Sen utan Hoca, sen utan!.. Neymiş; "Utanacakmışız!." Neden utanacakmışız? Dünya'nın hayranlıkla izlediği bir şampiyonumuzu, olimpiyat favorimizi adım adım yok etmeye götüren zihniyeti eleştirip, Süreyya Ayhan'ın 'atlet olarak' bu zihniyetin elinden kurtarılmasını istediğimiz için test skandalının üzerine gidiyoruz ya, "işte onun için" utanacakmışız; "Elin Yunanı bakın ne yapıyormuş, sporcularını nasıl koruyormuş, medyasıyla, yönetimiyle!.." Hoca hoca, bizleri bırak da sen utan!.. Süreyya'yı, "en geri kalmış ülkelerin" sporcularının bile çözebildiği bir "adet görme" sorununun içinde bırakarak nasıl "Dünya Şampiyonluğundan ettiğine bak!." Etrafına ördüğün "demir kozanın içinde", Süreyya gibi bir atleti düşürdüğün durumlara bir bak; hastalıklarından, sakatlıklarından, "doping testi skandalına kadar!.." Ey Yücel Kop Hoca, "doping skandalına kadar sizlere söz söyletmeyen, üzerinize titreyen, bir dediğinizi iki ettirmeyen" Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'ın "ülkenin ve sporumuzun itibarı söz konusu olunca" çok haklı olarak açtırdığı soruşturmaya ve "alacağı tedbirlere" karşılık, "gazetelerde okuduğum" ve tüylerimin diken diken olduğu sözlerin doğru ise, onu "Saddam'a benzetmeye kalkışmandan" utan!. Hiç düşünmüyor musun, Atalay "Saddam olursa", Türkiye ne olur? Önce kalktın "Bu komployu Türk olduğumuz için yaptılar" demeye getirdin, tutmadı; görüldü ki, görülmeye devam ediyor ki; herkese ama herkese yapıyorlar; senin "komplo" dediğin test baskınlarını!. O "tutmadı"; bu defa da "Yunanistan bakın nasıl koruyor, sporcusunu" dedin, gelelim bu palavrana!.. Bak hoca, Yunanistan "doping kontrolünden kaçan atletleri koruyor mu, yoksa başka bir şey mi yapıyor"; oku: Sydney Olimpiyadı'nın 200 metre altın madalyalısı "Yunan kahramanı" Kostas Kanteris ile 100 metre gümüş madalyalısı Katerina Tanu için, "Yunanistan Başsavcısı" soruşturma açtırdı, hem de "gerekçeye" bak; "hile ile ülkenin itibarını zedeleme!." Cezası; "5 yıla kadar hapis!." Atletlerin hocaları hakkında da "hem yargı,hem spor teşkilatı soruşturma yapıyor!." Yunan basını "Aptallar" diye yerden yere vuruyor!. Ne sporcu bırakıldı, ne antrenör, ne de federasyon!.. Bak Hoca, "dünyanın neresinde olursa olsun", doping bir insanlık suçudur ve "takibi gerekir!." İşte, Atina Olimpiyadı'nda olanlar!. İşte, dopingli çıkan "Şahbaz kızımız!." Yazık değil mi, bu gençlere? Yazık değil mi, spora? Yazık değil mi, ülkemize? "Eline gelen elması, ehil ellere bıraksa idin pırlanta olacaktı"; bak şimdi ne hâlde? Vestel gibi "spor hâmisi" bir kuruluş, neden "Süreyya gibi dünya çapında bir sporcunun sponsorluğunu bıraktı"; aynaya bakıp hiç düşündün mü? Utanacak olan sensin!.. Ve utanmalısın!.. Türk Spor Teşkilâtı'na da bir çağrım olacak; Süreyya'yı "atlet olarak" bu Hoca'nın elinden kurtarın, "kocası olarak" evinde kalsın!.. Hem de hemen!.. Ne anlar bunlar futboldan!.. Canım, Del Bosque futboldan anlar mı; anlasa "şampiyon yaptıktan sonra Real Madrid'den kovulur muydu?" "Anlamadığı halde Real Madrid'i nasıl şampiyon yaptı" diye sormayın; Real'i "o" değil, "futbolcular" şampiyon yaptı!.. "Peki, 'o futbolcular' daha sonra, hem de 'o futbolculara çok daha ünlüleri katıldığı halde' neden Real'ı şampiyon yapamadılar?" O kadarını da karıştırmayın; Del Bosque teknik direktör falan değil, o olsa olsa "Deli Bosque'tur!." Bakınız, bu Daum da "antrenör falan değil; o gitsin kokain çekmeye devam etsin... Aaa... Belki de kokain çekmeye devam ediyor; yoksa bu takımı sahaya böyle çıkarır mıydı; kafası kıyak ki, Mehmet'i solda, Ahmet'i sağda oynatıyor; sonra aklı başına geldi Ahmet'i çıkardı, Mehmet'i sola aldı, her şey yoluna girdi!." "Ama, Mehmet sağda oynarken Fenerbahçe 2-0 galipti, sola aldığı ikinci yarıda 2 gol yiyerek beraberliği zor kurtardı, üstad, bu nasıl yola girmek?" "Canım, haftalardır benim yazdığımı yaptı ya, yoluna girmemiş olabilir mi; siz bakmayın gollere... Biz tabela yazarı değiliz, biz futbola bakarız!." Ya şu Hagi'ye ne demeli; iyi futbolcu olmak başka, futbolu bilmek başka... Hagi futbolu bilmiyor kardeşim, bak tıpkı Lucescu gibi takımını savunma oynatıyor, "Gol yememeyim, bir tane atarsam ne âlâ, yoksa berabere kalırım" diyor... Hele hele ne rezaletti o maçın sonu... Durum 0-0... Gaziantep deplâsmanındasın... Baktın gol atamıyorsun, bırak maç berabere bitsin... İnsan defanstan adam çıkarıp o kadar hücumcu alır mı; dört forvetle oynanır mı; işte böyle yersin golü, intihar eder, yenilirsin... Oh olsun... Bu Hagi derhal gitmeli!.. Hele hele, Milli Takımın başına getirilen şu Ersun Yanal'ın yaptığına bakın... Yahu 4 forvetle oynanır mı; 2-4-4 nerede görülmüş? Bu nasıl bir hocadır ki; 4-4-2 oynatırken, sahaya "4-4-2'ye uygun" bir kadro çıkarmaz, nerede görülmüş, "bu sistemle oynamayan bir kulüp takımından bunca oyuncuyu alıp" oynatmak? İnsan "3 forvetle saldırırken", gerisini tutamayacağını bilmez mi, işte "böyle yaparsan" yer golleri oturursun! Yahu Rüştü; o goller yenir miydi; en acemi kaleciler bile yemezdi; ya bir gol atan Hakan, arttığından çok kolay 3 golü nasıl kaçırdı?.. Kötü azizim kötü, bu Ersun'la bu iş olmaz; ya Fatih Terim, ya Mustafa Denizli gelmeli! Biz demiyor muyuz, "bu Anadolu'dan milli takıma teknik direktör çıkmaz; milli takıma teknik direktörü İstanbul'dan seçeceksin, İstanbul'dan!." Oh be... Şu Daum'un, şu deli Bosque'nin, şu Hagi'nin, şu Ersun Yanal'ın futbolu hiç ama hiç bilmediklerini vatandaşlarıma anlattım ya, artık ölsem de gam yemem, zaten bu Türkiye'de futboldan kaç kişi anlıyor, işte bir avuç insanız!. "İşte Türk genci!.." Yakın dostum dişçi Rahmi Ayhan telefon etti: "Önümde bir gazete duruyor; halterde aldığımız altın madalyanın başlığı şöyle; 'İşte Türk genci'... Peki ama yüzmede en sonlarda gelen, okçulukta, atılcılıkta ilk turlarda elenenler Türk genci değil mi, doping çıkan kızımız Türk kızı değil mi? Ne zaman böylesine kolay ve hamasi başlıklar atmaktan, yorumlar yapmaktan vazgeçeceğiz? Elbette altın madalyayı alan gencimiz Türk, ama ona madalya kazandıran Türk olması mı, yoksa azmi, yeteneği, çalışması, hocaları mı? Uzun yıllar Avrupa'da kaldım; oralarda sporda başarılı olan, madalya alan sporcular için 'İşte Fransız genci... İşte İngiliz genci' diye başlıklar atıldığını görmedim, okumadım!. Ortada bir yanlış var; acaba bu yanlışı onlar mı yapıyor, biz mi?" Bu telefon üzerinde düşünmeye başladım, herkesin de düşünmesini tavsiye ederim; "Rahmi Ayhan haklı mı?" Stadyum'dakiler, yan sahadakiler!.. TRT, pazar geceleri "ayrımcılığa devam ediyor!." Hem de hiç sıkılmadan ve "ağzımıza bir parmak bal çalarak!." Bu defa "anons ettiler" ki; "Stadyum'da lig lideri Trabzonspor'un da maçını verecekler!." Yani "Stadyum'u dört büyüklere açacaklar", sonra kapılarını kilitleyip, "diğerlerini yandaki antrenman sahasında oynatacaklar!." Stadyum'un "takdimcisi ve as yorumcusu" da, Stadyum'un kapıları kilitlendikten sonra, çekip gidecekler; "antrenman sahasının takdimciliğini ve yorumculuğunu da yedek takdimci ve yorumcuya bırakacaklar!." İşte, "ligin ikinci pazar gecesinde olan da bu!." "Sadece" bu da değil; "anonslarda verdikleri sözü" bile tutmadılar ve "lig liderinin maçını da, antrenman sahasına kaydırdılar!." Mazeret; "çekimler ellerine geç gelmiş!." Acaba "mazeret" mi, yoksa "Üç Büyükler'in Stadyumu'na başka takımın girmemesi için" bahane mi? "Bir hafta önce Malatya'dan Beşiktaş'ın maçı yetişiyor" da, "bir hafta sonra" Trabzon'daki Trabzonspor maçı neden yetişmiyor? Yarın Trabzon'da "Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe oynayınca da, maçları Stadyum'a yetişmeyip antrenman sahasında mı sergilenecek?" Düşünüyorlar; bu millet "o kadar saf ki"; bu bahaneyi "nasıl olsa yutar!." Bu göz boyamacılıktır!.. TRT, "sporda göz boyamacılıktan öteye hiçbir şey yapmıyor!.." Avrupa Futbol Şampiyonası'nda sınıfta kaldılar, şimdi de Atina Olimpiyadı'nda nerede ise "sıfır" çekiyorlar!. Olimpiyadtan çok önce yazmıştım: "TRT, olimpiyata kimleri gönderecek belli değil, adeta devlet sırrı gibi saklanıyor!.." "Eskiden", olimpiyada gidecekler "çok önceden tespit edilir", eğitime, kurslara alınırdı; "onlara anlatacakları spor branşlarıyla ilgili bütün bilgiler öğretilirdi!." "Yorumcular" titizlikle seçilir; TV başındaki milyonlar "ne seyrettiklerini" ekrandaki anlatım ve yorumlarla içlerine sindire sindire izlerlerdi!. Hem de "TRT'nin o günkü imkânsızlıklarına rağmen!." Bunca imkân... Bunca para... Sonuç; "imkânı olan" Eurosports'ta seyrediyor, olmayan da "TRT'ye mahkûm ve mecbur kalıyor!." Neden? TRT'de "gerçek" bir "Spor Servisi" yok da ondan!. Yazık!.. TSYD'yi de mi büyülediler? Aziz Başkan "hem suçlu, hem güçlü!." Sen spor yazarlarına, spor medyasına yapmadığını bırakma, her fırsatta hakaret et, "hiç bilmediğin, anlamadığın" bir konuda, "gazetecilik, habercilik, yorumculuk" konularında "spor medyasına ders vermeye kalk"; sonra da "TSYD'ye mektup yazdım, onlardan hiçbir haber gelmedi" diye dert yan ve "adeta" hesap sor!.. Hâlâ "neyin haber olup olmadığına, neyin yazılıp yazılmayacağına, hangi resmin çekilip çekilmeyeceğine ben karar veririm, yoksa patronlarına şikâyet ederim" diyor; "Basın hürdür" diyen Anayasamızın "ilgili maddesini pas pas ediyor"; üstelik "hiç yüzü kızarmadan" bir de oturup TSYD'ye mektup yazıyor ve "benim" TSYD Yönetim Kurulum da "bu mektubu yiyip, oturuyor, susuyor"; olacak şey mi? Bir gece kulübünde fotoğrafını çeken magazinci arkadaşlarımıza, "badigartlarının zorbalığıyla reva gördüğü" utanç verici tavır, hiç olmazsa "Magazinci meslektaşlarımızın derneğinin sert tepkisi ve bildirisi ile karşılık buldu"; bizim TSYD yönetim kurulumuz ise "her şeye seyirci olmaya ve kalmaya devam ediyor!." Yoksa, "Fenerbahçe Stadı'nın, 21. Asırla, uygarlıkla, bilimle alay eden, Türkiye'nin ve Fenerbahçe'nin yüzünü kızartan usta büyücüleri", TSYD'mizin yöneticilerini de mi büyüledi? Olabilir, zira "yediğimiz bunca hakarete karşılık" sus pus olup oturmamız yüzünden kamuoyunda hakim olmaya başlayan "Bu spor yazarları ne kadar zavallı, nerede ise yüzlerine tükürülüyor, ne kendilerinden, ne de meslek kuruluşlarından ses seda çıkmıyor" kanaatinin karşısında, hâlâ "Sfenkscilik oynamanın" mantıklı bir izah tarzı olamayacağına göre, başka neye yoralım?