> ocal.uluc@tg.com.tr Nihayet "bütün dünyaya rezil olduk!." Uluslararası Halter Federasyonu (IWF), "Türk Halteri'ni uluslararası müsabakalara katılmaktan menetti!.." Gerçi bu karar bir "tedbir" kararı ve "asıl" karar 15 Kasım'da Katar'da yapılacak "duruşma sonrasında verilecek" ama, bu arada "o şampiyona dahil", uluslararası hiçbir yarışmaya, "hiçbir kategoride" katılamayacağız!. Mesaj açık: "Size çok sabır gösterdik, ama siz tedbir almadınız, tedbir almadığınız gibi, dopinge karşı ciddi bir mücadele de vermediniz. Doping yapanları ve doping kontrolünden kaçanları korumaya, olayları küçültmeye çalıştınız,yeter artık; sabıkalısınız!.." Haksızlar mı?.. Haklılar, hem de çok haklılar!.. "Doping kontrolünden kaçmak", hem de "dünya çapında" bir sporcu olan Süreyya Ayhan Kop'u bile içine aldıktan, "dopingli çıkmak" hem de "bütün zamanların en ünlüleri arasında yer alan" Halil Mutlu'lara kadar ulaştıktan sonra, Türkiye hâlâ, bakanıyla, genel müdürüyle, federasyon başkanlarıyla "Şöyle yapacağız, böyle yapacağız" diye nutuk atmakla vakit geçiriyorsa, Uluslararası Doping Ajansı'nın "doping kontrolüne gelmeyen ve de hatta yerlerine başkalarını gönderdikleri iddia edilen" olimpiyat ve dünya şampiyonu halterciler için "maça gitmişler" mazeret ve bahanelerinin arkasına saklanılmaya çalışıyorsa, "bir" değil, "bin defa" haklılar!. Böyle rezalet olur mu? Türkiye'nin "doping sabıkalısı" hâline gelmesinden, "eski Halter Federasyonu Başkanı" Kenan Nuhut ve "eski Atletizm Federasyonu Başkanı" Mehmet Yurdadön ile beraber "bir numaralı sorumlu" olan bugünün Halter Federasyonu Başkanı Hasan Akkuş bakınız "hâlâ" ne diyor: "Böyle ağır bir karar beklemiyorduk. 6 Eylül'de doping kontrolü için sporcularımıza ulaşamamışlar. Sporcular bize haber vermeden maça gitmişler. Basit bir hata büyük sorunlara yol açtı. Şu aşamada istifa etmemin çok da anlamı yok." Nasıl yok, sayın Başkan nasıl yok?.. "Artık bir dakika bile o koltukta oturmanız", Türk sporuna verilecek "en büyük cezalardan biri olacaktır!.." Yazıklar olsun ve daha ne olsun; Türkiye'nin spor itibarını "beş paralık ettiniz, yok ettiniz, yok!.." "Bir avuç" ödül avcısı "altın arayıcısı" sözüm ona hocanın eline terk edilen gencecik sporcuları koruyamadınız, denetleyemediniz, ancak "kafamıza IWF'nin balyozu inince" uyandınız!.. Ya benim sevgili Genel Müdürüm Mehmet Atalay ne diyor: "Çok üzgünüm ama sporda böyle şeyler yaşanabilir. Bu bir geçiş süreci. Sporcularımızı dopingden kurtarmak için Türkiye Anti Doping Ajansı'nı (TADA) kuracağız. Biz olmadan dünya halteri olmaz. Bu problemden en az zararla kurtulacağız. Akkuş'un istifasını kabul etmeyiz." Hayır sevgili Genel Müdürüm hayır; "bu ilk olsa", sizin "Sporda böyle şeyler yaşanabilir" mazeretinizi kabul edebilirdim; "Geçiş süreci" sözünüzü de!.. Bu kaçıncı yıl, bu kaçıncı olay, bu kaçıncı rezalet??? "Nasıl olabilir?" ve olanlara "hâlâ" nasıl "Geçiş süreci" diyebilirsiniz?. Yoksa, "sabıka kaydımızın kesinleşmesinin" geçiş süreci mi? Bir büyük gazetede çıkan "WADA çıktı, mertlik bozuldu" sözünüzü ise, "bir dil sürçmesi" olarak kabul ediyorum; herhalde "WADA icat oldu, sporda mertlik var oldu" demek istediniz, değil mi?.. Federasyon asbaşkanı "ünü dünyayı ve spor tarihini tutmuş" Naim Süleymanoğlu'nun sözlerine bakın: "Sporda bu tür ufak tefek kazalar olur ve bu doğaldır. Şu anda karar kesin değil. Kazadan ucuz kurtulacağını umuyorum." Bir federasyon asbaşkanı, hele hele Naim Süleymanoğlu gibi bir sporcu, olaya "ufak tefek kaza" olarak bakarsa, Türkiye, neyi nasıl düzeltecektir, söyler misiniz bana? "Bu sözleri" ve "olaya bakış açımızı", Uluslararası Federasyonlar, dopingle mücadele kuruluşları ve rakiplerimiz görmüyor, duymuyorlar mı? Demek ki, hâlâ, "bu cezanın neden verildiğini" anlamamışız; yazıklar olsun!.. Bakınız; sporun "en büyük suçları" dopingtir, şikedir, tribün terörüdür!.. Bu "üç" konuda "biz" ne yapıyoruz?. "Sporcuyu koruyalım" diye olayları küçültme yarışındayız!.. "Büyük kulüpleri kollayalım" diye, olayları "ört bas etme" çabasındayız!.. "İstanbulspor'a teşvik primi" olayı, "Cafer'in itirafları", Süreyya Ayhan olayı, Halil Mutlu olayı, Gökdeniz'in itirafları etrafında kilitlenen ve Federasyonun hukukçu asbaşkanının "Bahis Şikesi" adını koyduğu olay, haltercilerin "daha yeni" doping testinden kaçma olayı, "özel kanun çıkarılmasına rağmen" önlenemeyen tribünlerdeki, özellikle Üç Büyükler'in tribünlerindeki rezaletler (Her konuda birbirini yiyen Üç Büyükler, şimdi Tahkim Kurulu'na baş vurarak, maç naklen yayın yönetmeliğini değiştirtmek ve maç önceleri ve maç sonraları tribünlerde ve saha içlerinde olan kepazelikleri kamuoyundan saklamak ve görüntülerin ceza kurullarında delil olarak geçerli sayılmasını önlemek için ortak mücadele veriyorlar), saha içlerinde ve dışlarında yüzlerce kişinin katıldığı ve giderek artan kavgalar. İşte "bir - iki yıl içinde" hatırlayabildiklerim!.. Bütün bunlara karşı biz ne yaptık?. "Her şeyi bile bile", "medyanın da baskısı" ile, çıkıp Gökdeniz'i "Milli maçta oynattık!.." "Üç ay ceza verin" diye, Disiplin Kurulları'na, Tahkim Kurulları'na, Federasyonun "en güçlü" adamının mesajını yolladık!.. Sayın Bakan M. Ali Şahin!.. Biliyorum üzgünsünüz!.. Bugüne kadar yapılamayan, ama yapılması gereken ilk tedbir şu olmalı: "Doping ve şike olayları ve iddiaları, Federasyonların yetkisine ve sorumluluğuna bırakılmamalıdır!." "Seçimle gelen", üstüne üstlük "büyük" kulüplerden korkan, "madalya şansı olan" sporcuları kollayan, "altın avcısı" hocaları denetleyemeyen, iddia ve olayları "ört bas etmek" ya da "en az ceza ile işi geçiştirmek isteyen" federasyonlar, bu üç "en büyük suç ile" mücadele edemezler ve işte edemiyorlar!. "Caydırıcı ve gerekli olan" cezaları veremiyorlar!.. Disiplin Kurulları, Tahkim Kurulları "kulüpçülerle dolu!.." Bu kurullarda tartışmalar, "gerçek tahliller ve doğru cezalar" yerine "seninkine bu ceza verildi, benimkine bu ceza verilemez" çizgisine doğru yöneliyor!.. İşte "Beşiktaş - Fenerbahçe derbisi" ile ilgili Disiplin ve Tahkim kurulu kararları ve ortaya saçılan "garip" sözler, iddialar ve görüntüler!.. Kanun mu değişecek, yönetmelikler mi değişecek, ne değişecekse değişsin; "Doping, şike ve sporda terör olayları" tamamen, evet "tamamen" Genel Müdürlüğün "yetki ve sorumluluğuna verilsin!.." "Bu özerkliği bozmaz!.." Çünkü, "söz konusu olan sadece futbol, basketbol, halter, atletizm değil"; Türk sporunun itibarıdır, ta kendisidir!. Ve işte "bu suçlar" federasyonların yetkisine bırakıldığı içindir ki; "Türk sporu sabıkalı" hâle gelmiş ve "sabıkalı olduğu" IWF tarafından bütün dünyaya ilân edilmiştir!. Ne kadar utanç verici, değil mi?