İsteyen istediği kadar itiraz etsin, ben "bunca yıl sporun, futbolun içinde yaşayan" bir insan olarak diyeceğim ki; "Sporcu altyapısı, teknik adam altyapısı, hakem altyapısı konusunda ne yaparsak yapalım, istikrarlı bir başarı gelmeyecektir. Başarı için 'öncelikle başka bir altyapı' gereklidir!.."
İşte o "başka bir altyapı" da, "yönetici altyapısıdır" ve sporumuzda başarı ve başarı istikrarı için aslolan "altyapı" budur!..
Ne yazık ki, "yönetici altyapısı" çok uzun yıllardan beri "bomboştur!.."
Sporun ve futbolun "amatör olduğu" dönemlerde, durumu idare ediyorduk, ama bugün sporun her çeşidinin "profesyonel olduğu" bir dönemde, "yönetici altyapısı", eğer "olmazsa", en büyük eksikliktir!..
Ne yazık ki, "bunun sorumlusu" da, yıllardan, "çok uzun yıllardan beri" Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden "bir 'Kulüpler Yasası' çıkaramayan" siyasetçilerdir!..
İşte bu yüzden, "önüne gelen, ya cebi kabarık olan, ya da sırtını iktidarın kodamanlarına dayayan" kulüp başkanı olabilmekte, dahası "Bizim kulüpte başkanlık geçer" masalları, ne yazık ki "uygulamada gerçeğe dönüşmekte", sonrasında da koca koca kulüpler "bir kişinin esiri olmaktan kurtulamamaktadır!.."
"Altyapısı boş" bir başkan ve yöneticiler ortamı, "o ortamdan gelen yöneticilerin teslim aldığı" kulüpler ve federasyonlar; vah ki, ne vah!..
Kulüplerin koca bir genel kurulu var, anlı şanlı Divan Kurulu var, ünlü uzmanların, iş adamlarının, hukukçuların, Prof'ların doldurduğu Yönetim Kurulu, Disiplin Kurulu, Denetleme Kurulu var, ama "olsalar ne yazar, olmasalar ne yazar"; her yerde ve her şeyde "sadece" Başkan var ve "sadece" onun sözü geçer; "Ben yaparım, ben ederim, ben kovarım, ben asarım, ben keserim!.."
İtiraz kimin haddine; yoksa kapı önüne!..
Sporumuzdaki kaos, sporumuzdaki gerilim, sporumuzdaki istikrarlı başarısızlık için, hakemden, teknik adamdan, sporcudan önce, "yöneticiden ve yöneticinin önünde el pençe divan durduğu başkandan başka sorumlu tutacağımız" kim var?..
Ey siyasetçiler, "bu durumu görüyorsunuz", dünyada neler oluyor biliyorsunuz, zira yıllardan beri spor teşkilatının içinde olan uzman görevliler, "bütün dünyayı inceleyerek" raflarınızı dolduran raporlar ve "Kulüpler Yasası taslakları" hazırladılar, önlerinize koydular!..
İsterlerse "24 saate kanun çıkarabilen" iktidarlarımız, "bu taslaklardan bir tanesini bile" kanunlaştıramadı ve kanunlaştırmak istemedi, bahaneleri de hep hazırdı; "Efendim kulüplere, Kulüpler Birliğine sorduk, onların cevabını bekliyoruz!.."
"Sporumuzu bu duruma düşürenlere sorularak yapılacak" Kulüpler Yasası neye yarayacak ey benim sayın siyasetçim; "Bugüne kadar ne yapıldıysa, onların yapılmasına devamı sağlamaktan başka?.."
Söyler misiniz bana, hangi kedi, "tırnaklarını geçirdiği ciğeri kaybetmek ister?.."
Hadi canım siz de!..
Üç Volkanlı gerçek!..
Neymiş efendim, Letonya'yı, "Volkan Demirel'i milli takıma çağırmayıp, oynatmayan" Fatih Terim yüzünden yenememişiz!..
Volkan Demirel, "Bana ve aileme tribünlerden koro hâlinde küfür ediliyor" diye milli formayı çıkarıp stadı terk ederken, Terim'e demiş ki; "Hocam beni bir daha milli takıma çağırma!.."
Milli maçı terkten sonra, Fenerbahçeli yazar-çizerlerin çoğu ve Fenerbahçeli yöneticiler koro hâlinde dediler ve yazdılar ki; "Çocukcağız haklı. Burası Galatasaray Stadı ve Galatasaraylı taraftarlar, onu yıldırdı, o da bırakıp gitti. Bu stada milli maç verilmemeli!.."
Madde bir; mahkeme süreci görüntülerle, bilirkişi raporları ile ortaya çıktı ki; "küfreden sadece bir kişi"; o da Galatasaraylı bile değil!..
Madde iki; Volkan Demirel "eğer pişman oldu" ise ve de "o maçtaki haleti ruhiyesi içinde bu talebi yaptı" ise, Hocasının onu çağırmasını beklemeden, kendi gitmeli ve "Hocam hata yaptım, pişman oldum, milli göreve hazırım" demeliydi!..
Madde üç; "Kritik grup maçları sürecinde", Milli Takım hocası, maçı bırakıp giden bir oyuncuya nasıl güvenebilir ve onu milli takıma çağırabilirdi?..
Madde dört; Ceza vermesi gerekirken ve ondan bir yaklaşım gelmeden, kadroya çağırmakla onu ödüllendirmiş ve "bu kapıyı başka futbolculara da açmış" olmaz mıydı?..
Madde beş; Diyelim ki, "hata yaptı" ve Terim, Volkan'ı milli maça çağırdı, oynattı. Bu, bizim Letonya'yı yenmemizi sağlayabilecek miydi?..
Bugüne kadar, Volkan Demirel milli maçlarda hatalı goller yememiş miydi; dahası, Volkan Babacan'ın yediği gol için "Hatalıydı" demek, o golün "asıl hatalılarını kurtarmak" anlamına gelmiyor muydu?..
Madde altı; işte asıl gerçek: ey Volkan Babacan'ı ve Terim'i beraberliğin sorumluları olarak ortaya atanlar, elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin bizlere; o maçın bir başka kahramanı daha vardı, onun da adı Volkan'dı; 4 yüzde yüzlük fırsatı kaçıran Volkan Şen!..
Acaba Volkan Şen, hangi kulübün formasını giyiyordu; kaçırdığı gollerin yarısını atsa, Letonya "beraberliği yakalayabilir miydi?.."
Soruyorum sizlere, "3'üncü Volkan'ın kaçırdıkları ve sonuca doğrudan olumsuz etkisi ortada", sırf "kulüpçülük" yaparak, "altyapınızdan yetişen, formanızı da giymiş" Volkan Babacan'ı afişe etmeye çalışırken, hiç mi vicdanınız sızlamadı, hele hele Hollanda maçında iki müthiş kurtarış yaptığı anlarda?..
Antalya'da ligin adı değişmiş!..
Bir haftalık Antalya tatilinde, Antalyalıların futbolumuza, Süper Lig'e bakış açısını, "kahkahalarla güldüğüm" bir sohbet sırasında anlarken, herkesin de duymasını istedim.
Antalyalıların bakış açısını öğrenmeme, kaldığım otelin genel müdürü, "kardeş gibi" dost Zafer Alkaya aracılık etti.
Sevgili Zafer, iyi bir Beşiktaşlıdır ve "kulübün üyesidir", onunla spor ve futbol üzerine sohbet ederken, "birdenbire" bana sordu; "Öcal Abi, geçen sezon Süper Ligin adı neydi?.."
Hemen cevapladım; "Süleyman Seba Ligi!.."
Ardından ikinci soru geldi; "Ya bu sezonun adı?.."
Gene hemen cevap verdim; "Hasan Doğan Ligi!.."
"Yooo" dedi; "Bu defa bilemedin!.."
Şaşırdım... Şaşkın şaşkın yüzüne bakarken, "neden bilemediğimin cevabı" gene ondan geldi; "Bu sezon Süper Ligin adı; 'Fener Atana Kadar Ligi' Öcal Abi, Fener Atana Kadar Ligi!.."
Bülent Yıldırım'ın kulakları çınlasın!..
Salla ve bol!..
Eh, Ergin Ataman Hocamız, eksik olmasın, Türkiye Basketbol Ligi'nde takımlarına oynattığı ve bütün hocalarımızın çoğunluğunun da örnek aldığı "Sallabol'u" Avrupa Şampiyonası'na da taşıdı!..
Sallabol'un "Salla'sının tuttuğu" ve de "bol'un hiç olmazsa pota altında oynandığı" maçları kazandık. "Rus Ruleti oynayan Dixon'ın başkanlığındaki Salla'nın tutmadığı, Bol'un da pota altında oynanamadığı" maçları da kaybettik. "91 sayı attığımız" İzlanda maçını bile neredeyse kaybedecektik, uzatmaya gitti, kazandık!..
"Oyun kurucusuz" ve "Enes'siz" bu kadarına da şükür!..
4'üncülük iyi mi; Fransa'da Fransa'yı eleyebilirsek iyi; ama "Sallabolumuz" Almanya'daki gibi "ev sahibini geride bırakmaya" yetecek mi; zor, hem de çok zor!..
Christoph Daum kendisiyle yapılan röportajda, Fenerbahçe'den dert yanmış; "Tüm transferler Aykut Kocaman ve yönetim tarafından yapılıyordu. Hangi futbolcuları istediğimi söylüyordum ama stoper istesem forvet getiriliyordu. Akıl almayacak bir iş."
Çok doğru, o dönemde, "Fenerbahçe'ye doğru dürüst bir Hoca isteniyordu, Christoph Daum alındı!.."