Dünyada ve Türkiye'de "sporda çok önemli olaylar" cereyan ediyor; bir spor yazarına "günde 3-4 tane yorum yazdıracak kadar önemli" olaylar!. Ama ben "hepsini" bir yana bırakacağım ve ülkemizde "spor yazarlığı" mesleğinin, "gazetecilik" mesleğinin "en büyük" meselesinden, açıkçası "var ya da yok oluş" meselemizden söz etmeye devam edeceğim!. Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin "saygı değer" ve de "onurlu" başkanı Onur Belge ve de Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin "saygı değer" ve de "onurlu" yönetim kurulu üyeleri... Sanki, bir büyük kulübün başkanlığına seçilmesinin "ana sebebini", spor yazarlarını ve gazetecileri "tehdit etmek, terbiye etmeğe kalkışmak, hakaret etmek, sözlü tacizlerde bulunmak" olarak çizmiş görünen bir kişinin ve de "ona benzeyen" başka kişilerin yaptıklarını, söylediklerini hâlâ mı sesimizi, sedamızı çıkarmadan, ortaya "dişe dokunur" bir eylem koymadan, yutup oturacağız? Sizler, "bu mesleği ve üyelerini" her türlü saldırıdan korumakla yükümlü olduğunuzu yazan dernek tüzüğünü bir defa bile okumadınız mı, Allah aşkına? O tüzüğün sizlere yüklediği sorumluluğun gereklerini yapmayacaksanız, "o koltuklarda oturmaya neden devam ediyorsunuz?" Tez elden bırakın gidin ve "o koltuğun yüklediği sorumlulukları yerine getirebilecek", mesleğin onurunu koruyacak bir yönetim iş başına gelsin!. Bakınız şu rezalete!.. Bu "saygı değer" ve de "onurlu" Kulüp Başkanı çıkıp onlarca spor yazarının ortasında "özetle ve açık anlamıyla" mesaj veriyor: "Arkadaş haberleri yazmadan önce bana soracaksınız, izin alacaksınız ve öyle yazacaksınız. Aksi hâlde patronlarınızı devreye sokarım!." Bu ne demektir, söyler misiniz bana, "saygı değer" ve de "onurlu" TSYD Başkanı Onur Belge ve arkadaşları; "bu ne demektir?" Dünyanın hangi uygar ve demokratik ülkesinde "hukukun ve basın özgürlüğünün olduğu" bir ülkede "bir kulüp başkanı" bunları söyleyebilir? Söylerse, nasıl tepki görür? Hiç düşündünüz mü? Bu ülkenin en yüksek yargı organları "basın ve düşünce özgürlüğünün üzerine titreyen" kararlar alırlarken, bu "çok çirkin" sözlü saldırıya ve tehdide karşı "sizlerin, bizlerin, hepimizin susup oturması" ne anlama geliyor? Bunun hesabını "sizler sormazsanız", bizler sormazsak, işin sonunun nereye varacağı, ne varacağı "vardığı" belli değil mi? Geceleri başınızı yastığa koyduğunuzda nasıl "huzur içinde" uyuyabiliyorsunuz? "Saygı değer" ve de "onurlu" bir büyük kulüp başkanı "bunları" söyleyecek ve "benim" meslek kuruluşlarımın "saygı değer" ve de "onurlu" başkan ve yöneticileri "susup oturacaklar" öyle mi? TSYD susacak, Basın Konseyi seyredecek, Gazeteciler Cemiyetleri duymayacak; gazetelerimin ve TV'lerimin bunca anlı-şanlı yazar ve yorumcusundan "bir-ikisi hariç" hepsi "Bana ne, bu sözler bana değil ki" diye geçiştirecek; bu ne gaflet, bu ne dalâlet? Vah benim mesleğim, vah benim "ekmek parası peşinde koşan" spor muhabirlerim; herkes ama herkes susacak, tepki koymayacak; sizler de "ceplerindeki paraya güvenen" ve onları "normal" insanlardan ayıran tek farkları da sadece "paralı olmaları" olan ve de "o koltuklarda bugün var, yarın yok olacak olan" o başkanların, o yöneticilerin kulları, köleleri olacaksınız; vah ki, ne vah!. "Geldiğimiz, getirildiğimiz" şu hâle bakın!.. Hiç mi utanmıyoruz, hiç mi yüzümüz kızarmıyor? Bizler nasıl "saygı değer ve de onurlu" insanlarız? Nasıl?.. Nasıl?.. Nasıl?.. Evet; o büyük kulübün "saygı değer ve de onurlu" Başkanı ve "onun gibiler" bunları söylemekte, böyle davranmakta, elbette "kendilerinde" hak görürler; zira bizler "onurumuzu koruyamayacak, hatta düşünemeyecek kadar" küçük insanlar hâline gelmedik mi; getirilmedik mi?. Biz, tehditlere karşı sesimizi sedamızı çıkarmayarak, her saldırıyı sineye çekerek, her sözü yutup hazmederek, "o tehditlere, o hakaretlere, o sözlü tacizlere müstahak olduğumuzu" her fırsatta ortaya koymuyor muyuz?.. Bizi "bu hâle getirenler" utansın!.. Hepimiz utanalım!.. "Onurumuz kalmadı", tabii eğer biraz "ar ve hâyâ duygumuz" kalmışsa!..