Galatasaraylılar'ın çoğu memnun; "Hagi sevgisi, kulüpte ve takımda dev gibi problemlerin nasıl çözüleceği endişesini" büyük ölçüde azaltmış... "Bazı" Galatasaraylılar, "kulübün ve takımın içine düştüğü durumu iyi bildikleri ve değerlendirdikleri için", şimdi de "Hagi'ye acıyorlar" ve "Yazık olacak" diyorlar!.. "Bazı" Galatasaraylılar, "Özhan Canaydın'a çok kızgın ve öfkeli olduklarından", gözleri "Hagi filân görmüyor"; onlara göre "ortada Canaydın'ı kısa bir süre koruyacak bir canlı kalkan var, başka bir işe pek yaramayacak!." "Bazı" Galatasaraylılar, "gelişen olayların sonucu" Galatasaray dünyasını "simsiyah gören" bir karamsarlığın içinde; hem de "Bu takıma Hagi, ne yapar, geldiği gibi gidecek" diyecek kadar!.. Kırgınlık, kızgınlık,öfke, sevgi "gibi" duygunun çok ağır bastığı faktörler, Galatasaraylılar'ın "Galatasaray'daki durumu" akıl ve mantık gözlüğü ile görmelerini önlüyor!. Kimle konuşsam, "duygu yüklü", kimi okusam ya da dinlesem; "öyle!.." "Arada" tek tük "mantık ve akıl yolu ile" konuşan, yazan, yorumlayan görüyorum ama, "onların da sesi pek duyulmuyor!." İşte bu yüzden "Hagi'nin işi zor!." O, tıpkı Fatih Terim'ın "son ayları gibi" Galatasaray yönetiminin, daha doğrusu Özhan Canaydın'ın da "mânevi yükünü" omuzlamış durumda; "kendisi, takımı ve taraftarı kadar Canaydın ve yönetimi için" de başarılı olmak zorunda!.. Ne var ki, Terim "ondan çok daha şanslı ve avantajlı durumda idi"; zira "iki yılda bu takımı kendisi kurmuş, alacağını almış, satacağını satmıştı!.." Hagi, "Terim'in mirasını devraldı!." Tıpkı 4 yıl önce "Lucescu'nun Terim'in mirasını devraldığı" gibi!. Lucescu'nun aldığı miras, "kalitesi, morali, futbolu" üst düzeyde, "dünyanın dört bir yanında taraftarı olan, sevilen, sayılan, tutulan, alkışlanan" bir takımdı!. Hagi'nin aldığı miras ise, "kalitesi, morali, futbolu" dibe vurmuş, sevgiyi, saygıyı kaybetmiş, nerede ise "tutanı, alkışlayanı kalmamış" bir takım!.. Daha da kötüsü; "Hagi'nin devraldığı takımın oyuncuları" aylardır çok açık olarak görülüyor ki "futbolculuk, takımdaşlık, Galatasaraylılık ruhlarını" yitirmiş durumdalar; bir-ikisi hariç!.. Kimse "bakmıyor, görmüyor" ve "gerçekleri" ifade etmiyor; ama "Galatasaray'ın bugünü ve yarını için" bazı gerçeklerin konuşulması gerek; onun için de "önce yazılması" gerek: "Birinci" Fatih Terim, Galatasaraylı futbolculara, Galatasaray takımına, nasıl "ruh verdi" ise, "İkinci" Fatih Terim, tam aksine Galatasaraylı futbolcuların, Galatasaray takımının "ruhunu öldürdü!." Bakınız; "İkinci" Fatih Terim'in "devraldığı ve sonradan aldığı futbolculara!.." Açıkça görüyor ve söylüyorum ki; "İstemediği ve sevmediği" Hakan Şükür hariç, "içlerinde devraldığı ya da aldığı günden, bıraktığı gün daha iyi olan" bir tane futbolcu var mı? Ümit Davala'dan, Sabri'ye kadar!.. O Ümit Davala ki; "kovulmaktan beter edilecek halde idi"; şimdi Bayern Münih gibi bir devi açık ara peşine takmış Werder Bremen'in "değişmez" beki!.. O Sabri ki, "ilk takıma girdiği günlerde" açın spor sayfalarını, bakın bakalım "Onun için neler yazılmış"; şimdi ne durumda? Say sayabildiğin, bak bakabildiğin kadar; Felipe'den, Bülent Korkmaz'a, Ergün'e, Mondragon'dan, Ömer'e, Orhan'a, Berkant'a kadar!.. Hele hele "genç" Rumenler; "Romanya Milli Takımı'nın yarınlarına damgalarını vuracaklar" denilen Bratu'lar, Petre'ler, Tamas'lar? Bitmedi; ya "İkinci" Terim, Galatasaray'da "ikinci defa göreve başlayan" Terim'i ne hâle getirdi? "Bitmek bilmeyen" operasyonları, değişimleri, oyuncu alış ve gönderişleri, verdiği ve tutmadığı, arkasında durmadığı sözleri, her hafta değişen taktik ve kadro kaosu, medyaya ve kamuoyuna yansıyan ve hem kendisinin, hem takımının ve hem de Galatasaray'ın sempatisini giderek azaltan olumsuz tavır, söz ve tutumuyla "Birinci" Terim'i "unutturan" bir "İkinci" Terim!.. Hâlâ "Terim'e bu yapılır mıydı" edebiyatı yapan sevgili dostlarım, meslektaşlarım, yorumcularım, bir de "bu pencereden baksınlar" konuya ve Özhan Canaydın'ın Terim'e nasıl bir "Hazreti Eyüp sabrı içinde" daha düne kadar tahammül ettiğine!.. Ben, "Terim" konusunda, böylesine "kara" bir tabloyu "takımın aldığı başarısız sonuçlardan, ligde Avrupa Kupalarını bile yakalayamayacak duruma getirilmesinden, 26 maçta ancak 41 puan toplayıp 37 puan kaybetmiş olmasından, tam beş ay düşme potasındaki takımlar da dahil, bir deplasman galibiyeti alamamasından, Türkiye Kupası'ndan 5-0'lık Rize mağlûbiyeti ile elenmesinden, Avrupa Kupaları'ndan çok erken düşmesinden" dolayı çizmiyorum!.. Terim'in "kendisini, takımını ve futbolcularını ne hâle getirdiğini gördüğümden" çiziyorum!. Bu tablo iyi görülmeli ve bilinmeli ki, sevgili Ömer Ural dostumun altını "haklı olarak" çizdiği gibi, "Hagi konusunda" gelişinden ve "iki" antrenmandan sonra kaybedilen bir deplâsman maçı için, "Hagi de derde deva olamadı" gibi "futbol için çok anlamsız", kim bilir belki de "pek iyi niyetli olmayan" başlıklar atılmasın, yorumlar yapılmasın!. Hagi, bu "bitmiş", ruhunu ve futbolunu, "takım olma" özelliğini kaybetmiş kadrodan, Özhan Canaydın - Ergun Gürsoy ikilisinin ve özellikle Gürsoy'un desteğiyle ve elbette yapılacak "kaliteli" takviyeler ile "Galatasaraylılar'ın istediği ve beklediği" takımı ortaya çıkaracaktır; yeter ki "biraz sabırlı olunsun"; Terim'e tanınan sürenin hatta "dörtte biri" Hagi'ye verilsin!. Hagi'nin ihtiyacı, "destek" ve "zaman"; işte "sadece" bu kadar!.. TJK'da karar günü!.. Türkiye Jokey Kulübü'nde yarın "seçimli" olağanüstü genel kurul var!.. "Üyeler", iki alternatiften birini seçecek: Ya "Kulübü bu hâle getiren, mahkemelere düşüren" grubun istediği yönetimi iş başına getirecekler ve "işin patronu olan" Tarım Bakanlığı ile "savaşı göze alacaklar" ya da "Kulübü ve Türk atçılığını kurtaracak, birlik ve beraberliği temin edecek, Bakanlıkla uyum içinde çalışarak, Millet Meclisi'nden, hükümetten yarışçılığı kurtaracak kararların çıkmasını sağlayabilecek" bir ekibe görev verecekler!. Bu arada, "İstanbul'da ağır dağıtımının bile" genel kurulda "oy avcılığı için" kullanıldığı iddialarının yaygınlaşması, işin nerelere kadar götürülmek istendiğini gösteriyor. Bakalım; TJK'nın genel kurula gelecek üyeleri "yol ayırımında" ne karar verecekler? Sevgili dost, TJK Mâli Genel Kurulu'nun Divan Başkanı Ali Doğan Ünlü telefon etti ve "Ben, bugün başta olan ekibe karşı liste yapıp seçime girdim, onların yanlış ve hatalarını hep söyledim, onları nasıl korurum? Bakanlıktan gelen yazı 2002 yılının hesaplarıyla ilgili olduğundan, 2003 yılının mâli genel kurulunda okunması gerekmediği için, okutmadım; başka bir sebebi yoktu" dedi!. Demesine dedi de, "beni de bu açıklaması hiç ama hiç tatmin etmedi!." Üyelerin "o çok önemli yazıda neler olduğunu bilmeleri" ve Tarım Bakanlığı'nın kulüp yönetimi ve bazı yöneticiler için ne düşündüğünü öğrenmeleri gerekirdi; yarın yapılacak seçimde belki de bir çok üyenin "oylarının rengi" değişebilirdi!. Zira TJK, yarın sandıktan çıkacak sonuç ile, ya kurtuluş yolunda "önemli" bir adım atacak ya da "gerçekleri göremeyen" bir grubun elinde oyuncak olmaya devam edecek; hayırlısı!.. İkisinden biri!.. İşin tam anlamıyla "artık" cılkı çıktı!. "Söylenenler", elbette "yazılan - çizilenler" ve daha kötüsü "kulaktan kulağa fısıldananlar", artık "Türk Futbol Federasyonu'nun kaldıramayacağı" noktalara geldi!. Yooo... Ben bunları, "Hadi Türkmen'in orada burada söylediği şeyler" için yazmıyorum!. "Bu sözler" doğru bile olabilir; ama "Hadi Türkmen söyledi ise ve bugün söyledi ise" üzerinde bile durmam!.. "Bunca yıl" aklı nerede imiş? "Bunlar olurken" neden "görevi bırakıp" olanları bir bir anlatmamış? "Bunca yıl sonra" anlatmak nereden aklına gelmiş? Neyse... Konumuz Hadi Türkmen ve söyledikleri değil... Konumuz; "hakem olayları" ve "bu olayların futbolumuza tesiri!.." İşin cılkı "burada" çıkıyor!.. İddialar açık: "...Halûk Ulusoy emir veriyor, Bülent Yavuz ona göre tayinler yapıyor, bazı hakemleri tetikçi gibi kullanıyor, istedikleri takımı şampiyon yapıyorlar, istediklerini düşürüyorlar!." "...100. Yılında Beşiktaş'ı yaptılar... 100. Yılında Galatasaray'ı yapacaklar... Onun için ikisinin arasındaki yılı Fenerbahçe'ye ayırdılar, baktılar ki Beşiktaş başını almış gidiyor, yaktılar Beşiktaş'ı!.." Doğru mu, eğri mi bilmem; amma "prensiplerimi çiğnememe" ramak kaldı; hakemler aleyhine "ağır yazılar yazmamak için" kendimi zor tuttuğumu söylemeliyim!.. Bildiğim bir şey var; "Ulusoy-Yavuz ikilisi artık beraberce devam edemez!." "Ederlerse", iş iyice çığırından çıkacak!. Onun için çare; "ya ikisi de gitmeli" ya da "en azından" biri gitmeli!.. Görünen o ki; Ulusoy gitmez, gönderilmesi de zor!. Öyleyse, Yavuz'a "teşekkür edilmeli" ve Merkez Hakem Komitesi Başkanlığı'na, herkese "güven verecek" ve "Ulusoy'un emirlerini dinlemez" denilebilecek biri getirilmeli!.. Başka çıkar yolu yok!.. Ne oldu? Özhan Canaydın'ın "yeniden başkan seçildiğinin anlaşıldığı andan itibaren" spor sayfalarımızda, TV'lerimizin spor ekranlarında "hemen" başladı; "Galatasaray'da yönetim krizi... İkinci başkanlık için Ergun Gürsoy ve Turgay Kıran savaşı... Olağanüstü genel kurul ihtimali... Genel Kurul iptal edilecek, iş mahkemeye gidiyor" haber ve yorumları... Peki bugün durum ne? "İkinci başkanlık savaşı" ne oldu? "Genel Kurulu iptal ettirmek için" mahkemeye kimler gitti? "Olağanüstü genel kurul için" toplanan imzalar nerede? Turgay Kıran'ın bütün acemiliğine, gaflarına ve gayretlerine rağmen, işsiz kaldıkları görülen "kriz masalarından ne haber?" Hadi, "başka kulüplere ve renklere gönül vermişler" için "bu haberleri yapmak ve yazmak", bu haberleri "doğru kabul edip" yorumlamak "normal" olabilir; zira "tuttukları kulüplerde" böylesine "olaylar ve gelişmeler" çok doğal!.. Amma... "Bunca" yılın Galatasaraylıları için? "Galatasaray'ın geleneklerini" çok iyi bilenler için? İşte terslik burada!.. Özhan Canaydın'a kızanların, biraz da "aynaya bakıp" kendi kendilerine sormaları gerek; "Biz ne yapıyoruz?" Müthiş!.. Bayılıyorum, İlhan Cavcav başkana!.. "Ben yabancı kulüplere 7 milyon dolara satacaktım ama, Fenerbahçe'ye 5 milyon dolara vereceğim Serkan'ı... Ben Serkan'ı da severim, Fenerbahçe'yi de" diyen bir başkana bayılınmaz da, ne yapılır? Bu ne birinci, ne beşinci, ne onuncu... Durmadan dinlenmeden ve her transferde "böyle bayılınacak" işler, cinlikler yapa yapa, "UEFA kriterlerine en erken uyan kulüp" durumuna getirdi, Gençlerbirliği'ni; alkışlar... "Alıcı gözü" ile haftalardır seyrediyorum; Serkan'ı!.. Havalanmış... Kendini "küçük Maradona" sanıyor... Çok egoist oynuyor... "Kafasını kaldırmadan" pas atmak sevdasında; çoğu rakibe gidiyor... Kafasını kaldırdığında "bomboş" oyuncular görüyor, topu vermiyor; kendi kullanmaya çalışıyor, rakibe "kontratak başlatıyor!." Yanlış paslarının, kaptırdığı topların haddi hesabı yok!.. Kulakların çınlasın sevgili Ferdi Leflef... Kulakların çınlasın!.. Kim verecek bu Serkan'a, 7 milyon doları? Fenerbahçe verir mi 5 milyon dolar? Cavcav başkan bu... Verdirir verdirir, hem de Galatasaray'ı ve Beşiktaş'ı bile devreye sokarak verdirir!. Aslında "bu paraları edecek" futbolcu yok ortada ama, mesele o değil!. Mesele "bu paraları edecek" bir başkanın Gençlerbirliği'nin başında olması!.. Devam, Cavcav başkan; devam...