Elbette, "korkak mı, yoksa eyyamcı mıyız" sorusuna "hemen" verilecek "iki" cevap vardır: "Korkağız ama, eyyamcı değiliz!.." "Korkak değiliz ama, eyyamcıyız!.." O kadar mı?.. Bana kalırsa değil, "bir" cevap daha var: "Hayır, korkak da, eyyamcı da değiliz!.." Bitti mi?.. Bence bitmedi; "bir" ihtimal daha var: "Hem korkağız, hem de eyyamcı!.." Şimdi, başlayalım "Biz bunlardan hangisiyiz" sorusuna cevap aramaya!.. **** Galatasaray - Fenerbahçe basketbol maçında olanlar tam anlamıyla tüyler ürpertici!.. Salonda "sadece" Galatasaray taraftarları var; ama "spor adına, fair-play adına" öylesine çirkinlikler yaşanıyor ki; inanılmaz!.. Salona, oyunculara koca koca taşlar atılıyor, küfrün bini bir para... "Aklı başında" Galatasaraylılar "bu iğrenç tabloya isyan edince", onlara yapılan saldırılar... Atılan dayaklar... Duran oyun... Soyunma odasına giden hakemler... Boşaltılan salon... Protokol tribününe "saklanan(!)" ve sonra rakip yöneticilere, oyunculara saldırıya devam eden saldırganlar!.. Ne o; "en eğitimli" taraftarların olduğu iddia edilen bir spor branşında "orta sıralardaki" iki takım karşılaşıyor ve duruma bakın!.. Üstelik "salonda sadece kendileri olan" taraftarın takımı maçı baştan sona açık ara önde götürüyor ve açık ara kazanıyor; ya maazallah tersi olsaydı; kim bilir neler olacaktı?.. Peki, "bu rezaletten sonra" ne oldu?.. Nerede, benim anlı ve de şanlı Valimin başkanlığındaki, Sporda Şiddet Kanunu'nun "her türlü yetkiyi verdiği" güvenlik kurulum; ne yaptı?.. Söyleyin bana ne yaptı?.. Sahanın burnunun dibindeki tribünlerden rakip oyunculara koca koca taşları yağdıran saldırganlar, "görüntülerde" var; kimler olduğu belli, ne yapıldı, bunlar hakkında?.. Nerede savcılar?.. Koca koca taşların atılması, diyelim ki "öldürmeye teşebbüs" değil, ama "yaralamaya teşebbüs" de değil mi?.. Nerede benim Basketbol Federasyonum, nerede?.. Bugüne kadar, "benzer" bunca olaya rağmen ne yaptı?.. Gençlik ve Spor Genel Müdürüm sevgili Mehmet Atalay, bilmem ki "bunlar" olurken, "bunları duyunca" ve "bu satırları okurken" kulaklarınız çınladı mı?.. Size, demedim mi, hem de "kaçıncı" defa; "Ne Valilik Güvenlik Kurulları, ne de oy peşinde koşan federasyonlar, sporda şiddeti önleyebilirler; bunu ancak sizin genel müdürlüğünüz Ankara'dan yapabilir, ancak o yapabilir; yoksa sizler de, bizler de boşuna bekleriz ve olaylar büyüdükçe büyür" diye!.. İşte bir örnek daha: Fenerbahçe - Galatasaray futbol maçında, hakem ve gözlemci raporlarına göre "beş dakikaya yakın" tribünlerde açık tutulan "o iğrenç", o "Türk Ceza Kanunu'na göre bile suç" olan pankartı, "kimlerin açtığı", görüntülerde var; "o kişiler" bulunamaz mıydı, o kişiler savcılığa, mahkeme verilemez miydi?.. Nerede Vali'nin başkanlığındaki Güvenlik Kurulu, nerede savcılar?.. Nerede, "benim federasyonum?.." Ne yaptılar?.. Bitmedi; Fenerbahçe - Erciyes maçını stat dışında takip ettikten sonra, iskeleye inen ve orada Beşiktaş maçından dönen Galatasaraylı bir avuç taraftara saldıranlar, onları kaçtıkları vapurlarda izleyerek dövenler, hatta Karaköy'de bile tekme yumruk dayak atanlara ne yapıldı?.. Bana demiştiniz ki; "Kanun çıkarıldı, her türlü yetki verildi, Valilerimiz bu işi bitirecekler, bitirmeliler!.." Ben de demiştim ki; "Bu işi ne valiler ne de güvenlik kurulları yapabilir, kanun da her defasında paspas edilir ve ediliyor, İstanbul Valisi bile bunu yapamazsa, Anadolu'nun bir avuçluk illerindeki valiler nasıl yapacak; yapamazlar, yapamayacaklar!.." Nitekim, işte "acı" gerçek ortada; yapamıyorlar!.. Federasyonlar yapıyor mu, yapamıyorlar, yapamazlar!.. Küfre, "ahlaksız", sportmenlik dışı, tahrik edici, düşmanlık oluşturacak pankartlara, verin bakalım "önce büyük para cezası, sonra seyircisiz maç ve sonra da puan silme cezası, bir defa daha olursa bu defa iki misli puan silme cezası"; bakalım seyirci "bu çirkinlikleri" yapabilecek mi, o yönetimler "Bana ne arkadaş, ne yaparlarsa yapsınlar" diyebilecek mi?.. Ama, nerde "puan silecek" kadar cesur federasyonlar?.. Sporda Şiddet Kanunu'nun yüklediği sorumluluğun "gereğini yerine getirmeyen, getiremeyen" valileri görevden alabiliyor musunuz?.. Bakın bakalım, "böyle" olursa, hangi vali, "Bana ne" diyebilecek, o küfürleri edenleri, o taşları atanları, o pankartları açanları, o saldırganları "birer - beşer" yakalatıp savcılara teslim etmeyecek mi?.. Taraftarlar arasındaki rekabeti düşmanlığa dönüştürecek tahrikleri ve tahribatı yapacak beyanatların, açıklamaların sahibi olan kulüp başkan ve yöneticileri, yorumcuları, gazetecileri Sporda Şiddet Kanunu'nun gösterdiği şekilde "tespit etmek ve haklarında gerekeni yapmak", savcılara suç duyurusunda bulunmak için "çok daha hassas ve dikkatli" davranmayacaklar mı?.. Ve, "yönetmelik değişikliği" ile, "şiddeti tahrik ve teşvik eden" kulüp başkan ve yöneticileri ile ilgili soruşturmayı, bizzat başında olduğunuz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün Disiplin Kurulu ve genel müdürlük müfettişleri yapsa, "cezaları da sizin disiplin kurulunuz verse", bilmem ki "işin hiç olmazsa yöneticilerle ilgili bölümü" çözüme kavuşmaz mı?.. Veriniz bakalım "o" yöneticilere "birer yıl" ceza, "tekrarlarlarsa ikişer yıl" ceza ve koyunuz ceza yönetmeliğine "Bir defa daha tekrarlarlarsa, bir daha başkanlık ve yöneticilik yapamazlar" maddesini, bakalım ne olacak?.. Bakıyorum, durumdan "herkes" şikâyetçi ama "gene" herkes çözümü ve caydırıcı cezalandırmayı başkasına "ciro etmek", sorumluluğu başkasına "yüklemek" için yarışıyor!.. Gerçek ve yazımın başındaki sorunun cevabı"apaçık" ortada: Bizler, hem korkağız, hem de eyyamcı!.. Var mı bunun başka bir izah tarzı?..