Hafta ortasında Akşam Gazetesi'nin spor sayfasında yayınlanan bir haber, "Galatasaray - Real Madrid maçı ve yankıları arasında kaynayıp gitti!" Halbuki, futbolumuzun "kanayan en büyük yaralarından birinin nasıl kanser halini aldığını" çok iyi gösteriyordu! Üstelik "bu kanser", sadece "futbolumuzla değil", bütün bir sporumuzla ilgiliydi! Onlardan da öte "Türkiye'nin dünü, bugünü yarını ile ilgiliydi!" Ve "daha da açık söyleyeyim", bu yayılan kanser, ülkenin bugün içine düştüğü büyük ekonomik krizin de "ana sebeplerinden biriydi!" Lâfı uzatmayayım; "vergi kaçırmaktan" söz ediyorum! Akşam Gazetesi'ndeki haber, "bazı büyük kulüplerimizin, bazı futbolcularına ödediği transfer ücretlerinin ne kadar olduğuna" dairdi! Burada, "kulüp ve futbolcu ismi vermek istemiyorum!" "O haberde yazılı isimler", hem kulüp olarak, hem futbolcu olarak orada duruyor! İlgilenen (!) arar, bulur, okur öğrenir! Ben diyorum ki: "Bu komik rakamlar, sadece o kulüplere ait değil", o komik rakamlar "kulüplerin hemen hemen hepsinde var!" Ve de, "o komik rakamlar, sadece o haberdeki futbolculara ait değil", hemen hemen bütün futbolcularda, hatta "transfer ücreti alan" bütün diğer sporcularda var! İşte onun için "o kulüpleri ve o futbolcuları isim olarak buraya almak istemedim!" Amma... "İsim vermeden" bir örnek vereyim: "Transferi için milyonlarca dolarlar konuşulan ve peşin olarak 1 - 1,5 milyon dolar taksit isteyen" çok ünlü futbolcularımızın "resmi olarak Futbol Federasyonu'na bildirilen transfer ücretleri" 25'er, 50'şer, 100'er milyar lira!. 150 milyara, 200 milyara, 300 milyara da rastlanıyor! Dolar olarak "bir kulüpte", 300 - 500 - 800 bin dolara rastlıyoruz! Eh, "doların bugünkü kuruna vurulursa", belki hiç olmazsa bunlar, birşeyler ifade edebiliyor!" Amma, "ötekiler" gülünç!. Ötekiler "çok gülünç!." Ne olduğu ortada!. Yıllardır yazıp geliyoruz; hiç kimse ama hiç kimse ciddiye almadı! İşi düzeltmeye çalışmadı! "Aman böyle bir rezalete çara bulunmaya kalkışılırsa, kulüpler batar" dendi! Halbuki görüldü ki; "Bu kansere neşter vurulamadığı için" bugün hemen hemen bütün kulüpler "batak haline geldi!" "Sorumsuz yöneticiler", hiç kimseye ama hiç kimseye hesap vermeden kulüpleri "istedikleri gibi batırdılar!" "Resmi rakamların ortaya koyduğu gerçek" açık; "Futbolumuzda, sporumuzda büyük vergi kayıpları var!" Milletin büyük çoğunluğu "inim inim inlerken", vergilerini ödeyememek yüzünden esnafı, çiftçisi, tüccarı, işadamı vergi mahkemelerinde sürünür, ceza üstüne ceza yerken, "bazıları, hem de kamu yararına dernekler olan spor kulüplerimizde göz göre göre vergi kaçağına yol açıyorlar, altına imza atıyorlar!" Hükümetler seyrediyor, bakanlar seyrediyor, defterdarlar seyrediyor! "Arada bir" gazetelerde "Maliye Bakanlığı el koydu, inceleme yapılıyor, kulüpler de, futbolcular da yanacak" gibilerinden haberler çıkıyor, sonra da..... Tııısss!. Türkiye'de "profesyonelliğin başlamasından beri" süregelen tablo bu!.. "Bu çift defter sistemi yüzünden" FIFA'larda da rezil oluyoruz! Zira, "transfer ihtilâflı futbolcunun" FIFA'ya verdiği belgeler, "özel mukaleveleler" başka rakamlarla, kulüplerin verdiği belgeler, "resmi mukaveleler" başka rakamlarla dolu! Ve de "bunları bile bile, göre göre", Futbol Federasyonu seyrediyor, Spor Bakanlığı seyrediyor, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü seyrediyor, İçişleri Bakanlığı seyrediyor, Maliye Bakanlığı seyrediyor, hükümet seyrediyor! Gazeteciler üstüne gitmiyor! Yöneticilerin zaten umurunda değil; "har vurup harman savuruyor", sonra çekip gidiyorlar! Tam bir "benden sonra tufan" zihniyeti! Sonuç; batmış, futbolcusunun primlerini bile ödeyemez duruma düşen, hacizlerle, icralarla karşılaşan kulüpler! Şimdi ve "gene", Başbakan'a da, İçişleri Bakanı'na da, Maliye Bakanı'na da, Spor Bakanı'na da ve "ilâve olarak" ekonomiden sorumlu Kemal Derviş bakanımıza da soruyorum: "Göz önünde olan kulüplerimizde vergi kaçağını önlemezsiniz, önleyemezseniz", söyler misiniz bana "kime, nasıl hesap sormak ve vergi almak hakkını kendinizde bulacaksınız?" Elbette ki, "bu tablodan kulüpler sorumlu değil!" Bunu yapan "yöneticiler!" Cezayı onlar görmeli! Nasıl mı? Onu bulacak, kanunlaştıracak, uygulayacak olan sizlersiniz! Bakın ben bir "tiyo" vereyim: "Mukavelesi biten futbolcular otomatik olarak satış listesine konur, kendi kulübü de futbolcu ile bu satış listesindeki rakam üzerinden anlaşabilir" diye bir hüküm koyun, transfer yönetmeliğine ya da "buna benzer" bir hüküm, bakalım "kaçak maçak kalacak mı?" Çift defter olacak mı? 3-5 milyon dolar eden, bonservisine 10- 15 milyon dolar istenen bir futbolcuya "25 milyar ödenmiş gibi yapılarak", bu rakamların yazılı olduğu sözleşme, Futbol Federasyonu'na gönderilebilecek mi? Elbette "bunlar yapılmak istendiğinde" bütün kulüp yöneticileri ayağa kalkacak ve "batarız" diyecekler! "Batmış kulüpler", batmaz! Biliyoruz ki, "kurtulur!" Kurtuluş yolu da, kulüplerin gerçek rakamlarla yönetilmesidir! İşte o zaman "ayaklarını yorganlarına göre uzatacaklardır!" Defterlerde "büyük borçlar görünmüyor" ama kulüp batmış; neden? "Özel" anlaşmalardan!. Olacak şey mi? Fark!.. Herkesin nefret ettiği adam, Nouma, ne diyor Galatasaray'ın Real'le maçı için!. "Herkesin sevmek zorunda bırakıldığı" Baliç ne diyor? Biri, o nefret edilen adam, Galatasaray'ı göklere çıkarıyor, "Real'i elerse, hatta şampiyon olursa benim için sürpriz olmaz! Bunlar öyle bir takım" diyor! Öteki, "o sevdirilmek için herşeyin yapıldığı adam", kefenli, ölüm kin kusmasından sonra, bu defa da "kendisini kapı önüne koyan" Real'den yana tavır koyuyor; "Galatasaray'ı hiç sevmiyorum, gönlüm Real'in yenmesinden yana" diye açıklama yapıyor! "Ben Türk Milli Takımı'nda oynamam" dediğinden beri sempatimi tamamen kaybeden bir futbolcudur Baliç! Kafasını değiştirmezse, Fenerbahçe'de de yedek kalmaya devam edecek ve silinip gidecektir! Beğenmediğimiz Boliç, en az üç tane Baliç ettiğini gösteriyor ama gelin de bunu "Baliçseverlere anlatın!" Bilmem ki Galatasaray Real'i elerse, Baliç ne yapacak? "Eski" Yugoslavya'da kına boldu ve meşhurdu! Bilmem ki hâlâ öyle mi? Şahane Züğürtler!. Temmuz... Ağustos... Eylül... Ekim... Kasım... Aralık... Ocak... Şubat... Mart... Nisan... UEFA Kupası'nı ardından Süper Kupa'yı alan, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kalan, Real Madrid'i son 45 dakikada ezip geçen Galatasaray'ın hocası 9 aydır, kulübünden "tek kuruş" alamamış!. Tek kuruş!.. Ne maaş... Ne prim... Ne transfer taksidi!.. Olacak şey mi? Ama, işte Faruk Süren başkanlığındaki Galatasaray yönetimi döneminde oluyor!. Futbolcuların durumu aynı... Florya tesislerinde çalışanların durumu aynı!.. Biraz sesleri yükseldi mi, boyunlarına yafta asılıyor: "Galatasaray'a ihanet ettiler!. Biz bunlara Galatasaraylılığı öğretememişiz!." Bunları söylerken vicdanları sızlamıyor; çok yazık!. 1937 Yapımı, Anatole Litwak'ın yönettiği, başrollerini Charles Boyer ile Claudet Colbert'in oynadıkları "Şahane Züğürtler" adlı bir film vardı. Geçenlerde bir kanalda gece yarısından sonra "keyifle yeniden seyrettim!" Bizde de sahnede, Gülrüz Sururi "müthiş" bir performans göstermişti, Şahane Züğürtler'de Claudet Colbert'in rolünü oynarken! İşte, Lucescu ve talebeleri "aynen" o filmdeki gibi "Şahane Züğürtleri" oynuyorlar, Şampiyonlar Ligi'nde!. Ve de filmde "Şahane Züğürtler" nasıl bir zamanlar hapishanede kendilerine "işkence eden" komünist partisi komiserine "Rus olma dersi veriyorlarsa" Lucescu ve talebeleri de Faruk Süren ve arkadaşlarına "Galatasaraylı olma" dersi veriyorlar! Hoş sadece Süren ve arkadaşlarına değil, bütün Türkiye'ye bütün Dünya'ya veriyorlar! Temenni edelim ki, ders vermeye devam da etsinler!.. Yıllardır neredeydiniz? Trabzonspor'u, ligin zirvelerinde mücadele ederken teslim alıp da, sıra takımı haline getiren bir başkanın döneminde, hem de bu başkan 60 - 70 yerli -yabancı oyuncuyu alıp satmışken, pardon çoğunu da satamayarak bedava ya da nohut - çekirdek parasına elden kaçırmışken, hoca üstüne hoca değiştirmişken, seslerini sedalarını çıkarmayanlar, hatta o başkana övgüler yağdıranlar, şimdi 3 - 5 aylık yönetime ve başkana "Bu ne hâl" diye hesap sormaya kalkıyorlar! Halbuki, "Bu halin sorumlusu sizsiniz" diyerek eski başkana ve eski "uzaktan kumandalı" yönetime hesap sormaları gerekirdi! Bütün engellemelere rağmen, Özkan Sümer yönetimi, iyi işler yapacağını gösteriyor! Bu sezon zaten kayıptı! Herkes gelecek sezona bakmalı! Bırakın bu yönetim rahat çalışsın ve kendi takımını kursun! Hesap sorulacaksa da, o zaman sorulsun! Ama korkuyorlar; "Ya Özkan Sümer ve yönetimi başarılı olursa?" Ya "Onursal Başkan" efsanesi tamamen biterse? Ve de kapı yüzlerine bir daha hiç açılmamak üzere kapanırsa? Trabzonspor onların umurunda değil! Onlar "Mehmetaliyılmazspor'u özlüyorlar!" Özlemeye devam etsinler! Bay Yarsuvat göreve!. Artık, hemen her hafta, Galatasaray Divan Kurulu'nu ve onun başkanını "göreve davet etmek" olağan görevlerimiz arasına girdi! Bu defa ki "konu" bambaşka ve çok çok önemli! Bay Yarsuvat, bugünkü Uluçmarket'in "Kim, nasıl hesap soracak?" başlıklı "ana yazısını iyi okusun!." Sonra da yazıda sözü geçen Akşam Gazetesi'ni buldursun! Spor sayfasında, "ana yazıda sözü edilen haberi iyice incelesin!" Ve, dönüp "Divan Kurulu Başkanı" olarak yönetime sorsun: "Bu haber doğru mu? Bu haberde yazılan rakamlar doğdu mu? Getirin sözleşmelerin asıllarını göreyim!." Yanlış bilmiyorsam, Bay Yarsuvat ünlü bir hukukçudur, bir hukuk profesorüdür! Ne dediğimi, ne yazmak istediğimi, Faruk Süren ve arkadaşlarının "eğer haberdeki rakamlar doğru ise" ne yaptıklarını, bu yapılanların neyi ifade ettiğini çok iyi anlayacaktır! Ve de sanıyorum, "Galatasaray Divan Kurulu Başkanı olarak" böyle bir tablo içinde, yapması gereken işler vardır, üzerine düşen sorumluluklar vardır, görevler vardır! Eğer, "gene" sesini çıkarmaz, "tüzüğün kendisine ve kuruluna yüklediği sorumluluk ve görevleri yapmazsa", yarın "bu konuyla ilgili olarak Galatasaray'ın başına "büyük işler açılırsa", bilmelidir ki, yönetim kurulundan hemen sonra, kulübün denetçileriyle beraber, kendisi ve kurulu da bundan sorumlu olacaktır! "Bilmiyordum" diyemez! İşte, Akşam Gazetesi yazdı ve bugüne kadar tekzip edilmedi! İşte ben yazıyorum ve bir Türk vatandaşı olarak kendisini göreve davet ediyorum! Artık "Bilmiyordum" diyemez! Şimdi "Makûl bir süre bekleyeceğiz!" Görevini yaparsa ne âlâ! Yapmazsa, her hafta kendisine hatırlatmaya devam edeceğiz! Ya görevini yapar ya da "yapacak olana" görevini devreder! Başka yolu yok!