Şenol Güneş, teknik direktördür!..

A -
A +

Şu yazacaklarım "hiç kimseye cevap değildir!.." Kendi düşüncemdir: Şenol Güneş, "Millî Takımlar'da" en az, altını çiziyorum; "en az", Fatih Terim, Mustafa Denizli, Coşkun Özarı ve Piontek dahil "ünlü" birkaç yabancı kadar "iyi, başarılı, yararlı ve Türk futboluna emek vermiş" bir teknik direktördür!.. Tek eksiği "İstanbul kulüplerinin ve medyasının yakını ve dostu olmamasıdır!.." "Olsaydı", baştan beri el üstünde taşınır, "hakkının verilmesi için" bunca yıl beklemezdi!.. Hatası yok mu; var!.. Eksiği, yanlışı yok mu; var!.. Amma... Terim'den de, Denizli'den de, Özarı'dan, Piontek'ten de az... Hem de çok az!.. "Millî Takım'daki başarısı" ise... Onları katlayarak sürüyor!.. Futbol medyasına, Halûk Ulusoy'a, Ata Aksu'ya rağmen de sürecek!.. Yeter ki, Terim'ler, Denizli'ler, Piontek'ler gibi, "işi yarıda bırakıp gitmesin!.." Şu ana kadar İstanbul medyası ve son aylarda da "Başkan'ı ve Başkan Vekili ile beraber" Futbol Federasyonu, "onu kaçırmak için" ellerinden geleni artlarına koymadılar; bırakıp gitmedi!.. Ve "çok kişinin" de hevesini kursaklarında bıraktı; "onu harcamak isteyen" Ulusoy'u da, Aksu'yu da pişman etti!.. Milli Takım'ın başında "hem maç ve hem de turnuva olarak" kendinden öncekileri "çok geride bırakan" bir başarı grafiği çizdi... Dünya Şampiyonası'nda kimlerin, Konfederasyon Kupası'nda kimlerin üzerine çıktığımıza bakarsak, "zaten" gerisini yazmama gerek yok!.. Şenol Güneş "bu kulvarda rakipsiz" ve daha yıllar yılı da "rakipsiz kalacak!.." Şimdi geliyorum, sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un "cumartesi günü" Sabah'ta yazdığı ve "Şenol Güneş Teknik Direktörse..." başlıklı yazıya.. Sevgili Hıncal, yazısını şöyle bitiriyor: "Eğer Şenol Güneş Teknik Direktörse, ben de Michael Schumacher'im!.." Bakalım, ne diyor, sevgili Hıncal yazısında? Özetle "Fransa'ya yenilmesine rağmen", Milli Takımımız'ın beğenilmiş olmasına, alkışlanmasına fena halde kızdığını ortaya koyuyor; "şerefli yenilgiler" döneminin yeniden döndüğünü söylüyor! Ve, "Yenildik.. .Kaybettik... Elendik beyler... Hem de pisi pisine... Hem de ahmakça, aptalca, gerzekçe yenildik. Ahmakça goller yedik... Aptalca toplar ezdik... Gerzekçe futbol oynadık... Hayır... Okan'ın kaçırdığı penaltıdan söz etmiyorum. Kaçar... Gol de kaçar... Penaltı da... Ben oynadığımız 'Top'tan söz ediyorum. O bireysel yıldızlar topluluğu Türkiye'nin oynadığı toptan. Takım oyunundan.." diyordu. Anlaşılıyor ki, sevgili Hıncal, bilgisayarının başına "öfke ile oturmuş!" Yoksa... "Penaltı da kaçar... Gol de kaçar..." dedikten sonra, "ahmakça goller yedik" der miydi? O da biliyor ki, "Futbol bu... Penaltının, gollerin kaçtığı gibi, futbol tarihinin en büyük defans oyuncuları da hata yapar ve takımlar goller de yer!.." Ve "tabii", nasıl "penaltıyı kaçırmak ahmakça olmuyorsa, yenen goller de ahmakça olmaz!.." Peki, Okan "o penaltıyı kaleciyi ters köşeye yatırdıktan sonra, 30 santim sağa atabilse" ve Türk takımı maçı uzatmaya bırakabilse ne olacaktı? Yine sevgili Hıncal'ın yazısında belirttiği gibi "yorulmuş, durmuş" Fransız takımını "uzatmada" yenseydik ne olacaktı? "Bu futbol için" gene bugün yazılanlar, ama "galip sayılır bu yolda mağlûp" yerine, "büyük bir galibiyet" için yazılacaktı; "galip gelinen bir maçın aynı futbolu ve aynı oyuncuları için yazılacaktı!.." Ve acaba, çok haklı olarak her zaman "skoru değil, futbolu yazmak" gerektiğini savunan sevgili kardeşim Hıncal'ın "beğenmediği futbolumuzu ortaya koyan yazısı", aynen ve tıpa tıp "bu üslûp ile mi yazılacaktı?" Bu takım "aynı futbolu" Konfederasyon Kupası'nın ilk üç maçında da oynadı; çok yazar-çizer "Milli Takım'ı, futbolcularını, teknik direktörünü yere göğe koyamazken" ve mesela ben "herkese" itidal tavsiye edip, "abartmayın" derken, "neden sevgili Hıncal bu üslûbu kullanan bir yazı yazmadı?" Anlaşılıyor ki, sevgili Hıncal'ın kızgınlığı, "mağlûbiyete rağmen abartmalı övgülere devam eden" spor medyasınaydı! Ve "Öfkesini" de Şenol Güneş'ten çıkarıyordu!.. Devam edelim: Diyor ki sevgili kardeşim; "bireysel yıldızlar topluluğu!.." Nerede "o bireysel" yıldızlar? Tuncay mı, Selçuk mu, Gökdeniz mi, İbrahim Toraman mı, Okan mı, Volkan mı, Servet mi, Deniz mi, Serkan mı, Ömer mi, Fatih Sonkaya mı, Necati mi? "Çoğu, daha yolun başında ve yıldız olma yolundalar!.." Gökdeniz ile beraber "en yıldız" olan "üçlüden" iki örnek: Selçuk, turnuva boyunca, kaç yanlış pas verdi, kaç top kaptırdı, yenilen kaç golde hatası vardı? Tuncay, "gol toplarına bir yıldız gibi vurabiliyor muydu?" Kaç "mutlak golü atamadı?" "Kaç pozisyonda bomboş durumda topu kaleye vuracak arkadaşına asist yapmadı, yapamadı?" "Yıldız olmak" o kadar kolay ve ucuz değil!.. "Hıncal Uluç" kaç yılda "Hıncal Uluç oldu?" Ve diyor ki, sevgili kardeşim Hıncal; "İlk yarıda Fransa kedi-fareyle oynar gibi oynadı, bizimle... Biz ise bireysel oyuna boğulmuştuk... Takım oyununun 'T'si yoktu, 'T'si..." "Yıllardır beraber oynamış" bir kadroyu "bir kaç yeni futbolcu ile takviye ederek bu turnuvayı gelen" bir Fransa'ya karşı, Konfederasyon Kupası'ndaki maçlarını "5-9 yeni ya da ümit takımı oyuncusu ile oynayan", ilk defa Henry'leri, Desailly'leri, Pires'leri, Thuram'ları karşısında gören oyuncularla dolu bir Türkiye'den "Fransa'ya benzer bir takım oyunu" beklemek mümkün mü? "Bu takım" herkes biliyor ki, "beraberce" ilk defa Konfederasyon Kupası'nda maç oynadı; yani Fransa maçına kadar "sadece üç maç!.." "Sadece" üç maçta, hem de "değişik tertiplerle sahaya çıkarak" takım olmak, "yıllardır beraber oynayan Fransa ekibi gibi takım oyunu oynamak" mümkün mü? Bunu başaracak dünya yüzünde bir hoca var mı? Bugüne kadar "başarmış olanı" var mı? Şenol Hoca "teknik direktör mü, yoksa sihirbaz mı?" Üstelik, "çok pohpohlandıkları için" havaya giren ve "dünya futbolunun uzmanları, otoriteleri, transfer cambazları tribünlerde ve TV başlarında iken", kendilerini gösterme gayretine düşen bizim gencecik oyuncularımızın "takım oyununu bir yana bırakıp", kendilerini ön plana çıkaracak "bir egoizmin büyüsüne kapılmalarından" tabii ne olabilir? Ne yapsın Şenol Hoca, "elinde falaka değneği", maçta "şahsi oynayan", çalım yapan, top kaptıran, pas vermeyen, hatalı pas veren "genç oyuncuları" sahaya girip pataklasın mı? Onları "kaybetmek" ya da "kazanmak" arasındaki tercihi, "kazanmak" yönünde olan bir teknik adam ne yapar; işte Şenol Hoca'nın yaptığını yapar... Kaybedilen maçların sonunda bile, moral verir; "olumlu" konuşur!.. Bütün şanssızlıklara, dezavantajlara, bireysel hatalara rağmen, Şenol Hoca, "yapacağının iyisini yapmıştır", hem de "kimsenin ümidinin olmadığı" bir dönemde... Sevgili kardeşim Hıncal dahil, "Bu takımı kurtarsa kurtarsa ancak Sergen kurtarır" diye düşünenlerin ve "Sergen kaçıp gidince", o ümitlerini de kaybedenlerin bulunduğu bir ortamda... Diyor ki sevgili Hıncal; "Yanında oturan bir deneyimli eski kurt, bir dev, bir Zagallo olsa, kulağına bir şey fısıldasa..." Yani; "Oyunu okuyacak ve ne yapacağını, hangi oyuncuları ne zaman değiştireceğini Şenol Hoca'ya söyleyecek bir Fatih Terim, bir Mustafa Denizli yanında olsa..." demek istiyor... Ve ilâve ediyor; "Ama! Yanında çaylak Ünal Karaman vardı!.." Madde bir; Ünal Karaman'ın futbolculuğu Zagallo'dan aşağı değildir!.. Madde iki; sevgili Ünal'ın futbol bilgisinin de Zagallo'dan aşağı olduğunu hiç ama hiç sanmıyorum... Neden böyle "iddialı" yazıyorum? Sevgili kardeşim Hıncal gibi düşündüğüm ve "Türk futbolcusu ve teknik adamının Avrupalılar'dan da, Güney Amerikalılar'dan da aşağı olmadığına inandığım" için... Ayrıca, "bunca yıl, bunca milli maçta ve Dünya Kupası'nda teknik direktör yardımcılığı yapan" Ünal Karaman "çaylak", ama "ilk defa bu turnuvada ilk onbirde sahaya çıkıp, doğru dürüst oynayan" genç ve yeni futbolcularımız "yıldızlar topluluğu"; bilmem ki bu nitelendirmelerde "adil" davranılmış mı? Ve geliyorum işin sonuna: Evet... Sevgili kardeşim; "Şenol Güneş teknik direktördür!.." Ve! Sen de... Michael Schumacher'sin!.. Amma! "Ferrari'nin direksiyonunda değil", bilgisayarının başında, gazete sayfalarında ve TV ekranlarında... Bana kalırsa, "bu yazın" sana "koştuğun bir etabı" kaybettirdi! Üzülme, biliyorsun ki; "kaybettiği bir çok etaba rağmen" bugüne kadar Formula 1'in favorisi de, galibi de Schumacher oldu!.. Tıpkı, "senin gibi!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.