Kutsal İttifak!..

A -
A +

Sevgili kardeşim Hıncal Uluç'a bayılıyorum! Durup durup ortaya bir lâf atıyor, haydiiii... Spor sayfa ve ekranlarının ne kadar ünlüsü - ünsüzü varsa, başlıyor "o lâfı tartışmaya!." Açık oturumlar bile tertipleniyor! Sporumuzun "koca koca adamları" saatlerce, ne saatlercesi günlerce birbirini yiyor! "Fikir üretme fakiri" bazıları hakarete kalkışıyor! Hatta "bazıları", Anayasa'yı, basın hürriyetini "pas pas edip" açık açık yazıp söylüyorlar; "Hıncal Uluç'un spor yazması yasaklansın!" "Senin fikirlerine katılmıyorum ama düşüncelerini söyleme ve yazma hakkını sonuna kadar savunacağım" diyen Voltair'in mezarında kalmış olan "bir iki kemiği de sızım sızım sızlıyor!" Peki, "bütün bunlar olurken" sevgili Hıncal nerede? Oooo, O, arkadaşları ile beraber ya Ortaköy'de Ertekin'de kahkahalar atıyor ya da "güzel bir film seyrediyor!." Yok... Yok... Belki de operada ya da konserde!. Kendisine karşı spor sayfalarında, TV ekranlarında "kurulan" ya da "kurulmakta olan", hadi ben de onun tabirini kullanayım "kutsal ittifaklara" dönüp bakmıyor bile!. "Değer verdiği" bir - iki yazar - çizer hariç, hiç birini dinlemediğini ve okumadığını yakından biliyorum! Bazen ben soruyorum; "Şunu dinledin mi, okumadın mı?" Kahkahayı patlatıyor; "Benim o kadar boş zamanım yok!." Tabii "iş böyle olunca", kıskançlıktan çıldıranlar, kompleksten yatağa düşenler oluyor, onlara da rastladığında, sevgili kardeşim Hıncal "hiç bir şey olmamış, sanki o hakaretleri onlar söylememiş yazmamış gibi davranıp" hâl - hatır soruyor, sohbet ediyor, gülüyor, ezip geçiyor! İşte, "kutsak ittifak" sözü de böyle bir ortamı ortaya çıkardı! Koca bir haftayı "spor, pardon futbol dünyamız yöneticisi, hakemi, futbolcusu, gazetecisiyle bu lâfı tartışarak geçirdi!" Ama, bir şey yapılmadı? "Kutsal ittifak" neydi? Bir Allah'ın kulu da "bir tarih kitabına, bir ansiklopediye bakıp" bu deyimin ne anlama geldiğini yazmadı, açıklamadı! Biri bunu yapabilse, çıkıp Hıncal Uluç'a sorması gerekirdi: "Hangi kutsal ittifaktan bahsediyorsun? Tarihte bir tane değil, birkaç tane kutsal ittifak var!" Hatta "biraz daha ukâlalık etme imkânı olanlar", Hıncal Uluç'u şaşırtmayı bile deneyebilirlerdi: "Sen yoksa yanlış mı ifade ediyorsun, gerçekten kutsal ittifaktan mı söz etmek istedin, yoksa Kutsal Roma - Germen İmparatorluğu'ndan mı?" Eğer sevgili Hıncal "Yoo, ben Kutsal Roma - Germen İmparatorluğu'nu kastetmedim, sadece Kutsal İttifaktan söz ettim. O kastettiğim kutsal ittifak da Osmanlı'ya karşı olandı" derse, o zaman "özellikle" Fenerbahçeliler'in "en ağır tankları ve toplarıyla ortaya dökülmelerine" hiç gerek kalmayacaktı! Zira, sevgili Hıncal, Kutsal Roma - Germen İmparatorluğu'ndan söz etmediğine göre, demek ki "Fenerbahçe'yi kastetmişti!" Onun kastettiği, Galatasaray'a karşı "Papa'nın, Fransa ve Avusturya İmparatorları ile birlikte kurduğu üçlü kutsal ittifaktı!." Pardon... Pardon... "Osmanlı'ya karşı, medyanın, hakemler ve Merkez Hakem Komitesi ile birlikte kurduğu ittifaktı!." Öfff!. Kafam iyice karıştı!. yapma be sevgili Hıncal!. Nereden çıkardın şu "Kutsal İttifak'ı... Cümlemizin spordan ve futboldan da öte, tarihten de ne kadar cahil olduğumuzu ortaya çıkardın!." Şimdi, "bizim" seni sevmemiz mümkün mü? Sakın haaa!.. Galatasaray yönetimi Hagi'ye verilen "biri otomatik toplam 6 maç cezaya Tahkim Kurulu nezdinde itiraz edecekmiş!." Ben Galatasaray yönetiminin ve Hagi'nin yerinde olsam, böyle bir yola asla ve asla başvurmazdım! Zira, "Hagi'nin yaptıkları" TV kayıtlarında duruyor! "Bu tablonun cezası" olarak 5 maç takdir edilmişse", bilinmelidir ki, Hagi de, Galatasaray da ödüllendirilmiştir! "Elbette" ortada "tahrik kabul edilecek hafifletici sebepler vardır" ama, bu hafifletici sebepler "Hagi gibi hakemlere karşı hırçın, hatta haşin davranmakta çoook sabıkası olan" bir futbolcu için "cezanın büyük ölçüde indirilmesini sağlamaz" sağlayamaz! Bu bir!. İkincisi ve daha önemlisi, "Hagi öyle şeyler yapmıştır" ki, hafifletici sebepler kabul edilse bile, "bu cezanın en az 10 maç olması" gerekirdi! Küfür: 5 maç... Tekme: 5 maç... Tükürme: 5 maç... Toplam 15 maç... Hafifletici sebeplerle 5 maç indirim, işte sana 10 maç!. Amma... Anlaşılıyor ki, Hagi'yi "futbol intiharına sürükleyen" yanlış kararların sahipleri olan hakemler, "Hagi'nin cezasını müessir fiile sokacak" şekilde rapor yazmamışlar! Neden? Aynı hakemler, "Hagi'nin çıldırma döneminin öncesinde yaptıklarından çok daha ağırını yapan" Okan'ları, Emre'leri, de görmemişler, duymamışlar!.. Neden? Çünkü, "hiç olmazsa" Hagi konusunda "peşin fikirli ve gergin çıktıkları" karşılaşmanın "birdenbire sürüklendiği mecranın dehşeti altında kaldılar", hakemlik geleceklerini düşündüler, "korktular" da ondan!. Böyle şey olur mu? Hagi'yi "konuştu ve dokundu" diye "iki sarı karttan bir kırmızıya dönerek" oyundan at! "Bin mislini yapan" Okan ve Emre konusuna iş gelince; "tısss!." Bu kafadaki hakemlere değil 6 maç ceza vermek, eline hiç düdük ya da bayrak vermemek gerek! İşte, futbolcuları "bu hale getiren zihniyet", hakemlerimizin "bu zihniyetidir!." Bu çifte standardı!. Değil başka başka takımlara, aynı takımın içindeki futbolculara bile "çifte standart uygulayan" hakemlerle nereye kadar gidilir? Neyse, "sadede" gelelim; sakın ola ki, Galatasaray Tahkim'e gitmesin! Ceza, sezon sonuna kadar uzayabilir! Hakemler ve onların raporları üzerine Disiplin Kurulu "Hagi'ye, futbolu bırakacağı son sezonda, hiç olmazsa 4 - 5 maç, formasından da, taraftarından da, spor kamuoyundan da, Türk futbolcusundan da, rakip takımlardan ve taraftarlardan da sahalara getireceği centilmen görüntüler ve güzel futbolla özür dileme fırsatı tanımıştır!" Hagi bu fırsatı "en iyi şekilde kullanmalı" ve kendisini affettirmelidir! Bunun için de ilk şart "Avrupa Kupaları'nda büyük Hagi olmasıdır!" Bekleyelim, görelim!.. Sümer doğru yolda!.. Trabzonspor Başkanı Özkan Sümer ve arkadaşları, hiç ümit etmediğim şekilde "kararlı, sabırlı, istikrarlı bir çizgide yürüyorlar!" Bana göre "biraz ağır ama", emin adımlar atıyorlar!. "Takımın içinde birilerinin eli olduğu" iddiaları ayyuka çıktığı günlerde "bilinen herşey ortaya dökülmeli" diye yazmıştım! Yapılmadı! Şimdi "tasfiye edilen ve edilecek olan" futbolculara "o iddialarla ilişkili" gözüyle bakılacak; işte bu doğru değil! Eğer içlerinde "gerçekten o şekilde ilişkiye girmiş olanlar varsa", bunlar açıkça taraftara ve spor kamuoyuna anlatılmalı! "Futbol yetersizliği ve takıma uyum sağlamama" gibi gerekçelerle tasfiye edilenlerin de "temiz oldukları" ilân edilmeli! Bu Özkan Sümer'in de, Sadi Hoca'nın da görevidir! Neticede "bu çocuklar", futboldan ekmek yemeye devam edeceklerdir! "Böyle bir şaibe altında" kulüpten uzaklaştırılmaları insafla, iz'anla da bağdaşmaz! Özkan Sümer'den bu jesti beklemek "onların" da hakkı, bizim de hakkımız! Spor "temiz kalmalı!" "Kirliler varsa", onlar da bilinmeli! Asker hakemler!.. Bülent Yavuz iftihar edebilir; "hakemlik camiasını içine soktuğu kaos ve hele hele belki de halledilebilecek 'asker hakemler' konusunu tamamen bitirdiği için!." Dua etmelidir ki, Genelkurmay Başkanlığı "verdiği üç yıllık mühleti" hemen geri almadı ve "Bu iş buraya kadar arkadaş, gelecek haftadan itibaren asker hakemlere izin yok" demedi!. Bülent Yavuz'un etrafındaki iddialar, hakemlerle ilgili olarak "yazılıp çizilmeye ve söylenmeye başlanan" söylentiler şiddetini arttırarak devam ederse, kimsenin hiç şüphesi olmasın ki; "böyle bir karar da çıkabilir!." "Asker elbisesi giymiş" bazı kişiler "o üniformanın, o giysinin onurunu düşünmezlerse", elbette "birileri düşünecek" ve gerekeni yapacaktır! Halûk Ulusoy, "sivilleşen bir toplumda", Merkez Hakem Komitesi listesinin başına "Bülent Yavuz'u koymakla" çok büyük bir hata yapmıştır! "Asker maaşı alırken", bir de "MHK'da profesyonel yönetici olarak para aldığı ortaya çıkınca, emekliliğini istemeye mecbur bırakıldığı" iddiası haftalarca konuşulan ve tekzip de edilmeyen bir "başkan ile" yola devam edecek olan Ulusoy Federasyonu'na Allah kolaylık versin! "Galatasaray - Gençlerbirliği maçına", ham de "sıcağı sıcağına" Erol Ersoy'u vermekle nasıl yanlış yaptıklarını "itiraf eden" bir Başkan'a sormak gerek: "Günaydııın!. Hem Ersoy Hagi'ye takıntılı, hem Hagi Ersoy'a takıntılı iken ve Ersoy'un da Hagi'nin de gerginleşen maçlarda nasıl dağıttıklarını sokaktaki çocuklar bile biliyorken, ateşle barutu yanyana koyup, kibriti çakmak için de yan hakemlerin yarış etmelerine göz yumarak, sonunda işin nereye varacağını tahmin edemeyen bir kişinin MHK başkanlığında işi ne? "Böyle bir hatayı" emekli olmadan önce "orduda yapsaydı", ordu onu hiç vakit kaybetmeden üniformasından mahrum etmez miydi? Bizimkiler ise, "hatayı, hata ile tamir etme" ve Galatasaray'ın gözüne girme yarışında!. Buyrun "bu zihniyete güvenin" bakalım, güvenebilirseniz!. Not: Tabii Ersoy'un hakem olduğunu bile bile Hagi'yi sahaya ilk 11'de süren Lucescu'ya da, Bülent Yavuz'a sorduğumuz soruları sormak gerek!. Şampiyonlar Ligi'nin liderlik maçında Portekizli hakemden Hagi'yi saklayan Lucescu, onu Erol Ersoy'un önüne neden attı?. Terim'in işi zor!.. Dünya'nın hiç bir yerinde bir patron "nerede ise kendi yetkilerini isteyen, hırçın, zaman zaman haşin, her an bırakıp gidebilecek" bir kişiye, üstelik "karizması ile halk kitlelerini etkileyip" arkasına alabilecek özellikler de taşıyorsa, "kolay kolay" iş vermez, yetki vermez! Milan'ın sahibi Berlusconi neden versin? Ya vermeyecek ya da Fatih Terim "Berlusconi'nin patronluğunu kabul ederek", onun şartlarında çalışacak! Peki, "çalışırsa", o zaman Fiorentina'dan neden ayrılmak istedi? "Kaptan ayrılacağını söylerse, gemide kimse kürek çekmez" diyen Brescia teknik direktörü Mazzone'yi haklı çıkardı? Terim'in Dünya yüzünde "bir başka Galatasaray bulamayacağı" çok açık! Onun için "Milan'ın başına geçmesi ihtimali" bana göre çok az! Geçerse de, Berlusconi'nin, Fiorentina patronu Gori'den "daha patron olduğunu" hemen anlayacaktır! Bakalım o zaman "Milanlı taraftarlar" arkasında olacaklar mı? İtalya'dan gelen bir arkadaşım anlattı: "İtalyan arkadaşlarımdan bazıları, bütün İtalyan basını gibi Terim'e 'imparator' diyorlardı, ama son haftalarda 'Duçe'ye benziyor' demeye başladılar. Mimikleri, jestleri, ani kararları ve pozisyon değiştirişleri, kitleleri etkileyişi ile Terim, Mussolini'yi andırıyormuş. Ben itiraz edecek oldum, güldüler, 'İzle, ne dediğimizi anlarsın' dediler. İzliyorum ana hâlâ da anlamış değilim!" Ben de güldüm; "Ben anladım. İzlemeye devam et, sen de anlarsın. Biraz Duçe'yle ilgili kitaplar oku! Onu tanı... Sonra konuşalım!" Vah... Vah... Van Gobbel'i hatırlayan var mı? Belki bir - iki kişi vardır! Kaç yıl oldu Galatasaray'a geleli ve gideli? "Onun transferi için bir bankadan alınan borç yüzünden" Galatasaray Kulübü'ne yüzlerce milyarlık haciz geliyor ve bir Allah'ın kulu da çıkıp "Bu nasıl yönetim arkadaş?" diye Faruk Süren'e sormuyor? O Galatasaray Divan Kurulu ne yapar, Allah aşkına? O Divan Kurulu Başkanı, Galatasaray Tüzüğü'nü okuyup da "bizim sorumluluğumuz, görevimiz nedir?" diye hiç düşünmez mi? O Divan, Süren'in anlattığı "Büyüklere masalları" dinleyip, ninnilerle uyutulma yeri midir? Süren'i alkışlama yeri midir? İşte sezon bitiyor! Galatasaray darmadağın olacak! Hakan'ın transferini yüzüne gözüne bulaştıran ve hâlâ "tek kuruş alamayan" bu yönetimin, Emre'den, Okan'dan "Galatasaray'ın hakettiği parayı alacağına" inanan var mı? Kulüp gırtlağına kadar borç - haciz - icra batağı içinde! Bütün gelirlerine el konulmuş! "Büyük" AIG ortada yok! Galatasaray "gidenlerin yerine nasıl transfer yapacak?" Galatasaray "elindekileri nasıl tutacak?" Bu yönetime "oynayan futbolcu güvenmiyor", yeni gelecek olanlar nasıl güvenecek? Bu yönetimin "tek kuruş kredi bulma ihtimalinin olmadığı" ortada, "taze paraları" ise hiç yok! Peki, ne olacak Galatasaray'ın hali? Süren'in "Kutsal ittifak" sözüne sarılması, gündemi değiştirmek ve "hedef saptırmak" değil mi? Bu sorulara "dürüstçe cevap verecek" bir Galatasaray yöneticisi yok mu? Divan'da bu sorular neden, Süren'e sorulmuyor? Galatasaray yazarları "bugünü bırakıp", neden biraz da "yarınla ilgilenmiyorlar?" Bin defa yazdım, bıkmam; yazmaya devam edeceğim! Galatasaray "bu bitmiş yönetimden kurtulana kadar!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.