında", bu yazı ve yorumların ne kadar etkili olduğunu, bizzat Lucescu''nun ve futbolcuların "maç sonrası yaptıkları açıklamalar" göstermiyor mu? Hepsi "Glasgow galibiyetini",yöneticilere değil, sözbirliği etmişcesine "medyaya ithaf ettiler!." "Galibiyeti medyaya verilen ders olarak" gösterdiler!. "Bilinç altındakileri" ortaya döktüler! Söyle bakalım "sevgili" Turgay Biçer, haksız mıyım? Medyadaki eleştiriler ve yazılar olmasa, saha kenarında "buz gibi maç seyreden" Lucescu, "Fatih Terim''i bile sollayacak" heyecanlı ve coşkulu bir hocalık gösterisine çıkar mıydı? Futbolcular "gollerden sonra", hocalarına böylesine sahip çıkar mıydı? Daha da önemlisi "Şampiyonlar Ligi''nin sarı ve kırmızı kart şampiyonu takımı", böyle kritik bir maçta "birdenbire tek kartlık bir normale dönebilir miydi?" Hele hele "Terim''in sistemini sürdürmek" göz boyaması altında, "pressiz bir futbola dönüşün ve presi ilkel bir futbol uygulaması olarak gösterişin sonrasında", nihayet Glasgow maçında "gerçek Galatasaray gibi oynayabilmenin sinyallerini" verebilir miydi? "Kilit 3-4 oyuncusunun olmadığı bir maçta", eksiksiz bir takım gibi oynamaya geçişin sırrı, "takımın teknik adamlarıyla birlikte" topyekün bir "onur mücadelesi verişlerinde değil miydi? Ne olmuştu da, "Graz ve İstanbulspor maçının darmadağınık, uyuşuk takımı", Glasgow''u "darmadağın edecek" bir futbol patlaması yapmıştı? Ali Dürüst''ün, Damad-ı Şehriyâri''nin "kamptaki konuşmaları" bu kadar tesirli olabiliyordu da, "bugüne kadar neden yapılmamıştı?" Ayrıca, "onlar bile, futbolcuları motive etmek için" medyada çıkan eleştirileri, yazıları kullanmamışlar mıydı? İşte yineliyorum: Kızacağınıza, teşekkür edin medyaya!. Sizleri de, takımlarınızı da bataktan çekip çıkarıyor, kurtarıyor! Daha ne istiyorsunuz? İnsaf!.. Sevgili Aziz Üstel''e hiç ama hiç yakışmadı!. O zarif ve o kibar İstanbul efendisinin kaleminden "her türlü tepki çıkabilirdi" ama, Galatasaray''a büyük hizmetler vermiş bir duayen için "onun yaşıyla alay edecek" satırların dökülmesini görmek gerçekten çok üzücü!.. Hele hele "bu yaşın gereğiymiş gibi" çok haksız " bazı imalarda bulunmak", yarın o yaşlara gelecek bir Aziz Üstel''e hiç yakışmadı!. Tıpkı, Kanal D''nin proğramını bırakıp gitmesi gibi!. Bir söz vardır; "Hamama giren terler!." Üstel, ya hamama girmeyecekti ya da "terlemeyi göze alacaktı!." İkisini de yapamadı!. Üstelik, "ya AİG işini iyi bilmiyor" ya da "biliyor" ama bilmezlikten geliyor! O konuda haklı olan başkanı Faruk Süren değil, "80 yaşıyla alay etmeye çalıştığı" Necdet Çobanlı!. Ne yapıyor Çobanlı? Galatasaray''ın haklarını korumaya çalışıyor! "Yapmaya çalıştıkları yüzünden", ilk AİG anlaşma taslağı ile, bugün imzalanan sözleşme arasındaki fark bile, Necdet Çobanlı ve arkadaşlarının "Galatasaray''a ne kadar büyük hizmetler ettiğini ve neler kazandırdığını" göstermiyor mu? Bir tarafta adeta AİG''ye ya da onun taşaron şirketine teslim olan bir zihniyet, öte yanda "direnen, Galatasaray''ın haklarını sonuna kadar savunanlar!." Söyler misiniz bana, "bu taşaron şirketin ortakları kimlerdir? Ana sözleşmesinde neler vardır?" Bunları bilmek Galatasaraylılar''ın hakkı değil mi? Galatasaray bir "kamu yararına dernek ise", bunları bilmek Türk halkının, Türk İçişleri ve Maliye Bakanlıklarının hakkı değil mi? "Bunları bilmek", eğer Galatasaray borsaya açılacaksa, halka açılacaksa, SPK''nın hakkı değil mi? Neden gizliyorsunuz? Neden Süren gizliyor? Bu girişimin altında ne var, arkasında kimler var? Bunu sormak, Türk medyasının ve Galatasaraylılar''ın hakkı değil mi? Ben, "40''lık, 50''lik Süren Hınk deyicisi" olmaktansa, senin çok haksız şekilde "ima etmeye çalıştığın gibi" bir "80''lik bunak olmayı tercih ederim!" Hiç olmazsa, "doğru bildiğimi, doğru olduğuna inandığımı" savunuyorum, "başkalarının gizlenen niyetlerinin peşinde hiç ama hiç koşmuyorum! Bilmem anlatabildim mi, sevgili Üstel? Suçlu kim? 3 gün içinde Avrupa Kupalarında dört takımımız tam 18 gol yedi! 3 mağlubiyete karşı zar zor bir galibiyet alabildik! Mazeretler hazır; "Kalecimiz hatalı goller yedi!. Tecrübe azlığımız var!. Hakem.. falan filân.." Elbet bunlar da hezimetlerde rol oynadı ama, asıl suçlular kim? "Avrupa Kupaları''nda Türkiye''yi temsil hakkını elde etmiş" takımlarımız transferde ne yaptılar? Gaziantepspor ve Antalyaspor "en iyi oyuncularını" satmadılar mı? Beşiktaş "bütün uyarılara rağmen" orta sahayı ve hatta takımı toparlayabilecek bir "büyük beyin" alabildi mi? Galatasaray, giden teknik direktörünün ve santrforunun yerini dolduracak tercihleri doğru mu yaptı? Başkanlar, yöneticiler ve goggoycuları, durmadan hedef saptırıp duruyorlar!. Teknik adamlar da öyle!. Kimse çıkıp işin esasını söylemiyor, söyleyemiyor! "Yönetici-Takım-medya üçgeninde, ilişkiler o hale gelmiş" ki, nerede ise "doğruları yazmak cesaret işi olmuş!." Vah ki, ne vah!.. İşte asıl terazi!.. Anlatılan "büyüklere masalların, nasıl birer palavra olduğu" ortaya çıktı! Takke düştü, kel göründü! İlk sorumlu: Genel Müdür!. Asıl sorumlular: Federasyon başkanları!. Asıl sorumlular: Teknik adamlar!. En az sorumluluğu olanlar: Sporcular!. Olimpiyat tartısından tam bir fiyasko ile inen spor teşkilâtımızın "önemli bir bölümünün derhal değişmesi gerektiği" ortadadır!. "Yeniden yapılanma sürecinin" hemen başlatılması zorunluluk haline gelmiştir! Bazı teknik adamları, bir-iki federasyon başkanını, hele hele "sporcuları hedef göstermek" tek kelime ile "hedef saptırmaktır!" "Sporcuların minderlerde, podyumlarda, pistlerde, pisinlerde böylesine rezil olacaklarını göremeyen anlayamayan" yöneticilerin spor teşkilatında işleri ne? Naim-Ruhan-Sunay-Mesut-güreş skandallarının ve benzerlerinin hesabını görelim bakalım kim, nasıl verecek? "Sporcusuna küserek, ring kenarına gelmeyen" hocalardan görelim bakalım kim nasıl hesap soracak? Tam bir başı bozukluk tablosu karşısındayız! Hamza Yerlikaya''nın "TV''den gördüğüm kadarıyla" final maçında "iltimasla aldığı" altın madalyayı da sayarsak, sonuçları "olimpiyata talip olan bir ülke için" tam bir hezimettir! Bakan Fikret Ünlü, "kimsenin gözünün yaşına bakmadan", görevlerini yapmayan bütün üst düzey yöneticileri ve federasyonlarını yenileyecek yolun kapısını açmalıdır! Bakıyorum, "hesap sorulması gereken" genel müdür, "hesap sorma havalarında!." Olur mu? Bir ayıp daha!.. Galatasaray "önemli bir sakatlık geçiren bir genç futbolcusunu ABD''ye gönderememiş, geleceğin yıldızına futbolcu birkaç ağabeyi yardımcı olarak, yani para vererek, tedavi için Amerika''ya uçmasını sağlamışlardı!." "Galatasaray''ın aldığı bu manevi yara" iyileşmeden, bu defa öğreniyoruz ki, atletizmde şampiyon olan genç atletler 10-15 bin dolar için "Şampiyon Kulüpler müsabakasına gönderilmemiş!." Eee!. Herhalde "bunları" da Necdet Çobanlı ve arkadaşları yapıyor, yaptırıyor" öyle değil mi, Süren''ler, Dürüst''ler, Üstel''ler, Damad-ı Şehyari''ler, "Dün bir, bugün iki Genel sekreterler"?.. Galatasaray''ı ne duruma düşürdüğünüzün farkında değil misiniz?
ÖNE ÇIKANLAR