İşte Hilmi Ok!..

A -
A +

Halûk Ulusoy Federasyonu'nun en hatalı kararlarından biri ve Türk hakemliğinin başına gelen en şanssız olaylardan biridir, Hilmi Ok'un Merkez Hakem Kurulu Başkanlığı'na "yeniden" atanması!.. Hilmi Ok, hatalarıyla, sevaplarıyla hakemliğinde de, hakem hocalığında da Türk hakemliğine ve futboluna "büyük hizmetler vermiş" bir kişidir. Ama, "Merkez Hakem Kurulu Başkanı" olarak "aynı şeyleri" söyleyemeyeceğiz. Bu göreve birkaç defa geldi, yıprandı, "gidişleri" gazete arşivlerinde duruyor; çok kişi "İnşallah bir daha bu göreve gelmez" dileğinde bulundu!. Sevmeyenlerin, ağır şekilde eleştirenlerin "bu dilekte bulunması" normal, ama "sevenler" de bulundu; zira "onun daha fazla yıpranmasını, eleştirilmesini" istemiyorlardı; "Yeter artık, hocalık yapsın, duayen olsun, köşesinde otursun" diyorlardı!.. Ulusoy, onu önce Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu Başkanlığı'na getirdi; "burada da eleştirildiği ve çok da başarılı olamadığı" hâlde, tuttu bu defa da MHK Başkanı yapıverdi; "neden" sorusunun "teknik ve idari" olarak cevabını bulana aşk olsun!.. Ama, "siyasi" olarak "nedeni" belli; Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar gibi "hakem ve hakem - federasyon" yorumcularının "hocası"; bir!.. "Hemen hemen hiç konuşmaz" ve "çok az konuştuğu için" de "Federasyonun başına çok az iş açar"; iki!.. Ne var ki, "bu defa" öyle olmadı; "konuşmaması yüzünden" Federasyonun başına "çok büyük işler açıldı"; o konuşmayınca "Trabzonspor - Sivasspor maçının hakemi" konusunda "doğrudan" Federasyon hedef alındı; Federasyon yönetim Kurulu üyesi İbrahim Usta, "özellikle Trabzonspor'dan gelen doğrudan ağır eleştiriler ve sözler yüzünden" konuşmak zorunda kaldı; "bu konuşma" da Federasyonun ve hele hele Başkan Ulusoy'un başına daha büyük dertler açtı ve de yandı gülüm keten helva!. İşte Hilmi Ok, budur: Hakemlerle yapılan toplantılarda, eğitim seminerlerinde, kapalı kapılar ardında eser gürler; "Siz cesur karar verini, kararlı olun, taviz vermeyin, kuralları uygulayın, ben sizin arkanızda olacağım, sizi koruyacağım, savunacağım!.." Hakemler "ona güvenir", söylediklerini yaparlar, kıyamet kopar; nerededir Hilmi Ok?.. Sütre gerisinde, tam siperde!.. Dinler ama duymaz, okur ama görmez, susmaması gerekir ama konuşmaz, tek yaptığı "yeni bir fırtınaya kadar", esmekte olan fırtınanın geçmesini beklemektir!.. Hakem parça parça edilmiş, federasyon topa tutulmuş; ona ne?.. İşte, Ahmet Çakar başta, çıkıyor hakem ve futbol yorumcuları, eleştirmenleri, kulüp yöneticileri, başkanları "bar bar" bağırıyor, yazıyor, çiziyor, konuşuyorlar: "Bülent Demirlek Galatasaray - Fenerbahçe maçını tamamladı, Trabzonspor - Sivasspor maçını işe yarıda bıraktı, bu nasıl bir çifte standarttır; böyle şey olur mu?.." MHK Başkanı olarak bir basın toplantısı düzenleyip, özellikle "böyle yazan ve böyle konuşan" hakem yorumcularına ve "dolayısı ile" kulüp yöneticilerine, başkanlarına diyemiyor ki: "Arkadaşlar, sizler değil miydiniz günlerce 'Bülent Demirlek Galatasaray - Fenerbahçe maçını tamamlamamalıydı, düdüğü çalıp soyunma odasına gidip, bir daha çıkmamalıydı' diyen, yazan - çizen?.. Evet, Demirlek o gün hata yaptı, o maçı tamamlamamalıydı. Ama bugün doğruyu yaptı, o günkü hatasından ders aldığını, eleştirilerden ders aldığını gösterdi, bugün doğruyu yaptı!.. Hatadan dönmek çifte standart mıdır?.. Hatadan dönmek doğruyu bulmak fazilettir. Herkes böyle yapmalıdır. Eğer Demirlek hatada ısrar etse idi, bu maçı tatil etmeseydi, asıl o zaman çok daha büyük bir hata yapmış olurdu, yanlışta ısrar etmiş olurdu!.." Hatta "yorumcu" talebelerine ders bile verebilirdi; "Asıl çifte standartçı sizlersiniz; o gün 'Neden maçı bitirdin' diye kıyamet kopardınız, şimdi 'doğru' kararı verince, bu defa da 'Neden bu maçı tatil ettin' diye suçluyorsunuz ve hatada ısrar etmediği için, bu defa doğruyu yaptığı için yerden yere vuruyorsunuz, bu nasıl bir çifte standarttır?.." Ama, nerede "o" MHK Başkanı?.. Nerede, "Korkmayın sonuna kadar sizleri koruyacağım, savunacağım" diyen Hilmi Ok?.. Çıkabilir mi, Erman Toroğlu'ların, Ahmet Çakar'ların, Nuri Albayrak'ların, İbrahim Usta'ların karşısına?.. "Çocuğu yaşındaki" bir Federasyon üyesi bile "FIFA kokartlı" hakemini hiç de "hak etmediği" bir şekilde eleştiriyor; MHK Başkanı'ndan "tık" yok!.. Olacak şey mi?.. MHK'nın başında, "talebesi" Bülent Yavuz olsaydı, "talebelerinin talebesi" Mustafa Çulcu olsaydı, "böyle" susup otururlar mıydı; hem de hakemin "doğru" ve "haklı" bir karar verdiği bir olaydan sonra?.. Soruyorum: Bülent Yavuz ve Mustafa Çulcu MHK'nın başında olsaydı; TV başındaki milyonlarca seyircinin duyduğu ve "en yetenekli yardımcı hakemlerden birine karşı edilen" ağız dolusu "çirkin, hem de çok çirkin" küfür, böylesine "sessiz, sedasız" geçiştirilir, yenilip yutulur muydu?.. Bu yaşta, bu koltukta "kimden ve neden korkuyor" Hilmi Ok?.. Korkması gerekir mi?.. Öyleyse "neden" çıkıp da "gümbür gümbür" konuşmuyor, hakemlerini savunmuyor?.. Onları arenada "dişlerini bilemiş" aslanların önünde "yapayalnız" bırakıyor?.. Neden, neden?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.