“Al geri… Dur… Tekrar baştan al… Yavaş yavaş oynat… Şimdi normal oynat… Başa al başa… Daha başa… Orada dur… Devam et… Tekrar bakalım… Evet… Evet, en baştan… Yavaş… Yavaş… Dur… Ne dersin, bir daha bakalım mı kale arkası kamerasından? Buradan da iyi görünmüyor… Üstten alınan görüntülere dönelim… Tamam… Burayı yavaş yavaş oynat… Geri al… Geri… Top ele değiyor mu, tam görülemiyor… Baştan…”Her maçtan sonra, “spor kanallarında, ‘en ünlü’ hakem yorumcularımızın yönetiminde, ‘dakikalarca’ bu ve benzer sahneleri” izliyoruz, TV ekranlarında…
Sonra, “çoğunlukla enstantaneleri ve görüntüleri yönlendiren eski hakemin iddia ettiğinde görüş birliğine varılıyor”; hatta bazen “varmak istemeyenler, eski hakemin ‘birazcık’ azarı ile” yola getiriliyorlar!
Aaaa… O da ne; “onca uğraşlardan sonra” bazen de, A kanalında “Penaltı”, B kanalında “Penaltı yok” görüşü hakim çıkıveriyor!.
Çalıyor, yerden yere vuruluyor… Çalmıyor, yerden yere vuruluyor…
VAR’a gidiyor, yerden yere vuruluyor… VAR’a gitmiyor, yerden yere vuruluyor…
Sonra “VAR faslı” başlıyor… Aynı terane… “Hakemliklerini de bildiğimiz” hatta “yaptıkları hataları” günlerce yazdığımız, “hakem ulemamız” böylece “reyting almaya” ve de “gündemde kalmaya” dahası para kazanmaya devam ediyor…
Kurdukları “infaz” masalarında “hakemler ve hakemlik” bitiriliyor, umurlarında mı?
Elbette “hakem hata yaparsa, yanlış yaparsa eleştirilecektir” ama “insafsızca ve izansızca infazlar” ne oluyor?.. “Çete imalarına, çete üyeliklerine kadar uzanan bir algıyı” ekranlarda ülkeye yaymak ne anlama geliyor?..
Saha hakemleri de, VAR hakemleri de kötü… Ve bazıları kasıtlı…
Peki…
MHK kötü… Hakem tayin etmesini bilmiyor… Hatta “bazı yorumcularımıza göre, ‘Biliyor da’ kasıtlı tayinler” yapıyor…
Eeee... “Yapay zekâ var”, var da “Batsın o yapay zekâ; ne değişti, ne değişiyor ki?..” Peki… “Yabancı hakem getirelim…”
Oooo… Olur mu; “Aklınıza bile getirmeyin, yabancı hakemlerin geldiği zamanları yaşamadık mı, otel odalarında ne hediyeler aldıklarını görmedik mi?..”Evet, şimdi okuyucularım “haklı olarak” der ki; “Çözüm?..”
Çözüm basit; Futbol Federasyonu karar vermeli, yayıncı kuruluş uygulamalı; “Geri al - Oynat sayısı” sınırlandırılmalı; “Bir normal oynat / Bir geri al - Oynat / Bir “başka kameradan - açıdan ‘normal’ oynat / Bir ‘başka kameradan - açıdan geri al - oynat / ve de son olarak ‘normal’ oynat”; işlem tamam… Beş gösterim…
Bunu aşanlar uyarılmalı / Uyarıya rağmen tekrarlarlarsa ve “eleştiri yerine infazcılık yaparlarsa” onlara “özet görüntüleri verilmemeli…”
Neden, bizim “efsane hocalarımız”, mesela “yerden yere vurup, kapının önüne koyup, gönderdiğimiz” Igor Tudor Avrupa’da iş bulurken, iş bulmayı bıraktım, bir teklif dahi almaz?..
Hatta ve neden, bu “efsane” hocalarımız spor medyamızda onca ‘onlara iş bulmaya çabalayan’ ve de bu çabada ‘iş başındaki hocaların kovulması için dil döken, kalem eskiten’ sevdalı yorumcuları varken, ancak “bir kovulanın yerinde” iş bulmaya başlamışlardır?..
Yazık değil mi, bunca karizmalarına, “başarılarla dolu” kariyerlerine?..
Sevgili Erdoğan Arıpınar’ın genel yayın müdürlüğünü yaptığı Türk Spor Ajansı’nda bir haber okudum ve bir Türk olarak gurur duydum…
Avrupa Fair Play Birliği (EFPM)’nin yıllık kongresi ve Fair Play Ödül töreni, İtalya’nın Başkenti Roma’da yapılmış…
Gala ile başlayan kongrenin ilk gününde, İtalya Olimpiyat Komitesi CONİ’nin merkezinde düzenlenen törende EFPM tarafından organize edilen 2022 Avrupa Fair Play ödülleri de dağıtılmış…
1982 yılında Türkiye’nin uluslararası alanda ilk Fair Play Ödülünü alan İsmet Karababa, EFPM “Adil Oyun Ruhu” ödülüne, Prof. Dr. İbrahim Yıldıran ise Fair Play Tanıtım Diploması ödülüne layık görülmüş… Ve ödüllerini, alkışlar arasında Türkiye Olimpiyat Komitesi (TMOK) Fair Play Komisyonu Başkanı Erdoğan Arıpınar almış…
Türk atletizmine, Türk sporuna “kara leke” sürenlerin yaşattığı üzüntümüzü “aldıkları bu anlamı büyük” ödüllerle hafifleten Prof. Dr. Yıldıran ve İsmet Karababa’yı kutlarım…
İşte bu sezon, Okan Buruk Hoca’nın “yapması gereken” ve de “yapabileceği” en büyük mücadele, “tıpkısının aynisi” bu bölümün başlığı…
Bunca yıldır spor da, futbol da yazarım; “böylesine bir ‘olumsuz fikstür çekimi ile’ karşılaşmamıştı” hiçbir takımımız…
Galatasaraylılar, camiadakiler, tribünlerdekiler ve de “asıl” Galatasaraylı yorumcular, “Okan Hoca’yı değerlendirirken” ortada olan “bu tabloyu” ellerinizi vicdanlarınızın üzerine koyup, öyle konuşun ve öyle yazın…
Anlaşılıyor ki, sosyal medyadaki bazı “çirkin beyinliler” Şenol Hoca’yı üzmüşler. Tribünlerdeki 50 bin, TV başındaki 100 binlerin gördüğü “yüzüne top çarpması” için “Numara” demişler!..
Temenni ederim ki, “onlar kimse” günü gelir, onlara “numara” izansızlığının cevabını “sahalarda” verirsin!..